Dünya’da İlk: Ümit Özdağ, cezaevinden yapay zeka aracılığıyla Sözcü TV’de İpek Özbey’in sorularını yanıtladı!

featured

Dünya’da bir ilk yaşandı! Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, cezaevinden yapay zeka aracılığıyla Sözcü TV’de İpek Özbey’in sorularını yanıtladı. Bu tarihi röportaj, hem teknolojinin sunduğu olanakları hem de siyasi liderlerin sesini duyurma çabasını bir kez daha gündeme getirdi.

Röportajın tamamı:

İpek Özbey: Devlet Bahçeli’nin çağrısıyla başlayan ve epey yol alınan Terörsüz Türkiye sürecini sormak istiyorum. Bu konuda çok uyarılarınız oldu. Cezaevindeyken sizinle yaptığımız söyleşilerde ve aslında sosyal medyada ilettiğiniz paylaşımlarda da sıkça değindiniz değinmeyi de sürdürüyorsunuz. Bu konuda uyarı da yapıyorsunuz.

Şu anda terörsüz Türkiye’de gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ümit Özdağ: İpek Hanım, Sayın Özdil ile yaptığınız Kırmızı Beyaz programına gönderdiğim açıklamanın bazı kısımlarını tekrarlayacağım bu sorunun cevabı olarak. PKK terör örgütünün varlığına son verme duyurusu büyük bir coşku ile ve bir başarı hikayesi olarak sunuluyor.

Son 23 yılda bu tür politik başarı kampanyalarını, Annan Planı, AB tam üyeliği, Dolmabahçe mutabakatı ve en son Suriye’nin fethi gibi kutlamalarda gördük. Ancak ilk heyecan geçince ortaya hepsinde çok farklı bir manzara çıktı. Esas itibariyle fesih hukuken varlığı tanınmış tüzel kişiliğe sahip kurum ve yapılar için geçerli bir kavramdır. Bir terör örgütü feshedilmez, silah bırakır, teslim olur.

Önümüze konulan İmralı sürecinin uygulamasına bakıldığında zaten fesih kavramı altında terör örgütü, örgütsel yapısını dağıtmadığı gibi, yeniden yapılanıyor ve sözde siyasi amaçlarını ilerletmeye/geliştirmeye çalışıyor. Yabancı desteği ile de geliştirilen bu gayretlerle, aslında, adım adım Türkiye Cumhuriyeti’nin “Ulus-devlet” yapısı feshediliyor.

Size göndermiş olduğum ve Sözcü Gazetesinde de tam metin olarak yer verdiğiniz açıklamamda karşımıza konmuş olan durumu 13 ana başlık altında özetlemiştim. Takip etmekte olduğumuz, önümüze Terörsüz Türkiye olarak konulan süreçte, PKK terör örgütünün Kilit Pençe harekâtından ötürü Türkiye ve Irak’ta silahlı mücadele ve politik alanda en zayıf olduğu anda kendisini tasfiye edip ve bu tasfiyeyi bir mağlubiyet değil de bir galibiyet olarak sunma stratejisi izlemiştir. Bu strateji ile örgüt mücadeleyi yeni bir aşamaya taşıma iddiasını ortaya koymuş ve kendi açısından başarı elde etmiştir. Terör örgütü hapishanede olan ve infaz yasası ile serbest kalacak en kararlı, ideolojik olarak yetişmiş kadrolarını, şimdi muhtemelen belediyeler üzerinden siyaset sahasına sürecektir. Öcalan’ı “özgürleştirmenin”, meşrulaştırmanın sağlayacağı politik-psikolojik üstünlük duygusu, gelecek seçimlerde DEM’in hem Doğu ve Güneydoğu’da hem Batı illerimizde büyük bir dinamizm kazanmasına yol açacaktır. Bu sonucun, Ortadoğu’da PKK’nın etkin olduğu 3 ülkeye yansımaması mümkün değildir. Terörsüz Türkiye ancak terörsüz Ortadoğu ile mümkündür. PYD’de Suriye’de, PÇDK Irak’ta, PJAK İran’da varlığını sürdürürken ve PKK’nın Avrupa’daki oluşumu yaşarken terörsüz Türkiye ne yazık ki mümkün değildir.

