Konya her Aralık ayında Hz. Mevlana’yı anma etkinliklerine yoğunlaşır. Konya, Mevlana ile kültür şehri, evliya şehri, mübarek belde diye anılır. İnanç turizmi Mevlana ile gelişmiştir Konya’da.
Her Aralık ayında Konya otelleri dolulukta ful yapar.
Hz. Mevlana’nın kitapları satılır. Mesnevi’den alınan, hikâyeler basılıp kâr amaçlı satılır. Özetle Mevlana, Konya’nın ticaret, ziyaret, inanç ve kültür kapısıdır.
Kimdir Mevlana, nerelidir Mevlana?
Mevlâna Muhammed Celâleddin-i Rûmî 1207 senesinde Afganistan’ın kuzeyinde bulunan Belh şehrinde doğdu.
Babası, “Alimler Sultanı” sanıyla anılan Bahâeddin Veled, anası da Mümine Hatun’dur.
Mevlana çok küçük yaşta iken, ülkesinin Moğol saldırısına uğraması sonucu; huzur beldesi olan Anadolu’ya göç etmişlerdir. Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubat’ın daveti üzerine 1229 da Konya’ya yerleşmiştirler.
Babası, 1231 yılında vefat etti. Burhaneddin Tirmizi, Mevlana’nın eğitimini tamamlaması görevini üstlenmiş ve tam 9 yıl mürşitlik etmiştir. 1240 yılında Tirmizi’nin ölümüyle Mevlana, halka dini ilimleri öğretmeye ve halkı (irşad)uyandırmaya başladı. Oldukça çok öğrencisi vardı. Bilhassa fıkıh ve hadis konularında yüksek bir derecedeydi. Fetva makamındaydı. Şöhreti her tarafa ulaşmış, müritleri artmıştı.
Manevi alanda sürekli ilerlemeyi arzulayan ve bunun için mana erlerinin ardında olan bu insan, aradığını Şems-i Tebrizi de bulmuştu. 1244 yılında Konya’ya gezgin olarak gelen bu zat, Hz. Mevlana’nın tasavvufta aşk ve cazibe yolu oldu.
Aldığı örnek eğitim, edindiği sağlam ve esaslı ilimlerin üzerine; olağanüstü zekası, eşsiz kabiliyeti, yüksek ruhu, sonsuz gönlü ve arzulu aşkı, Şems ile doruklara ulaşmıştı.. Her huzurun bir sonu olduğu gibi; Tebrizi’nin kaybolması üzerine, şok yaşayan Mevlana, şiire yönelerek buralarda teselli aradı.
Hüsamettin Çelebi’yi kendisine arkadaş ve halife edindi.
Hüsamettin Çelebi’nin ricasıyla toplantılarda okunmak üzere, yıllar süren bir zaman içinde ölümsüz eseri, muhteşem MESNEVİ’yi kendisine yazdırdı.
Cellaleddin-i Rûmi’nin bedeni iyice yorulmuştu. Günleri hastalıklarla geçiyordu. Bir gün kendisine geçmiş olsun, şifa dileklerine gelen Şeyh Sadreddin’e verdiği şu cevap çok düşündürücüdür: “Aşıkla maşuk arasında zardan bir gömlek kaldı. Nurun nura kavuşmasını istemez misin?”
Sayılı günler sona erer, dünya misafirliğinin dönme vakti gelir. 17 Aralık 1273 Pazar günü, o zardan gömlek de ortadan kalkar ve Nura nur kavuşur.
Ölümün tecelli ettiği bu geceye; “ Şeb-i Arûs” denir. Onun için Nura kavuşmak gerçektende bir “Düğün gecesidir.”
Cenazesi, büyük-küçük herkesin, hatta Müslüman olmayan kimselerin de katılımıyla ebedi yolculuğuna uğurlanır.
Sevgili okurlarım! Ne yazık ki günümüzde Mevlana’yı ANLAMA yerine ANMA etkinlikleri yapılmaktadır. Kaybettiğimiz noktada burasıdır. Onu anlamak yerine Suudilerin, HAC işini yaptığı gibi, anma ve ticaret malzemesi yapmaktayız. Bana bir Allah’ın kulu söylesin lütfen; Mevlana NEY üflemiş midir, Tambur çalmış mıdır, SEMA yapmış mıdır, kahkaha ile gülmüş müdür?
O’nu da diğer değerlerimiz gibi, ANLAMAK yerine süslü laflarla, pahalı gösterimlerle anarak bu hallere geldik/gelmedik mi?
Siz Mevlana’yı, Amerika’dan Avusturalya’ya kadar dönerek anarsanız, lüks lokantalarda da SEMA yaptırırsanız buna; MEVLANAYI anma-anlama etkinliği diyebilir misiniz?
Esen kalınız.