32 Kısım Tekmili Birden 1978…! – Hüseyin Kocabaş

12 Eylül 1980 ihtilalının yıldönümü münasebetiyle; Devrimci(komünist) 78’liler vakfı ve Radikal gazetesi,  tarihi tek yanlı anlatma-çarpıtma alışkanlığıyla kamuoyuna,tarihin tozlu raflarından cımbızla ayıkladıkları, Rahmetli Mustafa PEHLİVANOĞLU’na ait olduğunu iddia ettikleri bir ifade yayımlayıp, ülkücülerin hatıralarını kirletmeye, mazideki kişiler ve olaylar hakkında kafa bulandırmaya kalkıştılar…! İnfial yarattılar…!
 
1978’i tüm sıcaklığıyla yaşamış her onurlu ülkücü gibi bende, mazisi utanç, şerefsizlik ve kahpelik dolu 78’li bu kılıç artıklarını şiddetle kınıyorum…!
1978’in gerçekleriyle yüzleşmek mi istiyorsunuz…! İşte size otuz iki kısım tekmili birden gerçek…!
,,,
 
Sert soğuk 1978 yılının ilk günlerinde,Türk siyasi hayatının kara lekesi ‘’Güneş Motel Hükümeti’’ görevine başladı…!
CHP entrika ile tek başına iktidar,vaatlerle transfer edilen 10 milletvekili Bakan,Bülent ECEVİT ise Başbakan oldu…!
 
Karabasan olarak çöktüler Devlete ve Memlekete…
 
Transferin gözdeleri; Darı ambarına salınmış aç tavuklar, İşgüzarlar, Mataracılar han-ı yağmaya başladılar zaman geçirmeden…
CHP ise, iktidarını kalıcı kılmak ve düşman gördüğü bizleri yok etmek için; solun yer altı ve yer üstü bütün örgütlerinin militanlarıyla ittifak kurarak kamuda kadrolaşmaya başladı hemen…
 
CHP ve sol kadrolar,dillerine pelesenk ettikleri ‘’Eşitlik,Özgürlük ve Barış’’ masallarını rafa kaldırıp,’’Faşizme karşı omuz omuza’’ sloganıyla, tüm yurtta meşru ve gayri meşru örgüt militanlarıyla,ülkücülere ve Milliyetçi Hareket Partililere saldırmaya, zulüm ve ölüm kusmaya başladılar…!
 
 Sahtekar barış güvercinleri birer canavara dönüşmüştü…!
 
Hükümet,Devletin yetkilerini sınırsız ve sorumsuz kullanabilmek için, öncelikle; Valileri,Emniyet Müdürlerini,Hakimleri,Savcıları ve Yüksek Okul Müdürlerini devlete sızmış,uyandırılmayı bekleyen hücrelerin azılı sol militanlarıyla  değiştirdi…!
 
Yüksek okulların çoğunun bağlı olduğu Milli Eğitim,Adalet ve İçişleri Bakanlıkları; komünistlerin faaliyetlerinin planlama ve uygulama karargahına dönüştürüldü…!
 
Dönemin tek televizyonu TRT, sol ve  besleme basına ise; iktidarın propagandasının tetikçiliğini yapma görevi verildi…!
 
Öğrenim gördüğümüz okullarımız,barındığımız yurtlarımız, ülküdaşlarımızla bir araya geldiğimiz derneklerimiz bin bir bahaneyle kapatılmaya başlandı…!
 
En küçük bir olayda  yandaş basın marifetiyle,kamuoyunda peşinen suçlu ilan edilip,iktidarın yan kuruluşu gibi görev yapan mahkemelerde yüzlercemiz topluca tutuklanıyordu..!
 
Doğu PERİNÇEK ve Aydınlık gazetesi ise isim,adres ve fotoğraflarımızı yayınlayarak, bizleri komünist katillere açık hedef yapıyor…katlediliyorduk…!
 
Partizanlık,adaletsizlik geçer akçe olmuştu…!
 
