Gazze’deki savaş sürerken, bölge ve ötesi için yıkıcı sonuçları olacak yeni bir Orta Doğu savaşının patlak verebileceğine dair korkular giderek artıyor.
İsrail ile Hizbullah son 9 aydır ortak sınırlarında çatışıyor. Eğer bu çatışma topyekûn bir savaşa dönüşürse Gazze’deki yıkımı gölgede bırakabilir, Irak ve Yemen’deki İran destekli milisleri de içine çekebilir, Ortadoğu’nun dört bir yanına yayılabilir ve ABD’yi zor durumda bırakabilir. İran bile doğrudan müdahale edebilir.
Birleşmiş Milletler (BM) bu olasılık için “hayal gücünün ötesinde bir felaket” uyarısında bulunuyor.
Şimdilik, yaz sıcağında 120 kilometrelik sınır boyunca düşük seviyeli bir savaş sürüyor. Ancak burada tek bir kıvılcım tüm Orta Doğu’yu ateşe verebilir.
Dalgaların ve kumsalda çocukların sesi bir anda kesiliyor ve ani, derin bir patlama duyuluyor.
İsrail’in saldırısının üzerinden çok geçmeden uzaktaki yamaçtan dumanlar yükseliyor.
Bir resort otelin havuzunun etrafında güneşlenen birkaç kişi kısa süreliğine oldukları yerde duruyor ve gökyüzünü izliyor.
Diğerleri hiç yerinden kıpırdamıyor.
Hizbullah ve İsrail, 25 kilometre ötedeki sınır boyunca karşılıklı ateş açarken, patlamalar Lübnan’ın antik kenti Sur’da 2024 yaz sezonunun bir parçası.
49 yaşındaki Roland, omuz silkerek “Başka bir gün, başka bir bomba” diyor. Kendisi yurt dışında yaşıyor ama tatil için ülkesine dönmüş.
39 yaşındaki arkadaşı Mustafa, 7 yaşındaki kızı Miral’i işaret ederek, “Çocuklar hala biraz korksa da geçen zamanda bir şekilde alıştık” diyor ve devam ediyor:
“(Kızım) bir patlama sesi duyduğunda hep, ‘Bombalama mı olacak?’ diye soruyor.”
Bu ayın başlarında, aile Tire’deki mahallelerinde yemek yerken büyük bir patlama yaşandı. İsrail, Hizbullah’ın kıdemli komutanlarından Muhammed Nimah Naser’e suikast düzenlemişti.
Mustafa, “Gürültüyü duyduk ama yemek yemeye devam ettik” diye anlatıyor.
Ancak bunlar Tire’deki plajda güneşlenmeye devam edenler için ‘ödünç alınmış zamanlar’ olabilir. Hizbullah ve İsrail savaşının başlaması halinde bu şehir de ateş hattında olacak.
Her iki tarafın da istemediğini söylediği, sonuçları çok yıkıcı olabilecek bir savaşın şu anda tam ucundayız.
Peki bu noktaya nasıl gelindi?
Lübnan’ı ‘acilen terk etme’ çağrıları
Hamas’ın İsrail’de 1200 kişinin öldürüldüğü 7 Ekim saldırısından bir gün sonra Lübnan’daki Hizbullah da sınır ötesine roket atışlarına başladı.
Aynı zamanda bir siyasi parti de olan Hizbullah, Lübnan’daki en büyük güç konumunda bulunuyor.
Hizbullah da tıpkı Hamas gibi, İngiltere ve ABD de dahil olmak üzere birçok ülke tarafından terör örgütü olarak sınıflandırılıyor.
Ancak Hamas’ın aksine Hizbullah, İsrail’i ciddi şekilde tehdit edebilecek bir ateş gücüne sahip.
Örgütün bazıları hassas güdümlü 150.000’den fazla roket ve füzeden oluşan bir cephaneliğe sahip olduğuna inanılıyor.
