Ürdün Salt Şehitleri Anısına…

Ürdün Salt Şehitleri Anısına...

Ürdün Salt Şehitlerimiz Anısına,                                           

Batı Medeniyeti Osmanlı’nın yıkılmasında nasıl etkin rol oynamıştır hepimiz aşağı yukarı biliriz: “Arabistanlı Lawrence”, 1963 te başrolünü Peter O’toole un oynadığı, tam 7 dalda Oscar ödülü alan aynı isimli filmle, tüm dünyaya ballandıra ballandıra anlatıldı. Peşinden “Çöl Kraliçesi (Desert Quinn)” adı ile 2015 yılında başrolünü Nicole Kidman’ın oynadığı film geldi: konu, ana fikir, niyet ve dönem aşağı-yukarı aynı; O dönem Osmanlı toprakları olan bölgede Arap kabilelerin ayaklanmasının sağlanması ve Osmanlıya karşı “bağımsızlık” savaşı verilmesinin hikayesi…

Günümüzün küreselleşen dünyasında artık çok da doğu-batı kavramı kalmadı, gitgide tüm ülkeler “vatanseverler ile vatansatarlar” şeklinde ayrışır oldu ama bu başka bir yazı konusu. Bu yazının konusu alında Osmanlı’yı nasıl içeriden nifak ve entrika ile yıkmanın hazzını üzerinden yüzyıl geçse de, büyük kahramanlık öyküleri ile anlatan batı da değil aslında…Onlar kendi üzerlerine düşeni yapıyor bir yerde: Kendi ülkelerinin çıkarlarına hizmet eden kendi vatandaşlarını hatırlatıp, tarihte unutulmalarına izin vermiyorlar….

Her ne kadar tersini bir türlü sindiremeyip, ecdadımızın mertçe, alenen Viyana kapılarına dayanmasını hala büyük bir korku ve nefretle ansalar da, aynı empati ve hoşgörüyü bize görmeseler de, hatta içeriden nifak sokarak yaptıkları ayaklanmaları, büyük kahramanlık olarak algılatılsalar da, sonuçla yaptıkları kendilerince “kendi kahramanlarına” sahip çıkmak ve ülkelerinin tarihi gücünün “PR”ı’nı yapmak…

Evet bu yazının asıl konusu; içimizdeki Arabistanlı Lovrıns’lar. Kendileri “çakma” olduklarına göre “Lawrence” yazılması da anlamsız.  Konu nereden mi buraya geldi?:

Ürdün’ün Salt bölgesindeki “Türk Şehitliği’nden.. İçimizden çok az kişinin bildiği yüreğimizi sızlatan bir hikaye: Tam Arabistanlı Lawrence ve Çöl Kraliçesi adı ile anılan ajan Gertrude Bell’lerin cirit attığı yıllarda, Osmanlının o dönemde kendi toprağı olan Filistin’i korumak için gönderdiği “Gerçek Türk Kahramanların” az bilinen hikayesi:

1.Dünya savaşının son dönemleri, Mart 1918…. Osmanlı Devleti’nin birkaç tümeni, kendi toprağı olan Filistin’i işgalci İngilizlerin saldırından korumak için görevli olarak burada bulunuyor… Osmanlı Devleti her taraftan düşman işgali altında ve savaşıyor… O dönemde asker sayıları çok az ama inançları büyük. Anadolu’nun her yerinden, analarının-yavuklularının bağrından kopup, düşünmeden, arkalarına bakmadan vatan toprağı korumaya gelmişler…

Çok sayıdaki İngiliz askeri saldırıyor, buna rağmen Salt bölgesini korumaya çalışıp savunuyor bir avuç kalmış Osmanlı askeri… Lakin hiç beklemedikleri bir şey olup tam ardlarında kalan yöre halkı tarafından da sırtlarından vurulmaya başlıyorlar.. İki ateş arası kalan silahlı askerler bile değil üstelik:  Yaralı Türk askerlerini bakmakla yükümlü 48. Tümen Sıhhiye Bölüğü…

Önlerinde düşman askerleri, arkalarında yöre halkının kurşunları mecburen yaralılarla birlikte  Salt bölgesine tepeden bakan ufak bir mağaraya sığınıyorlar, silahları yok, yiyecekleri yok, suları yok… Ama namertte direniş bir yere kadar, tam 176 yaralı ve silahsız sıhhiye bölüğü askeri hepsi kurşuna dizilip öldürülüyor yöre halkı tarafından… Söylence o ki tüm eşyaları da talan ediliyor bu arada…. Kimse bu alçakça saldırıyı anlatmamaya çalışıyor, tam anlamı ile saklıyor… tabii ki bundan sonrası uzun bir sessizlik ve karanlık…

Taa ki 1975’ li yıllara dek.. Nasıl oluyorsa yörede yaşlı birisi o dönemde şehir çöplüğü olarak kullanılan bu alandaki hikâye, yaralı -silahsız Türk askerlerine yapılanları dile getiriveriyor. Söylence doğru çıkınca da 1980’lerde Türkiye Cumhuriyeti Askeri Ataşeliği tarafından bu alan temizleniyor ve şehitlik olarak yapılandırılıyor…

