SSCB sonrası “tek kutuplu” hale gelen dünyanın lideri Amerika’ydı. 2000’li yıllar sonrasında arzın her yerini özellikle Ortadoğu ve Orta Asya’yı ABD tek yanlı iddia ve gerekçelerle istediği gibi tasarruf ediyordu. Hem Irak’a hem de Afganistan’a “yıldızların ötesinden” aldığı talimatla Çağdaş Haçlı Seferi başlatan ABD başkanı George W. Busht’u. Bu bağlamda Bush’un Amerika’sı 2001 yılı sonrası Irak’ı “kitle imha silahı var” diyerek, Afganistan’da ise ikiz kuleleri vuran Bin Ladin ve El Kaide bulunuyor diye işgal etmişti.
Irak’ta kitle imha silahı yoktu ama ülkeyi bir arada tutan Saddam diye güçlü bir otorite vardı. Saddam bir zamk gibi Irak’ın Kürt/Arap, Şii/Sünni ve diğer çelişkilerini birbirine yapıştırıyor ve bir arada tutuyordu. Saddam ortadan kaldırılınca Irak birbirleriyle çelişkili ve birbirlerini güçten düşüren üç bölgeye ayrılmış oldu. Aynı şey Kaddafi Libya’sı için de söz konusuydu. Libya’yı bir ve bütün olarak bir arada tutan Kaddafi’ydi. O, linç edilince ülkedeki aşiretlerin çıkarlar ve çelişkiler çatışması yaşandı.
Emperyalist güç ABD’nin BOP ile başlattığı ve Arap Baharı adını verdiği Ortadoğu ve Afganistan operasyonlarında hep aynı yöntemi kullandı.
11 Eylül’de ikiz kulelerin vurulmasının sorumlusu olarak gördüğü Taliban’ı iktidardan uzaklaştırmak ve yok etmek için ABD Afganistan’a müdahale etti.
ABD müdahalesi sonucu Afganistan’da Taliban yönetimi devrildi. Bin Ladin de Pakistan’da öldürdü. Yirmi yıldır ABD’nin belirlediği sömürge tipi bir yönetimle yönetilen bir Afganistan meydana getirilmiş oldu.
ABD Başkanı Biden basın toplantısında Afganistan’da oluşturdukları kendilerine bağlı askeri yapıya 20 yıl içinde eğitim ve silah için bir trilyon dolar harcandığı ve 300 bin kişilik bir ordu oluşturulduğunu açıkladı.
ABD, Taliban’ın merkezi hükümetini kentlerde yok ederek sahada var olmasını sağlamıştır.
Aradan geçen onca yıla rağmen Afganistan’da işler ABD’nin istediği gibi gitmedi. Bunun üzerine ABD, Taliban ile Katar’ın Başkenti Doha’da buluşarak barış anlaşması imzalamak zorunda kaldı.
ABD kurdukları yapının Afganistan’da Taliban tarafından ortadan kaldırılamayacağına inanıyorlardı.
Daha birkaç gün öne ABD’nin Dışişleri Bakanı Bilinken, Başkan Biden ‘Taliban ülkeyi ele geçiremez’ demişti. Bir süre sonra da ABD başkanı Biden, Taliban’ın Kabil’e ancak üç ay sonra girebileceğini söyledi.
ABD’nin sonuçta Afganistan’dan bu kadar hızlı çekilmesinin amacı Taliban ve hükümet güçleri arasında bir iç savaş çıkacağı beklentisiydi.
Ama Taliban bu defa oyunu kuralına göre oynamıştı. Taliban’ın özel temsilcileri köy köy, ilçe ilçe dolaşıp halkla müzakereli teslimiyetin pazarlığını yapmıştı. Üstelik Taliban liderleri, silahını teslim eden her subaya 150 dolar veriyordu
Sonuçta Taliban, tek mermi atmadan, elini kolunu sallayarak Kabil’e girdi.
ABD Başkanı Biden, “Afganistan’da bulunma amacımız hiçbir zaman… Birleşik ve merkezi bir demokrasi inşası olmadı.” diye bir itirafta bulundu. Bu, ABD’nin demokrasi diye bir derdi olmadığının da itirafıdır.
Onca ilkelliğine, bağnazlığına, zulmüne ve insanlık dışılığına rağmen Afgan halkı ABD’nin sömürge yönetimini değil kendi celladı olan Taliban’ı tercih etmiştir. Afganistan’da yaşananlar sınırların geçileceği, askerlerin yok olabileceği, sistemlerin çökebileceği ama halkların asla yenilemeyeceğini göstermiştir.
ABD askeri gücüyle Taliban’ın yönetimini 2002’de devirdi ama Taliban’ın dayandığı sosyolojik taban olduğu gibi yerinde kaldı. Amerikalılar Taliban’ı görünürde yok ederek gerçekte var olmasını sağlamışlardır.
ABD’ye sırtını dayayarak kendi halkına karşı savaşanlar sonuçta kaçmak için uçakta değil uçağın kanadın da bile kendine yer bulamadılar. Aynı akıbet Suriye ve Irak’ta da ABD’ye askerlik yapanları beklemektedir. Darısı başlarına!