2001 yılının 11 Eylül günü dünyada adeta yer yerinden oynadı. O gün saldırganlar, dört Amerikan yolcu uçağını kaçırmış, Dünya Ticaret Merkezi’nin kulelerine ve Pentagon’a çarparak binlerce kişinin ölümüne neden olmuştu.
“Dünyayı değiştiren gün” olarak nitelendiren bu olay ABD’nin ve Ortadoğu’nun son 20 yılının şekillenmesinde en önemli faktör oldu. Ortadoğu’da yürütülen savaş artık eskisi gibi olmayacaktı.
ABD’nin kendi topraklarında gördüğü bu en büyük terör saldırısı, Amerikan halkı için yüzyılın en travmatik olaylarından biri olarak tarihe geçti.
Saldırıda 2 bin 977 kişi hayatını kaybetti, 6 binden fazla kişi yaralandı. Yüz binlerce insan ise saldırılar nedeniyle oluşan toz ve kimyasal bulutunun etkisiyle ciddi rahatsızlıklar geçirdi. Olayların üzerinden 22 yıl geçti ama yaşanan toplumsal panik ve histerinin etkileri bugün dahi sürüyor.
11 Eylül günü küçücük birer çocuk olan, saldırılarda aile üyelerini kaybeden, büyük travmalar yaşayan ve panik atmosferinde büyüyenler bugün 20’li ve 30’lu yaşlarında. Anıları ise hâlâ taptaze…
Peki “dünyayı değiştiren gün”den sonraki 22 yılda neler yaşandı? O dönemi yaşayan çocukların gözünden 11 Eylül ve sonrası…
‘BAZI ŞEYLERİ GERİDE BIRAKMAYA ÇALIŞIYORUM’
Robyn Higley, saldırılar nedeniyle annesini, babasını görmeden büyüyen veya saldırı sonrası yaşanan sağlık sorunları nedeniyle ebeveynlerini kaybeden çocuklardan sadece biri.
The Guardian’a konuşan Higley, küçüklüğünden beri eylül ayından nefret ettiğini söyledi. Eylülü yılın en kötü ayı olarak gördüğünü belirten Higley, yaz boyunca süren neşesinin eylül gelince aniden söndüğünü ve kasvete büründüğünü anlattı.
New York’ta bulunan İkiz Kuleler’e yönelik saldırıdan sonra dünyaya gelen Higley, babasını hiç göremedi. Çünkü Robert Higley, saldırılar sırasında hayatını kaybeden binlerce kişiden biriydi. Bu nedenle, eylül ayları Higley gibi çocuklar için hiç de kolay geçmiyor.
Her yıl gerçekleştirilen törenlerden, coşku ve duygu patlamalarından nefret ettiğini söyleyen Higley, “Nasıl hissetmem gerektiği konusunda çok fazla beklenti var. İnsanlar bu kederli küçük kızın çok üzgün olmasını bekliyor. Ama ben büyüdüm ve bazı şeyleri geride bırakmaya çalışıyorum” ifadesini kullandı.
11 Eylül anmaları başladığında karmaşık duygular taşıdığını belirten Higley, hiç görmediği babasının yasını nasıl tutacağını da hayatı boyunca üzerine yapıştırılan “11 Eylül bebeği” etiketiyle ne yapacağını da bilemediğini belirtti. Yaşananları annesinin ve çevresindekilerin anlattıkları kadarıyla bilen Higley, babasının hayatına mâl olan günün “kulağına çalınan” kötü bir masal gibi olduğunu ifade etti.
Vycki Higley, eşinin Dünya Ticaret Merkezi’nde ölmesinden yedi hafta sonra doğan kızı Robyn ile birlikte.
11 EYLÜL BEBEĞİNİ GÖRÜNTÜLEMEK İÇİN YARIŞTILAR!
Bir sigorta şirketinde çalışan Robert Higley, 11 Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezi’nin güney kulesinin 92’nci katında departman yönetici vekili olarak işe başladığında oldukça heyecanlıydı.
Kuzey kulesi saat 8.46’da vurulduğunda, Robert’ın ilk işi, eşi Vycki’yi arayıp binada bir şeyler yaşandığını fakat durumunun iyi olduğunu söylemek olmuştu. Robyn’in annesi Vycki o konuşmayı, “Şimdi geriye dönüp geriye baktığımda, dayanılmaz derecede kısa bir konuşmaydı” sözleriyle anlattı.