İpek Özbey: Şu anda Silivri’deki koğuşunuzdasınız. Silivri Ceza İnfaz Kurumu’nda 3 ayı geçkin bir süredir bulunuyorsunuz. Hangi şartlar içindesiniz? Orada ne yaşıyorsunuz?

Ümit Özdağ: İpek Hanım, Silivri 9 nolu ceza infaz kurumu terör örgütü üyeleri ve organize suç örgütleri için hazırlanmış ve kurallar ona göre konulmuş bir cezaevi. Hücreyi her terk ettiğiniz zaman üstünüz, evraklarınız ve ayakkabılarınız aranıyor. Avukat görüşmesi sırasında tekrar ve koğuşa girerken tekrar. Öyle mi olmalı? Evet, organize suç örgütü ve terör örgütü üyeleri devletle Silivri’de de kendilerince savaş halindeler.

Her gün belirli saatlerde kapıya vuruyorlar. Marşlar söylüyorlar. Telefon için dışarı çıkarılınca yere yatıp infaz memurlarının kendilerini sürüklemesini istiyorlar. Bu onlar için bir yaşam tarzı olmuş. Özetle Silivri meşhur Amerikan hapishanesi Alkatraz’ın Türkiye versiyonu.

Fiziksel şartlardan da bahsetmemi isterseniz, arkamda bir avlu var. Ortasında rögar. Gece ağır bir lağım kokusu ortalığı kaplıyor. Rögarın üzerine içine gazete doldurduğum büyük bir çöp poşeti koydum ama fayda etmedi. Adalet Bakanı burada 2 gece geçirse ertesi gün “yaptığımız şey doğru değil” der. Bundan eminim.

Peki, terör ve organize suç örgütü üyeleri için tasarlanmış bu cezaevinde eski bir parlamenter, bir genel başkan, bir büyükşehir belediye başkanının ne işi var? Üzerimize atılı olan suçlar burada olmamızı gerektiriyor mu? HAYIR. Siyasileri düşüncelerinden ötürü hapse mi atacaksınız? Yapmayın! Atılı suç ile cezaevi kuralları uyumlu olmalı, ama her şeyden önce bütün tutuklu ve hükümlüler için insani şartlar sağlanmalı.

Bunları lütfen kişisel bir şikâyet olarak almayın. Bu ifadelerim Türkiye Cumhuriyeti devletinin hukuk devleti olması gerektiği ve insan olma onuruna saygı duyulması ile ilgili taleplerdir.

Terör ve suç örgütü üyesine uygulanan “güvenlik” kuralları neden bana, İmamoğlu’na ve ekibine uygulanıyor? Neden diye sordum ama eğer kurallar uygulanıyor olsa burada zaten olmamamız lazım.

İpek Özbey: Onu biraz daha açmanızı isteyeceğim. Niye sizi rehin alsınlar? Ama orada daha uzun kalacağınızı düşünüyor musunuz? Böyle bir korkunuz var mı?

Ümit Özdağ: Rehin alındığımı bütün Türkiye biliyor. Silivri cezaevine ben suçlu olduğum için girmedim. Ve suçsuz olduğum, suçsuzluğum ispatlanacağı için de çıkmış olmayacağım. Türkiye adına hepimiz adına çok trajik bir durum. Hukuk adına çok trajik bir durum. Esasen iddianameye karşı yapacağım savunma değil, iddianamenin kendisi suçsuz olduğumu ortaya koyuyor.

Ben Silivri’ye girerken “Hüküm sizin Adalet Allah’ın” dedim. Hem benim hem de Sayın İmamoğlu ve ekibinin davaları siyasi davalardır. Siyasi davalar derken, bizleri siyasetten uzak tutmak için oluşturulmuş dosyalardır demek istiyorum. Elbette avukatlarımız gereken bütün savunmaları yapacaklar ancak bu zindandan inançla, azimle, Türk milletinin duaları ile çıkacağımı da biliyorum.

İpek Özbey: Evet az önce de belirtmiştim, bunu biraz daha açalım diye. Bütün röportajlarınızda, bütün mesajlarınızda rehin alındım vurgusunu yapıyorsunuz. Niye sizi rehin alsınlar Ümit Bey?

Ümit Özdağ: Çok açık değil mi? Öcalan ve PKK ile yürüyen bir müzakere var. Zafer Partisi terörle müzakere değil mücadele politikasını savunuyor. 2015 ila 2024 arasındaki terör örgütüne karşı yürütülen politika genel hatları ile doğruydu, destekliyorduk. PKK kayıtsız şartsız teslim olursa buna hiçbir itirazımız olmaz. Ancak Suriye’de YPG varlığını sürdürecek, PKK’nın istediği Anayasa değişiklikleri yapılacak şeklinde bir müzakereye karşıyız. Türkiye ilk günden itibaren bu süreç ile ilgili bilgileri, Öcalan’ın Ankara’da taşınacağı villayı basından öğrendi. Süreçte Türk Milliyetçiliği yapanların ağır bedel ödeyeceğini söyleyenler de oldu. Binali Yıldırım 66. madde değişecek dedi ve tabii karşılığında Erdoğan’a yeniden seçilme hakkı isteriz dedi. Yani ortada hiçbir zaman şeffaf bir süreç olmadı.

Cumhurbaşkanını hakaretten gözaltına alındınız. Bununla ilgili zaten duruşmaya da çıktınız. Kayseri’de 30 Nisan 3 Temmuz 2024 tarihleri arasında Suriyelilere yönelik olayları kışkırtmak suçlamasıyla aslında şu anda tutuklu bulunuyorsunuz. İddianamenizin hazırlanması başta da belirttim. Epey uzun sürdü. 77 günde tamamlandı. Bu iddianameyi bir de siz değerlendirin istiyorum.

 

İpek Özbey: Ne diyorsunuz iddianame ile ilgili?

Ümit Özdağ: Hemen söyleyeyim. Kayseri’de olaylar 30 Haziran’da çıktı. Ben 20 Ocak’ta İstanbul Başsavcılığı tarafından gözaltına alındım. Olaylar bundan 5 ay 20 gün önce olmuş. Bu 5 ay 20 gün önce olan olayları en iyi bilen 989 kişiyi gözaltına alan, sorgulayan, 23 kişiyi tutuklayan, 254 kişiyi adli kontrol kararı ile bırakan Kayseri Başsavcılığı benim olayları kışkırttığımı tespit edememiş öyle mi? Ya da Kayseri İl Emniyet Müdürlüğü hiçbir tespit yapmamış.

Ancak beni 20 Ocak’ta Cumhurbaşkanına hakaretten gözaltına, üstelik Antalya’da yaptığım konuşmadan dolayı, alan İstanbul Başsavcılığı 21 Ocak saat 8.30’da Kayseri İl Emniyet Müdürlüğü’ne bir yazı yazıp Zafer Partililerin olaylara dahlini gösteren rapor var ise yollayın diyor. Eğer Zafer Partililer olaylara katılsaydı, tahrik etseydi elbette olurdu ama etmedikleri için yoktu. 2 saat içinde Kayseri’de yaşayan Zafer Parti eski üyesi 4 kişinin ve bir Zafer Partisine müzahir şahıs dedikleri kişinin X paylaşımını içeren bir istihbarat raporu imzasız hazırlandı, yollandı. Savcı bu belgeye dayanarak beni tutuklu olarak yargılamaya sevk etti, hâkim de tutukladı.

21 Ocak’ta Ankara Başsavcılığı da yıllardır işlem yapmadığı 11 şikâyet dosyasını iddianameye çevirdi ve hakkımda 11 dava açıldı. Özetle bu bir siyasi rehine alma operasyonudur.

 

İpek Özbey: Evet hep aynı vurguyu yapıyorsunuz. Bir şekilde sizin içeri girmenizle ilgili sürecin aslında bu şekilde akılda kalmasını istiyorsunuz. Ben biraz daha duruşmaları, davaları konuşmayı devam ettirmek istiyorum. Çünkü siz SEGBİS’le bağlanmayı reddettiniz, Cumhurbaşkanı’na hakaret davasıyla ilgili de aslında hâkim karşısına çıktınız. Fakat biraz hani sizi de tanıyan bir gazeteci olarak her zaman şunu söylersiniz, ben Cumhurbaşkanı’na hakaret etmem dersiniz. Bu davayı bu kapsamda biraz değerlendirin isterim. Ettiniz mi, etmediniz mi?

Ümit Özdağ:Öncelikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret etmedim. Ak Parti Genel Başkanı Erdoğan’a da hakaret etmedim. Zaten Erdoğan’ın Mersin Ak Parti il kongresinde Atatürk’e yönelik eleştirilerine cevap verirken konuşmamda iki yerde Erdoğan ve Ak Parti diyerek konuştum. Benim mensup olduğum siyasi gelenekte, Türk milliyetçiliği geleneğinde Cumhurbaşkanına hakaret edilmez. Bakın, 1966 senesine gidelim: Babam o tarihte CKMP/MHP milletvekili. Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel vefat etti. Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay cumhurbaşkanı oldu. Ben 5 yaşındayım.

Eve Hayat dergisi geliyor. Son sayıda kapakta Yeni Cumhurbaşkanımız Sunay’ın büyükçe resmi var. Yanında ise Atatürk, İnönü, Celal Bayar ve Gürsel’in fotoğrafları. 5 yaşındayım ancak hep siyaset dinlemişim babamdan. Babam İnönü’ye kızgın. 13 Kasım’da bizi tasfiye etti diyor. Milli Birlik Komitesi 27 Mayıs’ta kurulmuştu. 13 Kasım’da Gürsel, İnönü’nün desteği ile komitenin 14 üyesini yurtdışına yolladı. Babam da onlardan biriydi. Babam İnönü’ye kırgın olduğu için İnönü’nün gözlerine kurşun kalem ile çarpı koydum. Sıra Bayar’a geldi.

Bayar’ı da babamın içinde olduğu komite devirmiş. Onun da fotoğrafının gözlerini çizdim. Orgeneral Gürsel ise 13 Kasım’da babama ihanet etmiş, yurtdışına sürmüştü. Onun da gözlerini çizdim. Akşam mıydı hatırlamıyorum babam eve geldi. Dergiyi gördü. Ve bana döndü. “Bunu kim yaptı?” Büyük bir gururla “Ben yaptım” dedim. Babam hafifçe kulağımı çekti. Ve bana 5 yaşındaki bir çocuğun anlayacağı şekilde bu kişilerin Devlet başkanı olduğunu, saygı duymam gerektiğini anlattı. Siyaset dersini dinleyerek alıyordum. Böylece ilk devlet dersimi de almış oldum.

Cumhurbaşkanlığı Ambleminde 16 Türk devleti var. Bu kadim Türk devletini ifade eder. Ve kimsenin önünde eğilmeyen sancak sadece Cumhurbaşkanının önünde eğilir. Makamda kimin olduğu önemli değil.

İpek Özbey: Peki, ne dediniz de Erdoğan size bu davayı açtırdı?

Ümit Özdağ: Sayın Özbey, Erdoğan’ın da kendisini eleştirdiği FETÖ’yü devlete sızdırmasını eleştirdim. Casusları devlete soktu dedim. Kendisi daha 2014’te “bunlar casus” dedi. Ateizm, deizm Erdoğan döneminde artıyor dedim. Cemaat ve tarikatlara tepki deizmi, ateizmi sürüklüyor dedim. Özetle hakaret yok.

 

İpek Özbey: Tekrar iddianameye dönersek, siz iddianamenin 77. günde çıkmasına çok tepki gösterdiniz. Hatta Silivri’nin yemeklerini yemeyeceğinizi söylediniz?

Ümit Özdağ: Bakın, Kobani olayları 35 ilde çıktı. Binlerce kişi şiddet eylemlerine katıldı. Çok sayıda insan öldü. Günlerce isyan havası hâkim oldu. Bu olaylar ile ilgili Selahattin Demirtaş iddianamesi 69 günde hazırlandı. Bakın benim iddianamemde sosyal medya dışında hiçbir delil yok. Bu konuda benden çok deneyimli ceza hukukçusu Prof. Dr. Adem Sözüer’in bana söylediği şey şu oldu: “Bu iddianame 2 haftada, bilemediniz 3 haftada hazırlanır!” Ben tutuklanmamın nasıl siyasi olduğunu biliyorsam iddianamenin gecikmesinin de siyasi karar olduğunu biliyorum. Bu dava ile ilgili her şey siyasi.

 

İpek Özbey: İddianamede sizin Kayseri’de halkı Suriyelilere karşı nasıl kışkırttığınız ileri sürülüyor?

Ümit Özdağ: Savcı, Türk Ceza Kanunu’nun 216. maddesinde düzenlenen halkın bir kesimini diğer bir kesimine karşı kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse kamu güvenliği için açık ve yakın bir tehdit çıkarırsa düzenlemesinden hareket ederek beni suçlamış. Yani ben halkın bir kesimini halkın diğer kesimine karşı tahrik etmişim. Her kanun, kanun yapıcının bir gerekçe ortaya koyması ile yapılır ve kanun gerekçesi dışında yorumlanamaz.

Peki, Türk Ceza Kanunu’nun 216. maddesinin gerekçesinde ne deniyor? Kanun yapıcının gerekçesi ne? Okuyalım beraber, “Hiçbir devlet, vatandaşları arasında, muayyen özelliklere sahip bir kesimini alıp diğer kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa, öç almaya, gerektirecek şiddetli nefrete yönlendirmesine seyirci kalamaz” diyor. Çok açık. Halk ile kasıt Türk halkı. Türk vatandaşları. Çok açık söylüyorum Türk halkını Perululara karşı kışkırtmak hukuken suç olmaz, Suriyelilere karşı kışkırtmak da TCK madde 216’ya göre suç olamaz.

Ayrıca, suç olması için sadece kin ve düşmanlığa tahrik etmek yetmiyor. Açık ve yakın tehlike olması gerekir. Açıklıktan kasıt, şüphelinin eylemi veya açıklaması ile ortaya çıkan tehlike hakkında tereddüte mahal vermeyecek şekilde bağ olması, yakınlık ise şüphelinin eylemi veya açıklaması ile olay arasındaki zaman aralığının nedensellik bağının kopmayacağı kadar kısa olması gerekliliğini ifade ediyor.

Mesela Yargıtay 8. Dairesi bu konuda örnek bir karar vermiş. Mardin Derik ilçesi kaymakamı bu içtihatta kayyum olarak atanmış. Bir X kullanıcısı “Mardin Derik ilçesine kayyum olarak atanan kaymakamın adı nokta nokta! Şaka mı kod adı mı? Bir Kürt bölgesine daha saf Türk bulamazlardı?” demiş. Bu X’in paylaşımından 54 gün sonra kayyum kaymakam maalesef PKK saldırısında şehit oluyor. X kullanıcısı Türk Ceza Kanunu madde 216’dan mahkûm oluyor. Yargıtay 8. Ceza Dairesi kaymakamın şehit edilmesi ile söz konusu X paylaşımı arasında 54 günlük süre olduğu için nedensellik olmadığını, kin ve düşmanlığa tahrik eden ifadeler olmadığını ifade ederek mahkumiyeti bozuyor.

 

İpek Özbey: Biraz fazla kapsamlı bir giriş oldu değil mi?

Ümit Özdağ:Haklısınız, ancak düşman ceza hukukunun uygulandığı günümüzde bu maddenin ne anlama geldiğinin kamuoyu tarafından bilinmesi gerekiyor.

İpek Özbey: Kayseri’deki olaylarla bağınız ne Ümit Bey? Direkt öyle gireyim soruya.

Ümit Özdağ: Aslında yok. Olsa zaten Kayseri Başsavcılığı tespit ederdi. Savcılık şöyle bir kurgu yapmış. Benim 30 tane X paylaşımımı tespit etmiş. Bunlardan 4 tanesi başkalarının X’lerinin yorumsuz paylaşımı. 26’sı benim ya alıntılayarak yaptığım ya da doğrudan yaptığım paylaşım. Bu 26 paylaşımdan 2 tanesi Kayseri olaylarından sonra atılmış. Birisi 8 Ağustos 2024, diğeri 24 Aralık 2024. Demek ki, Kayseri olaylarını kışkırtması zamansal olarak mümkün değil. Ayrıca Savcı saydığı bütün X’leri değil, 29 tanesini suç delili olarak iddianamede ortaya koymuş.

Evet gülüyorsunuz. Biraz karışık oldu. 7 adet 2020, 1 adet 2021, 9 adet 2022, 13 adet 2023’te atılmış X var. 2024’te atılan 2 X ise olaylardan sonra atıldığı için tamamen değerlendirme dışı.

