Bütün dünyada ülkelerin, tören ve toplantı kuralları vardır. Cumhurbaşkanlarının toplantılara, davetlere ve törenlere nasıl katılacağı, nasıl karşılanacağı ve nasıl uğurlanacağının da kuralları vardır.
Bu kurallar, bizim ülkemizde de yürürlüktedir.
Bu tür toplantılara Cumhurbaşkanları genelde toplantının başlama saatine yakın gelirler. Hatta bu geliş, özellikle bu şekilde ilgililerce ayarlanır.
Bizde Cumhurbaşkanı salona gireceği zaman toplantıyı yönetence; “Sayın Cumhurbaşkanımız gelmişler ve salona girmek üzeredirler” diye anons edilir. Salon ayağa kalkar.
Cumhurbaşkanı salona girer. Gerekirse alkışlanır. Yerine gelince salonu başıyla hafifçe selamlar yerine oturur ve ondan sonra da salandakiler yerlerine otururlar.
Geliş kuralı aşağı yukarı böyledir.
Ayrılış kuralı da vardır.
Cumhurbaşkanı salondan ayrılacağı zaman, toplantıyı yöneten; “Sayın Cumhurbaşkanımız salondan ayrılacaklardır. “anonsu yapılır. Salondakiler ayağa kalkar.
Cumhurbaşkanı salona dönerek yine hafifçe selamlar ve salondan ayrılır.
Kural ve teamüller üç aşağı beş yukarı böyledir.
Danıştay’ın törenindeki tatsız ve istenmeyen olayda; Cumhurbaşkanı’nın salondan Başbakan’ın isteğiyle ve adeta direktifi ile ayrılması; bu kural ve teamüllere ne kadar uygundu?
Kaldı ki Cumhurbaşkanlığı, devlet memurluğu da değildir. Başbakanlığa bağlı hiç değildir.
Genelkurmay Başkanı’nın, Başbakan’ın hareketleri doğrultusunda salondan ayrılması konumu gereği hoş olmasa da anlayışla karşılanabilir ve karşılanmıştır da. Sonuçta Genelkurmay Başkanımız, bir devlet memurudur.
Ya Cumhurbaşkanı?
O’da mı devlet memuruydu?
S. Gül, o günkü o salon terk edişiyle; şanlı ve saygın Cumhurbaşkanlığı makamını Başbakan’ın emrine tahsis etmiş havası vermiş ve milletin değil de AKP ve S. Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olduğu fikrini çağrıştırmıştır. Dik duramamıştır.
Bu hareket, o yüce makama hiç mi hiç yakışmamıştır.
Yakışmamakla kalmayıp, makamın saygınlığına gölge düşürmüştür.
Herhangi bir karşılaşmada, Başbakan mı Cumhurbaşkanının karşısında düğme ilikler yoksa Başbakan mı Cumhurbaşkanı’nın huzurunda düğme ilikler?
Bu ince detayı siz sevgili okurlarımın izan ve irfanına bırakıyorum.
Cumhurbaşkanı S. GÜL, dik duramamış, kendine ve kurumun kişiliğine tenkit ve gölge düşürmüştür.
S. Başbakan S. Gül’ün bu zayıf yönünü bildiğinden olmalı ki, çıkardığı bütün yasaların S. Gül tarafından derhal onaylanacağından da adı gibi emindir.
Toplantı da S. Metin Feyzioğlu, “Siz de az hukuksuzluk yapın, bizde sizi az tenkit edelim!” demişti.
Bu hukuksuzluklarda, çıkan yasaları onaylayarak yürürlüğe girmesine yol veren S. Gül’ün de TBMM kadar, hükümet kadar, S. Başbakan kadar katkısı, hata ve kusuru vardır.
Biz Cumhurbaşkanlığı makamının, partiler üstü ve sadece cumhurun makamı olduğunu biliyorduk ve öyle öğrenmiştik.
Yanılmışız.
Esen kalınız.
NOT: Bu yazı, Soma faciası dolayısıyla geç gönderilmiştir.
Nazım Peker
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı