Bildiğiniz gibi, 16.07.2013’de Suriye’nin kuzeyinde başlayan çatışmalar; Türkiye’nin bir numaralı gündem maddesidir. Bu çatışmaların etkisi, dünyadan çok Türkiye’yi etkilemekte ve ilgilendirmektedir.
Bugün itibarıyla çatışmalar, seyrelse de çatışmaların seyrine ve evveline ait bir hatırlatma çok iyi olacaktır.
Suriye’deki çatışmaların aslında Esad’ın şahsından ziyade mezhebiyle ilgilidir. Zaten İslam coğrafyasında çıkan savaşların % 95’i mezhep kavgalarıdır.
Burada bizim asıl üstünde durmamız, Suriye Kürtlerinin tavrı ve PYD’nin stratejisidir.
Bildiğiniz gibi Suriyeli Kürtler, başından beri MUHALİFLERİN yani; ÖSO’nun yanındaydılar. İşin ince yanı böyle görünmelerine rağmen bir “yekparelik” göstermemişlerdir. Bazı Kürt parti ve siyasiler SUK- Suriye Ulusal Konseyi’ni benimseyip buraya katılmışlar. Daha sonra bu KONSEY, Kürtlerin taleplerini karşılamadığı için; buradan ayrılıp kendi oluşumlarını oluşturmuşlardır.
Dünyanın ve komşularımızın da iyi bildiği gibi bu Kürt partiler içinde en tanınmışı ve en güçlüsü PYD dir. Bu kuruluş başından itibaren ikili ve ikircikli bir politika seyretmiştir.
Hem muhalifler yanında görünüp hem de Esad yönetimiyle, “Özel İlişkiler” yürütmeyi sürdürmüştür.
Ne zamana kadar? 2012’de ülkenin kuzeyinde bazı bölgeleri ele geçirinceye kadar. Ülkenin kuzeyinde kendini güçlü hissetmeye başlayınca PYD, Esad ve yönetimine karşı “SÖYLEMLERİNİ” sertleştirirken diğer Suriyeli muhaliflerle de DİYALOG ve İŞBİRLİĞİ arayışlarına girmiştir. İşin enteresan yanı, bu süreç zarfında ne farklı Kürt gurupları, ne Esad yönetimi, ne SUK ne de ÖSO’ya bağlı gruplar arsında çatışma olmamıştır. Dingin bir süreç oluşmuştur.
Kürtler bilhassa da PYD, hiçbir çatışmanın içine girmemiş ve uzak durmuştur. Bu sürede, kendilerine sağlam siyasi zemin hazırlama arayışına girmişler, istikrarlı bir siyaset sürdürmüşlerdir. He ne kadar Kürt grupların, birkaç şehri ele geçirdik açıklamaları sonrası, hükümet güçleri ve ÖSO ile Kürtler arasında ufak tefek bazı çatışmalar olduysa da pek dişe dokunan cinsinden değildi.
Yani Kürtler ne yapıp yapıp hep çatışmaların dışında kalmayı başarmışlardır. Bunda belki de en önemli faktör; ÖSO ile Merkezi hükümetin birbirleri ile çatışması ve her iki grubunda Kürtleri karşılarına almak istememeleri siyaseti etken olmuş olabilir.
Esad yönetimi, kuzeyde bazı bölgelerin ÖSO’nun eline geçeceğine ileride Türkiye’nin başını ağrıtacak olan Kürtlerin eline geçmesinin, daha iyi olacağı anlayışı da bunda etken olmuştur.
Böylece Esad, Kuzeydeki bölgelerin ÖSO’nun eline geçerek ÖSO’nun, kuvvetlenmesini istemeyerek, kendi iç politikalarına doğrudan müdahale eden ve Türkiye’nin yumuşak karnı olan Kürtlerin eline geçmesini tercih etmesidir.. Böylece hem ayrılıkçı ÖSO’nun hem de Türkiye’nin kartlarını elinden almış olmaktadır.
ÖSO’nun, Kürtlerle uğraşacak ne zamanı ne de gücü vardır. Oysa ÖSO, her açıklamasında kuzeyde bir Kürt bölgesine karşı olduklarını söylemekte iken. İçinde bulunduğu hassas konum gereği, Kürtlerle bir çatışmaya girmekten uzak durmaktadır. Çünkü onun niyeti daha başka.
Esad’a karşı çıkmışken, bir de yalnız başına kalmışken PYD ile uğraşmak, “sürüye kurt davet etmekten” başka bir şey değildir.. Onlarda biliyor ki, “Ulumasını bilmeyen it, sürüye getirir kurt.”
Fakat, Esad’ın akılıca manevraları, kimyasal silahların imha edilmesi aşamasına gelinmesi sonrası; Suriye’de iç savaşın geldiği nokta: bu üçlü dengeyi sarsmış gibidir. Sadece içteki dengeleri değil, komşularında ki dengeleri de alt-üst etmişe benziyor.
Son olaylarda şunu görmekteyiz; muhalifler denen SUK ve ÖSO kendi içlerinde birlik oluşturamadıkları gibi; kendileriyle de savaşa başlamışlar, dünya kamuoyuna da bir olumlu mesaj verememişlerdir.
Bekleyip göreceğiz, Suriye’deki arapsaçı durum, Suriye’nin dışında kimleri de sarsacak?
Esen kalınız.
NOT; Kürt gruplar, aynı akıllı taktiği, ne yazık ki bizde de başarıyla uygulamaktadırlar
Nazım Peker
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı