Düşmanın makineli tüfeklerine karşı tahtadan yapılmış, “tak-tak”ımız vardı. Makineli tüfek sesi çıkarıp, düşmanlarımızı korkutmak için!
Tek çarığımız vardı gerçi, diğer ayağımıza bağlayacak bez arıyorduk yalnızca…
Cephede çatışma bittiğinde, boş kovan toplama mücadelesi başlıyordu, mermi yapmak için.
Anneler taşıdığı silahların üzerini yavrusunun kundağıyla örtmekteydi, ıslanmasın diye…
Düşmanın uçaklarına karşı, tek pırpır’ımızın bozulan kanatları çimento kâğıdı ile tamir edilmişti. Ama bir başka uçuyordu!
Okuma-yazma oranı yüzde 7 deniyordu, ama yazma oranının yüzde 2 olduğu söyleniyordu ardından.
Açlık, yokluk, yoksulluk, yorgunluk…
İşgal edilmiş topraklar, zihinleri esir alınmış idareciler.
Karşıda yedi düvel!
Kütahya’nın bir köyünde peşine düşen işgalcilerden kaçan kızımız, kendini eve kilitlemiş saklanıyor. Bir kahpe dölü, evi yakalım çıkar nasılsa derken tüm iğrençliğiyle sırıtmakta!..
Ev yanıyor tamamen! Kızımız çıkmıyor. Namahrem eli değmiyor yüce Türk Milletimin namusuna…
O namus cumhuriyet olup yeşeriyordu vatanımın bağrında.
Mustafa Kemal Atatürk ve mücadele arkadaşlarından oluşan kudret, tüm yokluk ve çaresizliğin içinden bir eser inşa ve ihya ediyordu.
29 Ekim 1923; Türkiye Cumhuriyeti Anadolu’nun son devleti idi.
***
89 Yıl sonra; 29 Ekim 2012
O Kutlu iradenin yokluklar ve çaresizlikler içinde kurduğu Cumhuriyetin bayramını dahi kutlayamaz olduk.
Rezilliklere hapsedilen milli gün!
Yasaklar, alternatif girişimler, tehditler, meydan okumalar, biber gazı, ıslatılan kalabalıklar, kavgalar, yumruklaşmalar, muhalefet liderinin içinde olduğu tartaklanmalar, çevrilen otobüsler…
Kısır, zavallı, başkalaşmış hesapların didişmeleri!
“Bayram!”
Ha birde ilkler mi varmış ne?
Resepsiyonda ilk defa tesettür olacakmış, askerler eşleriyle katılacakmış falan!..
Birde Suriye televizyonu bölünmüşlüğümüzün yayınını yapmıyor mu Ankara’dan! İçim sızlıyor.
İleri demokrasi, dünya ülkesi, gelişen etrafına yön veren model ülke Türkiye; bayramını bile kutlamaktan aciz!
Birlik ayrılığa, bütünlük parçalanmışlığa, fazilet kindarlığa, özgürlük baskıya, onur ve gurur karmaşaya, ahenk rezilliğe heba ediliyor.
***
Türkiye Cumhuriyetini 1923’te kuran kutlu irade; Mustafa Kemal Atatürk ve mücadele arkadaşları, şehitlerimiz, gazilerimiz, anamız Kara Fatma, o yakılan evden çıkmayan kızımız, Antep’te annesine dokunan düşman askerlerine saldırdığında süngülerle şehit edilen 14 yaşındaki oğlumuz Kamil;
Sizlerden özür diliyoruz.
Hakkınızı helal edin diyemiyoruz…
Helallik istemeyi hak etmiyoruz.
Sizlere layık olamadık
Utanıyoruz!..