Ağustos ayının son yazısını yazmak için klavye başına geçtiğimde karmaşık hislerin fırtınası yüreğimde tarif edilemez duygulara sebebiyet veriyordu… Bu hırçınlık, şu an tabiatıma da tesir etmiş halde… Bende merak ediyorum nasıl bir yazı çıkacak ortaya… İlk okuyanlar neler yazdığını, bir zahmet bana da özetlerse çok memnun olacağım… Herkese merhabalar olsun…
Yarın 30 Ağustos. Tarihimizin en önemli zaferlerinden biri. Tam bir ölüm kalım savaşı… “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir!” diyen, “Ya İstiklâl ya ölüm!” diyerek işin vahametini herkesin beynine nakşeden ve ona tabi olarak hareket eden %30-40 kaçak vermesine rağmen emri yerine getiren, o asker bana göre, İstanbul’u fetheden asker kadar güzeldir… Bu kurşuna dizilmesi gereken savaş kaçakları şu an kimlerin dedeleri bileniniz varsa bir zahmet benim kulağıma da fısıldasın. Kendi dedeme gelince, o da benim gurur kaynağımdır. Bacağına isabet eden kurşunla yere düşmesine rağmen , “Askerim bozulmasın” diyerek o halde İzmir’e girmiş bir zabittir… Ölene kadar da o kurşun bacağına saplı kaldı… Taşıdığı ve bizlere en önemli mirası olan İstiklâl madalyası şu an genç bir Paşamızın apoletleri altında güneş gibi parıldıyor… Allah hepsinden razı olsun… En başta değerli ve eşsiz komutanları Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere hepsinin ruhlarına El Fatiha… Bu arada, savaştan kaçan, kaçmakla kalmayıp cephe gerisinde yaptıklarıyla, siperlerdeki aslanlarımızın kafasını karıştıranlar ne oldu derseniz onlarda bir ara Peygamber efendimizin karşısına dikilen Ebu Cehiller gibi affa muhatap oldular ama içlerindeki devşirme ruhu sürekli baş vermeye devam etti… Bunların sayılarını öğrenmek, azalıyorlar mı, çoğalıyorlar mı anlamak için ben anketlere bakıp karar veriyorum. Sizin bildiğiniz başka bir yol varsa lütfen bana da söyleyin… Bu arada gerek alenen gerekse de içinde, Kurtuluş Savaşını yok sayan, böyle bir şey olmadı diyenleri de göz ardı edemeyiz… Peki Kurtuluş Savaşını yok saymak nelere tekabül eder, kabaca bakalım mı? Bu durum da Sevr Antlaşması geçerli olur. Yani “Keşke Yunan kazansaydı” diyenlerin dileği bir şekilde tutmuş olurdu… Esas en önemli konu Mustafa Kemal ATATÜRK yok olurdu… Kurtuluş Savaşını ortadan kaldırırsan, doğal olarak komutanı da yok olur… Çanakkale’yi, İngilizlerin uydurduğu büyük beyaz buluta yıktık orada rahmetlinin adını zaten anmıyoruz… Bu beyaz bulutun hikayesini çok önceleri yazmıştım. İsteyen olursa tekrar yazarım… Şimdi anladınız mı ince noktaları. Biat kültürüyle yetişen, bir şey sormayı günah kabul eden, efendi (Şeyh) hükmündeki kişi ne derse ona inanan sistemlerin yetiştirdikleri, kısa bir müddet sonra denilenlere inanır hatta sizleri bile kapı kapı dolaşarak ikna ederler… Öyle bir durum oluşur ki kendinizden şüphe eder, hatta Kırık Mine’ler vasıtasıyla tarihle yüzleşir halktan özür bile dilersiniz… Bu arada bazı çelişkileri konu etmeden meseleyi kapatamam. Ancak bu yolla ne gibi tehlikelerle karşı karşıya kaldığınızı anlayabilirsiniz… Deli Kadir’i hepiniz tanırsınız. Cumhurbaşkanından Savunma Bakanına kadar herkesin teveccühüne mazhar olmuş çok değerli bir ATATÜRK düşmanıdır… Deli Kadir’in Yunan seviciliği nerden başlamıştır? Bunu salık vereceğim bir kitabı okuduktan sonra , taktirlerinize bırakacağım… “Yunan Mezalimi” isimli kitabını mutlaka okuyun. Tüyleriniz diken diken olacaktır. Ben çok genç yaşlarımda okumuştum. Yapılanları, bilhassa ırza yönelik yapılanları en ince teferruatına kadar yazıp da sonra “Yunan kazandaydı” demeyi siz nasıl yorumlarsınız? Yoksa hepsi beyindeki bazı fantezilerin mi ürünüydü… Bir zamanlar çok değerli bir belediye başkanımızın gelinleri hanımefendi de Kabataş’ta başına gelenleri paylaşmıştı. Meydandaki yüzlerce kamera olayla ilgili tek kare sağlayamayınca, kızımızın fantezisi olarak gülüp geçmiştik… Peki bunlara ve Deli Kadir’ in ATATÜRK için söylediklerine inanıp da “Mustafa Kemal’i sevmemek suç mu, Yunan gelseydi dinimizi daha iyi yaşardık” diyen başı kapalı kızımıza ne demeli? Fesli deli Kadir abisinin o kitabını mı okutalım… Yoksa okuduktan sonra mı bu düşüncelere ulaşmış ,siz ne dersiniz… A benim güzel kızım. ATATÜRK’ün doğduğu yere Selanik’e bir gidiversene… Bir tane cami bulamazsın. Başı kapalıda bulamazsın. Ezanı zinhar duyamazsın. Her köşede kiliseye ve çan sesine aşina olursun… İstanbul’dan günü birlik turlar bile var… Sonra da yurda dön her köşeden yayılan ezan seslerini dinle, yollarda isteyenin çarşafla, isteyenin mini etekle dolaştığını gör… Sence nerede yaşamak daha uygun? Peki bunu sağlayan kim? Hala aynı fikirde misin? Bu arada Deli Kadir Abi’nin kitabını bir daha ve dikkatlice oku… Yunan askerlerinin kızlarımızı üryan olarak namaza durdurup ne yaptıklarını iyi oku olur mu kızım iyi oku… Bu arada, hani sen kimseye hakaret etmezdin diyerek neden “Deli Kadir” dediğimi sorgulayacak olanınız mutlaka çıkacaktır… Çok haklısınız ama bu benim kanaatim değil. Kadir Abinizin hakikaten deli raporu var… Bunu da “Kemalistlerin şerrinden kurtulmak için Deli raporu aldım” diye açıklıyor… Yani Ata’ mıza rahatça sövebilmek için cezai ehliyetsizliğin arkasına sığındığını, bizzat ifade ediyor. Her neyse bir Ağustos’u daha yollamak üzereyiz. Ömrümüzde daha kaç Ağustos var veya var mı belli değil… Belirsizlikler içinden sislerin girdabından , gerçek hayata ve her kese veda vaktimiz geldi. Yarın var oluşumuzun başlangıç tarihi. Bugün, birbirimizi kutlayalım. Ben ilk başlangıcı yapıyorum. Hepinizin 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun. Kimse unutmasın ki, Milli Bayramları olmayanların dini bayramları da olmaz.
Aklımızda yazacak birçok şey daha vardı ama istiap tamam. Ne yapalım, bizde haftayı bekleriz, yeter ki canımız sağ olsun
Allah’ıma emanet olun. Hoşça kalınız…