Öyle ki: Silah yakalatan solcuysa hâkim takdir hakkını keyfiyetle kullanıp, cezayı alt sınır 6 aydan verip tecil ediyor, Şayet ülkücü silahla yakalanmışsa ceza en üst sınır 2 yıl mahkûmiyet, kamu haklarından men ve cezanın ifası şekline dönüşüyordu.(ki buda bir gencin hayatının kayması demekti.)
 
Bizden olan-olmayan ceberutluğu devleti ele geçirmiş sol militanlarca , kendilerinden olmayanlara yaşam hakkı tanımayan acımasız bir sistemi tesis etmeye başlamışlardı…!
 
Milli Eğitim Bakanlığı ; 2 yıllık sınıf , 3 yıllık branş eğitimi veren ve 109.000 öğrencisi olan,tüm yüksek okulları kapattı…!
1978 yılında,45 günlük Hızlandırılmış Eğitim ile büyük bölümü komünizmi kendine ideoloji edinmiş 76.000 öğrenci ;öğretmen yapılıp,komünistlik yapsınlar diye Anadolu’ya salındı.(Süleyman DEMİREL nükteyi  patlattı:’’45 günde su kabağı bile yetişmez,hükümet öğretmen yetiştiriyor…!’’diye)
Bu süreçte; yeni atanan sol militanların oluşturduğu okul idarelerinin marifetleriyle, binlerce ülkücü öğrenci ise başka okullara sürgün edildi, ilişiği kesildi, başarısız kılındı.
 
Diğer yandan,Sol terör örgütleri; iktidarın himayesinde olmanın rahatlığı ve şımarıklığı ile saldırılarını şiddetlendirmişti…!
Can arkadaşlarımız, kan kardeşlerimiz, ocak başkanlarımız, parti yöneticilerimiz kahpece vuruluyor… şehit ediliyordu…!
 
Saldırılardan korunma,maruz kaldığımız saldırıları bertaraf etme,pabucu pahalıya satma,baskıya yenilmeme ve canımızı yakanlardan hesap sorma duygularıyla;tepkisel,kontrolsüz öfke patlaması yer yer eylemler başladı…!
 
İktidarın talimatıyla, Polis- Savcı-Hâkim işbirliğiyle; olaylarda gözaltına alınan ülkücülere sistematik işkenceler yapılıyor, önceden hazırlanmış ifadeler zorla imzalattırılıyordu.
Savcılıkta emniyet ifadesini işkenceyle alındığını söyleyip emniyet ifadesini kabul etmeyenlerse, savcılıkça yeniden emniyete işkenceye gönderiliyordu.
 
Ardı sıra; Polis kurgusu ifadeler basına sızdırılıp, Ülkücülerin en acımasız eylemlerin failleri olduğu ve korkunç cinayet-katliam planları yaptıkları şeklinde toplum manipüle ediliyordu.
 
İnfial yaratan olaylar sonrasında, kamuoyu günlerce tek yönlü etkin propagandayla kontrol altına alınıyor… Devrimcilerin masum, ülkücülerin saldırgan fail olduğu fikri, bir nevi beyin yıkanarak topluma enjekte ediliyordu.

İktidarın şerrinden korkanlar,iktidardan nasiplenmek isteyenler,güce tapanlar,güçlükler karşısında yılgınlığa düşüp çözülenler;yanımızdan uzaklaşıyor,geriye kalanlarsa birbirine daha sıkı sarılıyordu…!
 
Gücün,iftiraların,haksızlıkların,sürgünlerin,zalimliklerin ve ihanetlerin karşısında,nasıl baş edebileceğimiz konusunda,ilahi bir imtihanla sınanıyorduk…!
 
Maneviyatımızı yüksek tutmalıydık…!
İnancımız, imanımız, tevekkülümüz ve kaderciliğimiz bizlere bu badireleri atlatabilirdi…!
 
Başbuğumuz Alparslan TÜRKEŞ’in sabır,itidal ve moral veren beyanatları ile Ülkü Ocakları Genel Başkanımız Muhsin YAZICIOĞLU’nun ocaklardaki maneviyat seferberliği;ülkücülerin mücadele azim ve kararlılığını pekiştirmişti…!

Teslim olmamalıydık…! Yılmamalıydık…! Direnmeliydik…!
 
