Kaldırdım başımı semaya baktım. Yıldızlar ve ay o kadar güzeldi ki…
Hava baharın etkisine girmişti artık.
Gökyüzünü seyrederken şöyle geçmişe gittim.
17 yıl önce yine bir Cuma günüydü.
Bahar gelmişti. Çiçekler açmıştı.
Televizyonda izlediğim manzarayı hiç unutmuyorum. Nisanın dördündeydik. Nisan ayında kar yağıyordu.
"Sokak çeşmelerinden su akmıyordu. Sular donmuştu. Abdest alacak yer bulmakta zorlanmıştık. Sokaklar karınca gibi adam kaynıyordu. Her sokaktan
“Ya Allah Bismillah Allah-u Ekber” sesleri geliyordu. “Hava beyaz incilerini döküyordu, milyonlara karşı. Rüzgârlıydı. Sert bir nisan günüydü...”
O günü anlatanlardan hep bu cümleleri duydum.
Ankara’yı anlatıyorlardı.
1997’nin 4 Nisanını…
Yarın Beştepe’ye milyonlar gidecek biliyorum. Türk Cumhuriyetlerinden, Musul’dan, Kerkük’ten, Kayseri’den, Kıbrıs’tan, Kutsal yerlerden topraklar gelecek.
Ama ben gidemem. Gitmeye yüzüm yok. Beni affedin.
Affet beni Başbuğum.
Biliyorum: “Sandıktan bize tek bir oy dahi çıkmasa, İslam’dan, İnsaniyetçilikten, Türkçülükten asla vazgeçmeyiz. Biz politikacı değil, bir Davanın takipçileriyiz!” diyeceksin.
Benim derdim de bu ya Başbuğum; biz davamızı anlatamıyoruz.
Ülkem bir girdapın içinde; fakat bu girdaptan nasıl çıkılacağını bilmiyorum. Öyle bir anlatıyorlar ki sanki her yer güllük gülistanlık. Bir tek biz mi bu girdabı görüyoruz ya da bir tek biz mi bu girdabın içindeyiz?
Hocalarıma, abilerime, ablalarıma soruyorum. Babama soruyorum; ama cevap yok. İçimdeki burukluğu atamıyorum. Behçet Kemal Gürsoy Hocam biraz olsun sakinleştirmeye çalıştı beni. Geçmiş deneyimlerini anlattı, 1965’te yaşadıklarını, 1972’lerde, 1980 olaylarında yaşadıklarını az da olsa anlattı. Umudunu hiç yitirmediğini dile getirdi; ama ben yine de…
Biz bu davayı nasıl anlatacağız Başbuğum?
“Ses Ver” dedik milletimize; olmadı. Biliyorum bu duruş bana yakışmıyor. Karşımda olsaydın titretirdin beni, kendime getirirdin, azarlardın. Keşke olsaydın Başbuğum.
Ülkem bu haldeyken ben nasıl yanına geleyim Başbuğum?
Ülkülerimi, davamı, bizi, seni anlatamıyorken ben nasıl yanına geleyim Başbuğum?
Başbuğum bize öyle bir miras bıraktın ki bununla hep gurur duydum, onur duydum.
Fakat bu kadar değerli bir mirası neden bize bırakıp gittin?
Her 4 Nisan’da böyle mi diyeceğiz sana Başbuğum.
Bigün olup 4 Nisan geldiğinde Beştepe’de:
Turan’ı gerçekleştirdik.
Kızılelma’ya kavuştuk.
Türk İslam Mührünü Bütün Cihana vurduk.
Başbuğum.
Sedalarıyla sana gelebilecek miyiz?
Bunları düşünüyorum bugün. Ümitsiz değilim, yılmadım, yıkılmadım. Başaracağımıza inanıyorum.
Ama nasıl?
Bu dava nasıl anlatılır Başbuğum?…
Türk Milletinin Son Başbuğu; seni çok özledim, seni çok özledik, seni hiç unutmadık, unutmayacağız da…
Rahmet ve minnetle anıyorum…