Basitçe söylemek gerekirse Hizbullah’ın birçok ülkeden daha fazla askeri gücü var.
Baş destekçisi İran olan örgüt bir Yahudi devletinin var olma hakkını tanımıyor ve İsrail’in düşmanlarını eğitmek ve finanse etmekle övünüyor.
Son aylarda artan karşılıklı saldırılarla sınırdaki çatışmalar kızışıyor.
Aralarında Almanya, Hollanda, Kanada ve Suudi Arabistan’ın da bulunduğu bazı ülkeler vatandaşlarına Lübnan’ı acilen terk etme çağrısı yaptı.
İngiltere, bu ülkeye seyahat edilmemesi tavsiyesinde bulundu ve burada bulunan vatandaşlarını halen imkanları varken, ülkeyi terk etmeye çağırıyor.
Şu ana kadar her iki taraf da bildik kırmızı çizgiler dahilinde kalarak çoğunlukla sınıra yakın noktalardaki askeri hedefleri vuruyor.
Ancak sınırın Lübnan tarafında, küle dönmüş tarlalar, yerle bir edilmiş evler ve terk edilmiş köylerle sivil bölgeleri kapsayan bir yıkıma tanık olduk.
Karşılıklı çatışmalarda sınıra yakın bölgelerde yaşayan on binlerce kişi evlerinden oldu. Lübnan’da 90 bin, İsrail’de 60 bin kişi evlerini terk etti.
İsrail ordusu ve devlet yetkilileri Hizbullah saldırılarında 21 asker ve 12 sivilin öldürüldüğünü açıkladı.
Lübnan Sağlık Bakanlığı ise 466 Lübnanlının öldürüldüğünü kaydediyor. Hizbullah örgütü ölenlerin çoğunun savaşçıları olduğunu savunuyor.
Ancak Sally Skaiki bir Hizbullah savaşçısı değildi.
‘Onları affedemeyiz’
Baba Hüseyin Abdul Hasan Skaiki, “Ona hiçbir zaman Sally demedim” diyerek kızını anlatıyor:
“Ona her zaman ‘hayatım’ derdim; o benim her şeyimdi.
“Evdeki tek kız oydu ve biz onu üç erkek kardeşi ile beraber şımarttık.”
25 yaşındaki Sally gönüllü bir sağlık görevlisiydi. 14 Haziran’da gün batımından sonra evinin sokak kapısında dururken İsrail’in saldırısında öldürüldü.
Babası siyah yas kıyafeti ve Hizbullah’la müttefik olan Şii Emel hareketinin yeşil atkısını giyiyor.
Aile ile sınırdan 30 kilometre uzaktaki Deir Kanoun En-Naher köyünde buluşuyoruz. Ana yol, İsrail ile çatışmalarda öldürülen savaşçıların güneşte solmuş posterleriyle dolu. Bazıları son aylarda, diğerleri ise iki tarafın en son savaşa girdiği 2006’da öldürüldü.
2006’daki savaşta Hizbullah, İsrail’e büyük bir direniş gösterdi. Ancak bunun Lübnan’a ve halkına çok büyük bedeli oldu. Resmi rakamlara göre 1000’den fazla Lübnanlı sivilin yanısıra sayısı bilinmeyen Hizbullah savaşçısı öldürüldü.
İsrail tarafında ise çoğu asker, 160 kişinin öldürüldüğü kaydedildi.
Baba Hüseyin’in yanında kızının üniformalı büyük bir posteri var. Sağlıkçı kızını, gurur ve hüzünle anlatıyor:
“İnsanlara yardım etmeyi seviyordu. Köyde çok sevilen biriydi. Yüzünde her zaman bir gülümseme vardı.”
Biz konuşurken, pencereleri sarsan büyük bir patlama sesi duyuluyor.
Hüseyin bunun sıradan, günlük bir olay olduğunu söylüyor.
“Uzun zamandan beri İsrail burada insanlarımızı katlediyor” diyor ve devam ediyor: “Onları affedemeyiz. Onlarla barış umudu yok.”