Dönemin Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcısı Abdullah ÇATLI’nın katledilen bir ülküdaşımızın cenazesi sonrası söylediği ‘’Bizler;devletimizin askerine ,polisine ve memurlarına saygı ve sevgi duyan insanlarız…!Ancak;bu iktidar komünist militanlara devletin üniforması ve gücünü bizi yok etmesi için teslim etmiştir…!Bundan böyle bize yapılacak her saldırı;kimler tarafından yapılmışsa misliyle karşılığını bulacaktır…!’’ sözleri fitili ateşledi…!
 
Canımızı alanların canını almalıydık…! Dökülen kanları yerde koymamalıydık…! Hayatımıza kast edenlerden erken davranmalıydık…! Bizim anamız ağlamadan,biz onların anasını ağlatmalıydık…!
 
Yaptıkta…! Durup dururken hiç kimseye ilişmedik…! Öldürmedik…!

 
Ankara Cumhuriyet Savcılığına Doğan ÖZ diye azılı bir komünist getirilmişti. Namını daha önce görev yaptığı Konya ve Kayseri’de, her yerde Müslüman ve Milliyetçi kişi ve kuruluşlara karşı düşmanca tutumuyla sağlamıştı.
 
Doğu PERİNÇEK ‘in kankası, Kızıldere savaşçılarının yoldaşıydı.
Devletin savcısı değil, cinayet şebekesi yöneten bir örgütün lideriydi sanki…
 
POLDER’li polislerce oluşturduğu işkence ve infaz timleriyle birçok ülküdaşımızın hayatına ve istikbaline neden olan işler yapmaya başladı…
Sol örgüt militanlarından aldığı istihbarat  işbirliğiyle;komünistlere karşı koyan ülkücülerin ileri gelenlerini;ülkücü yüksek okul başkanlarını, öğrenci yurdu başkanlarını ve ülkücü gençlik liderlerini düzmece suçlarla içeri attırıyor yada katillere yem yapıyordu…!(Turizm Ticaretin Başkanı Mahmut EREN ve Fen Fakültesi Başkanı Arif GÖRÜNMEZ’e kurulan tezgah ve iftiralar bunun en somut örnekleridir…! Bilenler bilmeyenlere anlatsın…! Yada bir ara ben anlatayım…!)
 
Diğer yandan;Aydınlık  ve Cumhuriyet gazetesinin komünist yazarlarının hazırladığı raporlarla,ülkücü ve MHP kuruluşlarına karşı temelsiz kumpaslar kuruyordu….!
 
Sabır taşlarımız çatladı…! Canımıza tak etti…! Su testisi su yolunda kırıldı…! Yüzlerce ülküdaşımızın hayatı kurtuldu…!
 
Doğan ÖZ’ün öldürülmesi sonrasında üzerimizdeki baskı ve şiddet artmış olsa da, psikolojik üstünlük bize geçmişti…!
 
‘’Bize yapılanı kimsenin yanına koymayız…! Feriştah da olsa imamın kayığına bindiririz…! Kuzu kuzu canımızı ite köpeğe teslim etmeyiz…! Haksızlığa sümüğümüzü çeke çeke boyun eğmeyiz…! Hak bildiğimiz yoldan kellemizi esirgemeyiz…! Kimsede ahımızı ve intikamımızı komayız…!’’
 
Bozkurt çığlıkları gök kubbeyi titretiyordu…!
 
Yeniden doğmuş gibiydik…! Bu anlayış dalga dalga Anadolu’ya yayıldı…!Mukavemetimiz,maneviyatımız güçlendi…! Moskof itlerine bu ülkeyi yar etmedik..! Kefere sürülerine ecdadımızın mirasını çiğnetmedik…!
 
Ülkücülerin direnci karşısında bocalayan CHP iktidarı ne yaptığını bilemez hale dönüşmüş,paniklemişti…!
Cezaevleri;Sokakta yürürken,okuluna giderken,Camiden namazdan çıkarken derdest edilen, dandik suçlamalarla içeriye tıkılan ülkücülerle dolup taşıyordu…!
 