Vycki ne olduğunu anlayamadan kapanan telefonun ardından endişeyle beklerken, kocası 12 meslektaşını tahliye etmekle uğraşıyordu. Saatler 9.03’ü gösterdiğinde United Airlines’ın 175 sefer sayılı uçağı güney kulesine çarpmadan hemen önce arkadaşlarını çıkışlara yönlendirmeyi başarmış, fakat kendisi bu faciadan sağ kurtulamamıştı.
Olayların ardından Vycki, dört yaşındaki kızı Amanda ve karnındaki Robyn ile bir başına kaldı.
Faciadan yedi hafta sonra dünyaya gelen Robyn, “11 Eylül bebeği” olarak ün kazanan 105 çocuktan biriydi. Saldırıların yeni doğan kurbanları olarak gösterilen bebeklere medyanın ilgisi o kadar büyüktü ki Robyn’in doğumu esnasında ABC News’ün kameraları doğumhanenin kapısında hazır bekliyordu.
Annesinin doğum ile ilgili anılarını aktaran Higley, “Oldukça komik şeyler yaşanmış. Annem doğum sancılarıyla hastaneye ulaştığında karışında ABC News’ün kameralarını gördüğünde şaşkınlıktan ne yapacağını şaşırmış” dedi.
‘KİMSE BU ÇOCUKLARI NASIL YETİŞTİRECEĞİMİZ KONUSUNDA DESTEK ÇIKMADI’
Küçük bir çocukken babasının ölüm yıldönümünde önemli anma etkinliklerinin düzenlendiğini ve bu nedenle 11 Eylül’de önemli bir şey olduğunu anlamaya başladığını söyleyen Higley, “11 Eylül’ün ne anlama geldiğini bilmiyordum ama o gün nasıl hissetmem gerektiğini çoktan öğrenmiştim. Bunlar beş yaşındaki bir çocuk için çok karmaşık sorular” sözleriyle anlattı yaşadıklarını.
Vycki için de durum bir hayli zordu. Biri küçük diğeri yeni doğmuş çocuklarını nasıl yetiştirecekti? Onlara ne söylemesi gerektiğini dahi bilmiyordu. Vycki, “Kimse elime bir kitap tutuşturup çocuklarla nasıl konuşmamız gerektiğini söylemedi. Bu trajik olayda babalarını daha göremeden kaybeden iki küçük çocuğu nasıl yetiştireceğimiz konusunda destek çıkan olmadı” dedi.
Robyn, lise çağında her 11 Eylül’de spot ışıklarının üzerine çevrilmesinden ve çevresindekilerin kendisine acıyarak bakmasından duyduğu rahatsızlığı anlatırken, “Lise dönemim berbat geçti. Arkadaşım olmayan insanlar yanıma gelip, ‘Hey, nasılsın? İyi misin?’ diye sorarlardı. Ve bunu sanki benim sempati ve merhamet beklediğimi ima ederek yaparlardı” dedi.
‘HAVADA YOĞUN BİR KÜL VE YANIK PLASTİK KOKUSU VARDI’
Elbette bu acıları yaşayan tek kişi Robyn Higley değil.
Jessica Petrow-Cohen, 2001 yazında 5 yaşına daha yeni girmişti. Manhattan’ın merkezinde bulunan bir anaokuluna başlayalı daha üç gün olmuştu.
O gün sabah erken saatlerde anasınıfına giren Petrow-Cohen, yaşanan facianın hemen ardından etrafta büyük bir panik havası olduğunu ve her yeri kaplayan koyu turuncu toz tabakasını hatırladığını söyledi Washington Post’a…
“Bizi birbirimize yakın tutan ebeveynlerimizle birlikte çatıya doğru çıkartıldığımızı hatırlıyorum. Havada yoğun bir kül ve yanık plastik kokusu vardı. Patlamakta olan Dünya Ticaret Merkezi’ni göstererek ‘Ne oluyor?’ diye sorduğumu hatırlıyorum” diyen Petrow-Cohen, yaşanan panik nedeniyle sonraki günlerde sürekli başka bir uçağın gelip gelmediğini ve evlerinin güvenli olup olmadığını sormaya başladığını anlattı.
Birkaç yıl boyunca gökyüzündeki uçaklardan korktuğunu söyleyen Petrow-Cohen, bugün bile yalnız kalamadığını belirtti.
Fakat, Petrow-Cohen, asıl trajediyi 11 Eylül’ün sonrasında ortaya çıkan ve yüz binlerce insanı etkileyen sağlık sorunları nedeniyle yaşadı.