 

İpek Özbey: Tamam tamam. Daha fazla uzatmadan. Yani siz özetle 2020’de veya 2021, 2022, 2023’te attığınız X ile 2024’ün temmuz ayında Kayseri’deki olayları kışkırtmış oluyorsunuz. Sizin ifadenize göre. Doğru mu anladım? Peki bu paylaşımlarınız yani geçmişteki o yıllardaki paylaşımlarınız yine Kayseri ile mi ilgili?

Ümit Özdağ: Hayır savcının sıraladığı bu X paylaşımlarının ve 1 tane de Instagram paylaşımının hiç birisi Kayseri ile ilgili değil. Hiç birisinde yasanın ve Yargıtay içtihatlarının ifade ettiği kin, nefret, düşmanlık ifadeleri de yok.

Peki, savcı ne yapıyor? Benim bu X’lerimi sıralıyor alt alta. Sonra 27 Nisan 2024’te Kayseri’de

O.K. isimli bir X kullanıcısı Kayseri’deki Cumhuriyet meydanındaki Suriyelilere ait dükkanlara doğru gösteren ve içinde kin ve nefret içermeyen, hükümetin sığınmacı politikasını eleştiren videosunu aynı gün, mesajdan okuyorum “Burası Kayseri, Sakarya muharebesinin ilk günlerinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin geri çekilmesinin düşünüldüğü Türk şehri. Anadolu’nun atası. 4 dakikanızı ayırın ve izleyin lütfen” diyerek paylaşıyor benim paylaştığım video X’in Kayseri olayları ile ilişkilendirilmesi yapılıyor. Aslında bu konuda da açık bir ifade yok iddianamede ama ima var.

Fakat Kayseri Başsavcılığının soruşturma yürüttüğü, X videosu hakkında zaten takipsizlik kararı alınmış. Yani suç değil. Sonuç olarak ne kin, düşmanlık var ne de açık ve yakın tehdit.

 

İpek Özbey: Kayseri olayları sırasında siz ne yaptınız?

Ümit Özdağ: Önce provokasyon yaptığını düşündüğüm bir hesabı alıntılayıp ifşa ederek “Türk

Milletini sokağa çağırma, emperyalizme hizmet etme, ülkeyi karıştırma” dedim ve Kayserilileri evlerine dönmeye, tahrikçilere izin vermemeye çağırdım. Sonra yine aynı gece 2. bir X paylaşımı yaparak eve dönme çağrısını tekrarladım ve Hükümete de akşam 22.00 sabah 05.00 saatleri arasında sokağa çıkma yasağı koyun çağrısı yaptım.

Eve dönme çağrısı yapıyorsunuz ve aynı zamanda da hükümete bir çağrı da yapıyorsunuz. 22 ile saat 05 arasında bir sokağa çıkma yasağı uygulansın diyorsunuz.

 

İpek Özbey: Bu var mı iddianamede?

Ümit Özdağ: Sayın Özbey Adil yargılama için koyması gerekli. Ceza Muhakemesi Kanunu emrediyor. Ancak koymamış. Ben sadece bu X paylaşımlarıyla yetinmedim. 1 Temmuz’da 2 Genel Başkan Yardımcısı ve 2 başdanışmanımı Kayseri’ye yolladım. Olayların yatışmasına katkı vermelerini istedim. Kayseri Emniyeti bunları biliyor.

 

İpek Özbey: Bu Kayseri meselesi önemli. Bir iki örnekle bize anlatmanızı istiyorum çünkü. Hangi örneklerden yola çıkarak bu kışkırtmayı yaptığınız düşünülüyor? Bir iki örnek verirseniz biz de biraz daha iyi anlayalım.

Ümit Özdağ:: Verim 18 Nisan’da “Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş tepki gösterdi. Suriyeliler ekime uygun toprak, arazi alıyor” diye bir haber çıkmış. Ben bu haberi “Suriyelilere Hatay’da toprak satılıyor” diye paylaşmışım. Devam edeyim mi?

 

İpek Özbey: Gerçekten inanılır gibi değil, başka bir örnek verir misiniz?

