4 Mart 1922’de Meclis’teki konuşmasında Atatürk, taarruz için gerekli şartları şöyle sıraladı;
“Biz taarruz edeceğiz, şüpheniz olmasın.
Yarım hazırlıkla taarruz etmek, hiç taarruz etmemekten daha kötüdür.
Taaruz kararı alabilmek için üç vasıtaya bakarım;
- Türk Milleti taarruzun arkasında mı? Milletin desteği var mı?
- Meclisin kararlılığını görmem lazım.
- Ordu hazır mı?”
En ince ayrıntısına kadar her ihtimali değerlendiriyordu… Bu açıklamalara rağmen hainlerin ertesi sabah yaptıkları yorum şöyleydi;
“Meclisin ve Milletin taarruz için gücü yok.”
Fakat bu algıyı iyi bir şey olarak değerlendiren Mustafa Kemal, karşı tarafın yani düşman ordularının bizi olduğumuzdan daha zayıf algılanmasının sağlandığını düşünüyordu. Bu bizim için avantajdı.
Bu süreçten sonra bir ay bütün birlikleri tek tek dolaşarak kontrol etti. Fakat Mustafa Kemal için oldukça zor bir aydı. Çünkü Trablusgarp’tan kalan böbrek rahatsızlığı ve geçmeyen sancılar onu zorluyordu. Ritim bozukluğu ile beraber kalp rahatsızlıkları da vardı. Kendi kişisel notlarında bu bilgi de mevcut…
Akşehir’deki birliğe gidinceye kadar su yoktu. Bu notlarda süngerle bedenini silerek temizleyebildiğini yazıyor.
Bir ay sonra Nutuk’ta dediği gibi haziran ayının ortalarına doğru taarruza karar verip ,6 Ağustos’ta cephelere taarruz için hazırlık emiri dağıttırdı.
Taarruz planı ve kuşatma harekâtı şu şekilde planlanmıştı; Afyon bölgesinde Yunan ordusunu sağ kanattan kuşatmak ve onlara arkadan gelecek desteği kesebilmek… Türk Ordusunun şaşmaz planlarından biriydi bu. Düşmana yan kanatlardan saldırarak parçalamak.
Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonra ümit ve inanç, Büyük Taarruz ile oldukça arttı. Çünkü 30 Ağustos Lozan’a kadar bizim sınırlarımızın ne olacağına dair netlik kazandırmıştı. Büyük Taarruz komutanlarla rütbesiz neferin kaynaşması sonucu elde edilen bir başarıydı. İstiklâl uğruna askerin ve milletin bir arada hareket etmesi ile kazanılmıştı. 26 Ağustos’ta stratejik planlarla başlayarak, adım adım zafere ulaşılmıştı.
İstiklâl harbi, kurmayların ve bir milletin savaşıdır. Hedef Akdeniz’e birçok generalin kendisi mucize olarak görmüş hatta inanmamıştı.
Anadolu sınırlarında kalmaya inanmışlardı. Bunun daha ötesini düşünebilen çok az sayıda asker vardı. Mustafa Kemal de bunların ilki. Denizi gösteriyor hatta belki denizin ötesini… Fakat bu sonsuz bir taarruz da değil çünkü mevzu mevcut olan gücümüz kadar hareket edebilmek ve gücümüz, maddi olanaklarımız çok kısıtlı.
Donanmamız yorgun ama bir o kadarda inançlı ve tecrübeli. Evet 30 Ağustos milletin zaferidir fakat asıl gerçek; usta bir ordumuz vardı. Askeri deha bir liderimiz vardı. Kurmaylarımız tecrübeli, subaylarımız eğitimliydi. Balkanlardan beri uzun bir harpte olmasına rağmen ordumuz dayanıklıydı. Ordu güçlüyse millette güçlüdür. Ordu olmadan savaş kazanılmaz. Sevkiyat olmadan, kurmay olmadan, sıhhiye olmadan, stratejik plan geliştirmeden savaş nasıl kazanılır? Bir millet nasıl güçlü olur?
Sakarya Meydan Muharebesi 1921 yılının 26 Ağustos’unda başlamış 27 Ağustos’ta netleşmişti. Büyük Taarruz 26 Ağustos 1922 de başlamış, 27‘sinde şekillenmiş ve 30 Ağustos da nihai sonuca ulaşmıştı. Burada tarihlerin aynı olması Askeri deha Atatürk’ün kasti planıydı.
Akabinde Yunan’ı Ege kıyılarına kadar kovalama süreci başlayacaktı…
Başta ULU ÖNDER GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK olmak üzere Büyük Taarruzu gerçekleştiren, planlayan bütün komutanlarımızın ve vatan uğruna şehit olan bütün asker ve vatandaşlarımızın ruhları şad mekanları cennet olsun.
Bütün Türk Milleti’nin ZAFER BAYRAMI kutlu olsun.