SALDIRIDAN YILLAR SONRA MEYDANA GELEN ETKİLER
“Ailemin güvenliğini tehdit eden, bir uçak kazası ya da yanan bir bina değil, sessiz ve derinden giden bir katildi” diyen Petrow-Cohen’in annesi, Dünya Ticaret Merkezi saldırısı sırasında ve sonrasında tüm New York’u kaplayan kimyasal toz bulutunun etkisiyle kanser olan binlerce kişiden biriydi.
Saldırı sonrası meydana gelen, solunum yolu rahatsızlıkları başta olmak üzere sağlık problemlerini incelemek için kurulan Dünya Ticaret Merkezi Sağlık Programı’na göre, 71 binden fazla insan, kimyasal tozların neden olduğu fiziksel ve zihinsel sağlık sorunları yaşadı.
“Anneme 2019 yılında 11 Eylül ile bağlantılı toksinlerden kaynaklandığı söylenen sorunlardan biri olan 4. evre yumurtalık kanseri teşhisi koyuldu” diyen Petrow-Cohen, bunun hemen akabinde diğer bir aile ferdi olan Maddy’nin de baş ve boyun kanseri teşhisi aldığını öğrendi.
Aile üyelerini tek tek kaybeden Petrow-Cohen, kız kardeşiyle birlikte bu büyük acının yasını tuttuğunu söyledi ve ekledi:
“Onların ölümü adeta bir kara deliğin içine sürüklenmeme neden oldu. Yaşananlarla yüzleştiğimde bu çukur daha da derinleşiyor. Kız kardeşim ve ben de dahil olmak üzere pek çok genç aynı toksinlere maruz kaldı. Bizler de büyük ihtimalle yüksek kanser riskiyle, solunum ve bağırsak hastalıkları başta olmak üzere diğer sağlık sorunları yaşayacağız.”
11 Eylül’den sağ kurtulan gençlerin karşı karşıya olduğu sağlık riskleri ciddi bir tehdit. Uzmanlar, yeterli araştırma olmaması ve veri eksikliği nedeniyle henüz belirlenemeyen başka sorunların da ortaya çıkmasından endişe ediyor.
‘O GÜN ÇEKİLEN GÖRÜNTÜLERİ İZLEYİNCE YÜZLERİNDEKİ ACI BENİ KAHREDİYOR’
Saldırıların ardından pek çok aile yas tutarken, 3 bin 51 çocuk anne ve babalarının ölümleriyle sarsıldı.
O günden sonra kendini bu çocukların yaralarını sarmaya adayan psikolog Terry Sears, geride kalan çocuklara uzun vadeli destek vermek amacıyla oluşturulan Tuesday’s Children (Salı Çocukları) isimli destek programının direktörlük görevini üstlendi.
11 Eylül’ün hemen ardından o dönem yaşları çok küçük olan çocukları ülkenin farklı bölgelerine gezilere götüren kuruluş, çocukları yaşanan felaketten korumaya çalışmıştı.
O günlerde yaşanan tabloyu anlatan Sears, “Saldırının hemen ardından, ailelerini kaybeden çocuklar için New Jersey’de bir etkinlik düzenlemiştik. O gün çekilen görüntüleri bugün izlediğimde bile çocukların yüzlerindeki acı beni kahrediyor” dedi.
‘SADECE NORMAL OLMAK İSTİYORLARDI’
Yıllar geçse de çocukların yaşadıkları deneyimin ciddi hasarlara yol açtığını belirten Sears, “Her gün haberlerdeydiler. Çocukları rehabilitasyona alıp biraz olsun rahatlamalarını sağlıyorduk ama tüm televizyon kanallarında gösterilen saldırı görüntüleriyle o anı tekrar tekrar yaşıyorlardı. Yani ‘11 Eylül çocukları’nın hikâyeleri yıllarca herkesin gözü önünde yaşandı” ifadesini kullandı.
Sears, Robyn Higley’nin de dile getirdiği bir başka soruna özellikle değindi. O da, bu çocukların akranları ve medya tarafından zorbalığa maruz bırakılmasıydı. Sears, “Pek çok ’11 Eylül çocuğu’ bana sadece kendileri olmaya çalıştıklarını söyledi” dedi ve ekledi:
“Yeni bir işe giriyorlardı ve biri onlara ‘Babanı kaybettiğini duydum’ dediğinde o acıyı yeniden yaşıyorlardı. Karşılarındaki kişilerin kendilerine acıyan gözlerle bakması onları hayal kırıklığına uğratıyor ve acılarının katlanmasına yol açıyordu. Sadece normal olmak istiyorlardı.”