Ümit Özdağ: Sedat Aral Londra’da yaşayan 30 yıldır Ortadoğu’da savaş muhabirliği yapan bir gasteci. Whatsapp üzerinden uzun bir konuşma yaptık. Çok ilginç bilgiler verdi, gözlemlerini paylaştı. Ben de şöyle bir X’i paylaştım: “Dün Ortadoğu, Pakistan, Afganistan’da 30 yıl savaş muhabirliği yapan S. A. ile konuştum. 1 ay önce güney illerimizi gezmiş, 6 ay içinde çok ağır olaylar beklediğini söyledi. Afganistan-Irak-Suriye gözlemlerini anlattı. Sayın Soylu/Fidan, whatsapp görüşmesinin kaydını dinleyin S. A. ile konuşun”. Hepsi bu. İçişleri Bakanlığı ve MİT Müsteşarı Fidan’ın dikkatini çekmek için X paylaşımı yapıyorum. Ama savcı halkı kışkırtma diyor.

 

İpek Özbey: Siz Süleyman Soylu’yu pek sevmezsiniz. Anlaşamazsınız da…

Ümit Özdağ: Evet. Ancak bunun sevip sevmemekle ilgisi yok. Bu konu devlet meselesi. Bunun kişisel duygular ile ilgisi olamaz. Ben sadece mesajı atmadım bu konu ile ilgili, Sedat Aral’ın söylediklerini bölge valilerinden birisini arayıp paylaştım. O da dikkatle dinledi.

 

İpek Özbey: Artık sona geldik, sizin vermek istediğiniz son mesaj ne olur bu söyleşimizde?

Ümit Özdağ: Sayın Özbey Bir ülkede tek bir hukuk olur. Düşman bile görseler farklı hukuk uygulaması yapılamaz. Ama bize yapılmak istenen maalesef insan haklarına aykırı bir şekilde ayrımcılık, oysa hukuk hepimize bir gün lazım olur. Adalet mülkün temelidir cümlesi duvar süsü olmamalı.

 

İpek Özbey: Bir iki noktada bir iki soru daha sorayım. Ve ondan sonra da tamamlayalım. Eğer mümkünse daha sonra daha güncel konularda sizlere sorularım olacak. Birincisi, siz özellikle tutuklandığınızdan itibaren Suriyelileri daha az konuşmaya başladık tabii. Şunu sorayım, Suriyelilerin dönüşünü kısa zamanda bekler misiniz?

Ümit Özdağ: Hayır değil maalesef. Zaten ciddi bir geri dönüş yok. Geri dönüşü gerçekten başlatmak için ilgili yasa ve yönetmeliği uygulamak gerekiyor. Yani yönetmelik diyor ki, Suriye’de iç savaş bittiği zaman geçici koruma statüsü sona erer ve geri dönüş esastır. Suriye’de iç savaş sona erdi. Ancak geçici koruma statüsü sona erdirilmedi. Yani Suriyeli geçici koruma altındaki insanlar hala sağlık, eğitim hizmetlerini karşılıksız almaya devam ediyorlar. Sosyal yardım almaya da devam ediyorlar. Özetle geri dönüşleri teşvik edilmiyor. Oysa geri dönüş Türkiye’nin kısa, orta ve uzun vadede iç ve dış güvenliği için çok önemli. Türk nüfus artışı %1’lere düşmüşken Suriyelilerde bu oran %5,3. Suriyelilerin kaldığını düşünün, vatandaşlık aldığını düşünün. Mersin-Şanlıurfa hattı parçalanmaya müsait hale gelir. Öte yandan Suriyelilerin geri dönmemesi Suriye’nin boşalan kuzeyinin başka yapılar tarafından daha kolay doldurulmasını sağlar.

 

Yapılması gereken bütün Suriye’ye istikrar getiremeyecek olan Türkiye’nin Halep-Lazkiye bölgesinin istikrarını güçlendirmesi ve bu bölgeye Suriyelilerin geri dönüşünün teşvik edilmesidir. Halep ekonomisi, Gaziantep’e, Lazkiye ekonomisi Hatay’a bağlanabilir. Bu bölgede istikrarın oluşması, geri dönüşü hızlandıracaktır.

Suriyelileri Türkiye’nin dostları ve Ortadoğu’da Türk ekonomisinin temsilcisi olarak geri yollamalıyız. Başından beri söylediğimiz şey Suriyeliler Türkiye’nin dostları olarak geri dönmeli ki, Türkiye’nin Suriye’deki gücü olsunlar.

