Nazım Peker
Nazım Peker

Basın Özgürlüğünden Ne Anlıyoruz?

Dünya Türkiye’yi, “Gezi Direnişinedeniyle emniyetin orantısız ve baskıcı yöntemleriyle tanıdı. Bu yönteme yabancıların yorumu, “Başbakanın popülist söylemleri ve otosansürün oluşturduğu tehlikeler arttı.” Şeklindedir.
 
Basın, bir ülkenin iletişim kaynağıdır. Olayların ve haberlerin halka, doğru, dürüst ve tarafsızca verilmesi olayıdır.
 
Basına kimler, neden müdahale eder?
 
Dünyanın her yerinde, yönetimi elinde tutanlar, kendilerinin olumsuz ve hoş olmayan, halkın duymasından korktukları haber, eylem ve uygulamaların, kamuoyunca duyulmasını, bilinmesini istemeyenler; sansürcü bir zihniyetin sahipleridir.
 
Türkiye; Ceza evlerinde en çok gazetecisi yatan ülkelerin başında gelmektedir..
  Türkiye 180’e yakın ülke içerisinde “BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ” sıralamasında 154. sırada yer almaktadır.
 
Son sekiz yılda bu özgürlükler öylesine daraltıldı ki, İstanbul, Ankara, İzmir dışında bütün mahalli basını da etkisi altına almış vaziyettedir. Anadolu’nun pek çok şehrinde, gazeteler doğruları yazamamakta, tv’ler tarafsız haber verememekte, özgür yayın yapamamaktadırlar.
 
Bu durum, bizzat S. Başbakan’ın gazetecileri, televizyon yayıncılarını, medya patronlarını, yazar ve çizerlerini, program yapımcılarını baskı altında tutmasındandır. Öyle ki, “Neden böyle soruyorsun? “azarlamasından, “Senin patronun var ya! Git onlara sor” aşağılamasına, “Alo Fatih! MHP’nin oylarını üç puan az göster. Bahçelinin altta akan haberlerini kaldır” müdahalesine kadar iş varmıştır.
 
Başbakan, son yıllarda:” Daha düne kadar üniformalılar yazdıklarınızdan dolayı sizi azarlıyorlardı. Onların tasmalarını biz çıkardık. Şimdilerde ise boyunlarına uluslar arası tasmaları taktılar.” Beyanı çok kırıcıdır. Müslüman ve Dindar olduğunu söyleyen bir başkanın ağzına bu sözler yakışmamaktadır. Başbakan Erdoğan; 26.02. 2010 tarihinde: “Şimdi o gazetelerin patronlarına sesleniyorum. ‘Ne yapayım, köşe yazarı yazıyor, hâkim olamıyorum’ diyemezsin. Bu yazarın parasını sen veriyorsun. Yarın feryat etmeye hakkın yok…. ‘Kusura kalma kardeşim bizim dükkânda sana yer yok’ demelisiniz” babında sözleri söylemekteydi.
 
Bununla da yetinmeyen Erdoğan, “Batsın sizin gazeteciliğiniz!” diye hakaret ediyordu.
 
Bütün bunların adı da Basın Özgürlüğü oluyordu.
 
S. Arınç bir konuşmasında, insanların hafızasıyla alay eder gibi, “Bizdeki olan Basın Özgürlüğü pek çok Avrupa ülkesinde yok” diyebilmekteydi.
 
Bir başka AKP’li yetkili de, “Basın özgürlüğü demek, her şeyi yazmak mıdır?” diye ne dediği belli olmayan bir cevher yumurtluyordu.
 
Oysa basın, her aklına eseni yazan, haber yapan değildi.
 
Basının da uyması gereken kurallar, etikler, yasalar ve gelenekleri vardı.
 
Yalan-yanlış haberler, düzeltme istemi ile düzeltiliyor ve aynı sütunlarda aynı puntolarla yayımlanıyordu. Hakarete varan haber ve yayımlar ise mahkeme kararları ile düzeltiliyor, maddi cezaların(Tazminat) yanında toplatılma ve ekran karatma cezaları ile de cezalandırılıyordu.
 
Yani basın, öyle sanıldığı ve Başbakanını iddia ettiği gibi başıboş da değildi.
 
Öyle ise “Basın Özgürlüğü” sözünden ne anlamış oluyoruz?
 
Hükümetin ve Başbakanın yanlış, hatalı icraatlarını yazma-yayınlama.
 
Başbakanın ve bakanların kabahat ve kusurlarını, halka gösterme, duyurma.
   
Bu devirdeki basına yapılan eziyet ve işkence; ne 27 Mayıs darbesinde ne 12 Eylül ihtilâlin de ne de askeri vesayet dönemlerinde yapılmıştır.
 
Basın rahat çalışmaz, rahat haber yapamaz, rahat yazıp-çizemezse sıkıntılar olur. Fısıltı gazetelerinin, yalan-yanlış haberlerinin önüne geçemezsiniz.
 
Esen kalınız.   

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!