Dan ve Mike Friedman, babaları Andrew Friedman’ı 11 Eylül saldırılarında kaybettiklerinde 11 yaşındaydılar.
’11 EYLÜL HAFTASINDA KENDİMİ NORMAL HİSSETMİYORUM’
Mike Friedman 11 Eylül’ün acılarını daha net hatırlayanlardan. O ve ikiz kardeşi Dan, babalarını kaybettiklerinde 11 yaşlarındaydı.
Ailelerinin büyük bir yasla sarsıldığını belirten Friedman, olayların ardından yaşananların da acılarını büyüttüğünü belirtti.
“11 Eylül, belirli bir tarihle ilişkilendirilen tek trajedi. Bu yüzden kimse unutmanıza izin vermiyor” diyen Friedman, “Televizyon ve internetteki haberlerde o güne yaşananlar tekrar tekrar önümüze getiriliyor ve siz asla buna tam olarak bağışıklık geliştiremiyorsunuz. 11 Eylül haftasında kendimi asla normal hissetmiyorum” ifadesini kullandı.
‘BABAMIZIN ÖLDÜĞÜNÜ 20 YAŞINDA ÖĞRENDİK’
İkiz kardeşleri Robyn Higley veya Jessica Petrow-Cohen’den ayıran en büyük fark, o günü canlı canlı yaşamalarıydı. Fakat babalarının bu facianın kurbanı olduğunu bilmiyorlardı. Saldırı yaşanırken, okul müdürünün kardeşi ile kendisini eve gönderdiğini söyleyen Friedman, günün geri kalanını hiçbir şey olmamış gibi geçirdiklerini söyledi.
Ancak ertesi gün anneleri Lisa Friedman Clark’ın onları karşılarına alıp, “Çocuklar babanızın eve geleceğini sanmıyorum” demesi üzerine Mike ve Dan ortada bir tuhaflık olduğunu idrak edebilmişti.
11 Eylül çocuklarının birçoğunun yaşadığı ortak duygu, aile fertlerinin öldüğünü çok uzun zaman sonra öğrenmeleri. Örneğin Lisa Friedman, eşinin başına gelenleri iki oğluna ancak 20 yaşına geldiklerinde anlatabildi.
“Annem bizi karşısına aldı ve yaşadığı korku dolu anları bir bir anlattı” diyen Mike Friedman o günkü konuşmayı kelimesi kelimesine hatırladığını söyledi:
“Annem bize, ‘Babanız bana telefon etti ve bir buçuk saat boyunca bir yerde mahsur kalarak cehennemi yaşadığını söyledi. Onunla telefonda konuşurken çok öksürüyordu. Dumanlar her yanını kaplamıştı. Duvarlar çöküyordu, merdiven boşluğuna erişilemiyordu. Yanındaki insanların dumandan boğulduğunu ve binadan dışarı atladığını söyledi’ demişti. Bunları duymak bizim için çok acı vericiydi.”
’30 YAŞIMA BASTIĞIMDA BENİMLE ASLA YAPAMADIĞI ŞEYLERİ YAPACAĞIM’
Tüm 11 Eylül çocukları yıllar boyunca terapistlerden yardım aldı. Robyn Higley çocukken ciddi paranoya nöbetleri geçirdiğini, annesinden ayrılma kaygısı yaşadığını ve bir yere ancak güvenilirliği tespit edildikten sonra gidebildiğini belirtti.
“Babamın bir gün ofisine girdiğini ve bir daha çıkmadığını bilerek büyüdüm. Bu durum beni herhangi bir kapalı alana girerken korkutmaya başladı” diyen Robyn Higley, sözlerini şöyle noktaladı:
“Sadece iki pişmanlığım var. İlki, keşke ben büyürken yanımda olup benimle gurur duyabilseydi. Diğeri ise, keşke başka hayatları kurtarmak için kendini feda etmeseydi. Ama o bir kahramandı ve onu bu yüzden daha çok seviyorum. Ama onun neden o asansöre binip kurtulmadığını düşünmeden edemiyorum. Artık onun hayatını kaybettiği yaşa yaklaşıyorum. 30 yaşıma bastığımda benimle asla yapamadığı şeyleri yapacağım. Örneğin çocuğumu anaokuluna bırakacak ve onun büyümesini seyredeceğim.”