Daha çok yakın zamanda biliyorsunuz Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’e de bir saldırı oldu. Bir cenaze töreninden çıkarken çok örnekleri var bu saldırıların aslında.

 

İpek Özbey: Siz bugün bunu da içine alarak belki Türkiye fotoğrafını nasıl görüyorsunuz? Yani oradan dışarıdan aslında farklı bir, eskisi gibi koşturmuyorsunuz. Bir cezaevindesiniz, bir koğuşun içindesiniz, küçücük bir yerdesiniz.

Ümit Özdağ: Yüksek tansiyonlu bir Türkiye. Yüksek tansiyon nasıl bütün organlara zarar verirse toplumsal, siyasal tansiyon da hem iktidara hem muhalefete zarar veriyor. Yanlış siyasal kararlar, düşman ceza hukuku uygulamaları, toplumda adalet duygusunu ağır şekilde travmaya uğratmış durumda.

Bakın Türkiye’de adalet hiçbir zaman mükemmel işlemedi. Haksızlıklar, hukuksuzluklar yaşandı. Ancak bu ülkede hukuksuzluğun bu raddeye geldiği, misal Anayasa Mahkemesinin kararlarının Yargıtay tarafından tanınmadığını gördük mü bugüne dek? AKP içinde de bu baskı politikasını doğru bulmayan insanların sayısının hiç de az olmadığı biliniyor artık.

Yanlış siyasi tercihler, hukukun araçsallaştırılması ve kutuplaştırıcı dil, hepimizin hayatına zarar veriyor. Oysa demokrasi, adalet, ifade özgürlüğü ve hukukun üstünlüğü üzerine kuruludur. Türkiye’nin en büyük ihtiyacı, kutuplaşmadan uzak, hukuk temelli bir ortak yaşam kültürünü yeniden inşa etmektir. Bunu da ancak, her yurttaşın hakkını koruyan bir adalet sistemi sağlayabilir.

Türkiye’nin daha doğrusu AKP’nin önünde ise 2 yol var. Ya sertleşme ya hukuk devletine dönüş.

Evet aslında siz bunu söylediğinizde bir siyaset bilimci olarak tabii ki sizinle bu konuyu daha uzun tartışmak isterdim. Belki yakında da tartışırız. AKP’nin önünde iki yol var diyorsunuz. Bu çok önemli bir açıklama. Ya sertleşme ya hukuk devletine dönüş ve yüksek tansiyonlu bir Türkiye’nin aslında tarifini yapıyorsunuz. Ama bir yandan da yüksek tansiyondan yola çıkarak aslında onun bünyeye nasıl zarar vereceğini anlatıyorsunuz. Bütün organlara zarar verirse toplumsal siyasal tansiyonda hem iktidara hem muhalefete zarar verir diyorsunuz. Benim de aklıma hemen burada şu soru geliyor. Biz yıllar içinde çok tartıştık ya Ümit Bey.

 

İpek Özbey: Hani Türkiye Malezya olur mu, Türkiye İran olur mu vesaire.Ama bugünlerde biz hep aynı soruyu soruyoruz. Türkiye Rusya olur mu?

Ümit Özdağ: Rusya kadar büyük doğal gaz, petrol ve hammadde geliri olsaydı ve siyasal kültürü bir komünist parti iktidarının kalıntısı olsaydı belki olurdu. Özetle Türkiye’nin Rusya olmasının ekonomik ve sosyolojik alt yapısı yok. Bu durumda birileri siyasal proje olarak hazırlasa bile uygulamak mümkün değil diye düşünüyorum.

 

İpek Özbey: Son bir mesaj alayım, bitirelim.

Ümit Özdağ: Devlete, millete veya hukuka karşı bir suç işlediğim için burada değilim. Bugün yaşadığımız adaletsizlikleri halkımız görüyor ve vicdanında değerlendiriyor.

Benim inancım, bu milletin adalet duygusunun ve vicdanının eninde sonunda galip geleceği yönündedir. Çünkü gerçek adalet, insanlar tarafından kurulan hukuk düzeniyle işler. Ben milletimizin sağduyusuna, hukukun gücüne ve özgürlük arzusuna güveniyorum.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!