Bugün bahsi geçen küçük mağara içinde 24 saat şehitlerimizin ruhuna Kur’an okutulan bir müze haline gelmiş durumda. Ürdün’e gittiğinizde, en metanetliniz bile burayı gezerse “burun direğinin sızlaması” ne demek öğrenecektir. Küçücük mağaraya girdiğiniz an oradaki kahramanların ne hissettiğini anlayabiliyorsunuz: tek tesellinin vatanını korurken ölmenin verdiği huzur ve şerefle hatırlanmak olduğunu bilmek…. Sonunun ne olduğunu bilerek, namertin elinden gelecek şehadeti beklemek…

Bir yanda kendini zerre ilgilendirmeyen başka bir ülkenin toprağını bölmek için her tür şer ve entrikayı yapmayı kahramanlık sayan bir zihniyet, öte yanda kendi inancını ve toprağını korumak için silahsız bile olsa kaçmadan kendisini siper eden yaralı, silahsız Türk askeri…

Hikâye 1918 de de günümüzde de aynı ne yazık ki… Hatta belki içimizden bizi entrika ve ihanet ile bölmeye çalışan “dış nifak” kavramını artık bir tarafa bırakıp, kendi içimize bakma vakti de çoktan gelmiştir. Başkalarının baş tacı yapıp, unutturmadığı kendi kahramanlarının yanında, asıl kendi vatanını, inancını korumak için gözünü kırpmadan canını veren gerçek kahramanların; Şerefli Gerçek Türk askerlerimizin ve Gerçek vatanseverlerin kıymetini bilmek, korumak asıl ve önce bize düşüyordur…  Artık gerçek Lawrence’ları bir tarafa bırakıp, kendi Lovrıns’larımızdan temizlenme vakti gelmiş de geçiyordur…

Hadi biz inatla bakmadık, görmedik, göremedik; ne siyasimiz var böyle, ne akademisyenimiz, ne de bürokratımız… Herkes sütten çıkmış ak kaşık… Hani bolca yazılıp çiziliyor ya; belli kesimlerle mücadele etmenin imkânsızlığını sosyal algı olarak kodlamaya yönelik:” At izi-İt izi birbirine karıştı” diye…

Yok hiç de öyle değil bu işler… Gerçekten aklı olanlar, cesareti olanlar, abdestinden şüphesi olmayanlar ve bir de gençler hiç yemiyor bu numarayı ve çarpık algıyı.. Onlara anlatamazsınız bu karışmaları çünkü durum çok aleni… Sadece at, it değil ördeği, keçisi de gelse izler gayet açık ve belli duruyor olduğu yerde…

Ecnebi kendine yakışanı yapıp kahramanını baş tacı yapıyor, unutturmuyor… Gerçek vatansever de eninde sonunda duruşundan belli oluyor, üzerinden 70 yıl geçse de, üzeri çöple örtülmüş Salt şehitlerimizin kahramanlığının eninde sonunda gün yüzüne çıkıp, şerefi ve cesareti ile parlaması gibi kendini gösteriyor…

Ya yerli Lovrıns’ lar..? Onlar belli olmuyor mu sanki…? Gittikleri okullar ve kullandıkları by locklar saklansa da, toplu halde verilmiş sorularla işe girip, gizlice terfi de etseler, siyaseten özel misyonla bir yerlere prens-prenses olarak yetiştirilseler de, hiçbir yerden “asıl ita amirlerini ve sahiplerini” açık vermediklerini de düşünseler, artık Biden geldi nasıl olsa rüzgâr bizden yana eser de deseler, tek şeyi asla susturamazlar: Vicdanlarını…

Mağarada kıstırıp öldürülen gerçek vatan evlatları ve kahraman hikayelerini duydukları zaman, çıkarları gereği akılları sussa bile, eminim yüreklerinin ardında bir yerde defalarca kendilerini hançerliyorlar…Gerçi “Yürek” değerleri olan, inançlı, ve cesur kişilerde olur… Bunlarınkine yürek demek, Salt’taki, Gara’daki şehitlerimize hakaret olur: zira asıl yürek bu şehitlerimizde, kalan Gazilerimizde..

En kesin ve tek evrensel gerçek: Kendi ülkesi aleyhine hizmet eden herkes, her yerde “vatan hainidir” hiçbir ülkede sevilmez ve affedilmez… Gerçek vatanseverler ise herkes için, her daim baş tacıdır, kahramandır, kutsaldır….

Henry Kissinger’ in “Amerika Birleşik Devletleri büyük bir devlettir: Çünkü Kendi vatan hainlerini bulur ve öldürür, başka ülkelerdeki vatan hainlerini bulur ve kullanır” sözü anlayana çok şeyi anlatır…

Lakin durumda Türkiye çoook büyük bir ülkedir “ Hem kendi dışındaki hem de kendi içindeki vatan hainlerine rağmen daima ayakta kalır, öyle çok vatanseveri ve toprağına karışmış şehadeti vardır ki, eninde sonunda zümrüdü anka gibi kendi külünden harikalar yaratır” …

Tüm şehitlerimizin ruhu şad olsun… Minnet ve Rahmetle anıyoruz…

 

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!