Sahte delil, iftiracı yalancı tanık ve POLDER’li polislerce yazılan düzmece senaryo ifadeler ile ülkücü zanlı imal etme(her taşın altında ülkücü müsebbip arama) işgüzarlığı o kadar artmıştı ki:
 Değişik tarihlerde yakalanan 17 farklı ülkücüye işkence altında Savcı Doğan ÖZ’ü öldürdüğü kabul ettirilip, mahkemeye sevk ediliyordu…
16-17 yaşındaki mahalle arkadaşı ülkücü gençler; TİT, ŞİT, ETKO gibi manifestosu ve şeması dahi olmayan hayali örgütleri kurmak ve eylemler yapmakla suçlanılıyordu…
7 gencin öldüğü Bahçelievler olayında, ağır yaralanıp sonrasında ölen kişinin, morgda cesedinden alınan çakma sanal ifadesiyle o bölgede isim tapmış tüm ülkücülere ağır suç atılıyordu…
 
Cezaevi teşkilatlarımız İçeriye düşen ülkücülerin fikri donanım eksikliklerini tamamlıyor,mücadele ve müdahale güçlerini eğitimle yükseltiyordu…! Bileylenerek dışarıya çıkanlar, birer Kürşad birer Alperen olarak tekrar aramıza dönüyordu…!
 
1978 yılı sonunda, iktidar yanlısı Milliyet gazetesinde, Emin ÇÖLAŞAN tarafından hazırlanan ‘’Sağcı ve Solcu Eylemcilerin Cezaevindeki Yaşamları. Tutumları’’  röportajlı yazı dizisinin 22 Aralık tarihli bölümünde, Ankara Kapalı Cezaevinde yatan sol eylemcilerden biri’’Abi, buradaki bütün faşistleri hükümet cami avlusundan toplayıp getirdi. Bu nedenle hepsi suçsuzdur.’’ diyerek,trajikomik durumu (1978 Türkiyesinin filmini) net bir şekilde,bütün çıplaklığıyla özetlemişti…!

 Nasıl…! İnanılır gibi değil mi diyorsunuz…! Hüseyin KOCABAŞ bu günlerle,geçmişi karıştırıp,hayali bir masal mı anlatmış diyorsunuz…!
 
O halde; dönemin sol görüşlü Milliyet gazetesinin arşivinin manşetlerinin tanıklığına müracaat edelim…!
İstanbul Küçükcekmece Lisesinde çıkan olaylar sonucu 61 ülkücü tutuklandı.(20 Ocak 1978)
Tüm yurtta Eğitim Enstitüleri kapatıldı.(31 Ocak 1978)
Ankara’da Eğitim Enstitülerinin kapatılmasını protesto eden 52 ülkücü öğrenci tutuklandı.(3 Şubat 1978)
Ankara Valiliği Ülkücü Memurlar ve Ülkücü İşçiler derneklerini kapattı.(9 Mart 1978)
Ankara Valiliği Ülkü Ocaklarının tüm yurtta kapatılması işlemini başlattı.(28 Nisan 1978)
Ankara’da gösteri düzenleyen 300 ülkücü gözaltına alındı.(23 Mayıs 1978)
İstanbul Edirnekapı Öğrenci yurdu, bakım-onarım gerekçesiyle kapatıldı.3000 ülkücü öğrenci tahliye edildi.(2 Temmuz 1978)
Ankara Atatürk Eğitim Enstitüsünden 750 ülkücü öğrenci başka illere sürgün edildi.(12 Eylül 1978)
Ankara Atatürk Eğitim Enstitüsünden 105 ülkücü öğrenci okuldan uzaklaştırıldı.(19 Eylül 1978)
Kredi Yurtlar Kurumu, yeni düzenleme gerekçesiyle tüm öğrenci yurtlarını kapattı.30.000 öğrenci boşaltıldı.(27 Eylül 1978)
….
 
11 Eylül  2011…Yaptıklarından ve yaşadıklarından pişman mısın…?
Diyenlere, yukarıdaki yazdıklarımın ve günümüzün yakın tarih olaylarının ışığında cevap vereyim.
 
Ben(Biz) durup dururken hiç kimseye bir şey yapmadım(k)…!  
Yaptıklarım için gurur duyuyorum…! Yapmadıklarım için  pişmanlık…!

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!