Patlama sesinin ardından bu kez ölüm veya yıkım çıkmıyor. İsrail savaş uçaklarının bölgede korku yaymak için ses duvarını aştığı anlaşılıyor.
Geçen Ekim ayından bu yana İsrail, güney Lübnan’da başka bir şey daha yayıyor: Boğucu ve yakıcı etkileri olan beyaz fosfor.
Bu kimyasal madde oksijenle temas ettiğinde hemen yanıcı bir hal alıyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre cilde ve giysilere yapışıyor hatta kemikleri yakabiliyor.
77 yaşında bir çiftçi olan Musa el-Moussa bu etkileri çok iyi biliyor.
İsrail ordusunun, El-Bustan köyündeki arazisine bir aydan fazla bir süre boyunca her gün “nefesini kesen” beyaz fosfor saldırısı yaptığını anlatıyor. El-Moussa saldırıların saldırılar nedeniyle çiftçilik yapamadığını da söylüyor.
Başındaki kırmızı beyaz keffiyeh’i (geleneksel Arap atkısı) işaret ederek, “Başımda örtü vardı; hastaneye getirilene kadar onu ağzıma ve burnuma sardım” diye saldırı sonrasında yaşadıklarını anlatıyor:
“Maskemiz yoktu. Nefes alamıyordum. Bir metre önümü göremiyordum”
Musa el-Moussa, atılan parçalara dokunulması halinde, o parçanın tutuşup tekrar yanabildiğini söylüyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), el-Bustan da dahil olmak üzere güney Lübnan’daki birçok yerleşim bölgesinde beyaz fosfor kullanıldığını doğruladı.
Açıklanan raporda, İsrail’in beyaz fosfor bombasını “sivil bölgelerde hukuka aykırı bir şekilde ayrım gözetmeden” kullandığı savunuldu.
İsrail ordusu, sis perdesi oluşturmak için beyaz fosfor mermilerinin kullanılmasının “uluslararası hukuka göre yasal olduğunu” söyleyerek rapora karşı çıktı.
Ordu bu mühimmatın “istisnalar dışında” yoğun nüfuslu bölgelerde kullanılmadığı belirtiliyor.
‘Korkmuyoruz’
Hizbullah’ın en kıdemli komutanlarından biri olan Muhammed Nimah Naser, İsrail’in arananlar listesindeydi.
2006 ve öncesinde İsrail’le savaştı. Sonrasında Suriye ve Irak’ta da bulundu.
Hizbullah’a göre son aylarda “Düşman İsrail’e karşı” birçok askeri operasyon “planladı, yönetti ve denetledi.”
İsrail onu 3 Temmuz’da Tire’de buldu. Ölüm, güpegündüz, arabasını ateş topuna çeviren bir hava saldırısıyla gökyüzünden gelmişti.
Lübnan’ın başkenti Beyrut’un güneyinde Hizbullah’ın kalesi olarak anılan bölgede ona bir “şehidin” cenaze töreni düzenlendi.
Cenazenin detayları dikkatlice hazırlamıştı. Kadınlar ve erkekler, hatta basın birbirinden ayrı tutuldu.
Hizbullah’ın sarı bayrağına sarılı tabutu, kamuflaj üniformalı ve kırmızı bereli örgüt üyeleri tarafından taşındı.
Mükemmel bir uyum içinde olmasa da, tertemiz beyaz üniformalar giymiş bir bando da hazırdı.
Cenaze, işleyen bir yönetimi olmayan ülkede, bir devlet töreni havasındaydı.
Lübnan’ın bir cumhurbaşkanı yok; geçici bir hükümeti ve darmadağın bir ekonomisi var.
Burası mezhepler arasında bölünmüş, yolsuzluklarla içi boşaltılmış, vatandaşları kendi başlarının çaresine bakmak zorunda bırakılmış bir ülke. Birçok Lübnanlı yorgun durumda ve istedikleri son şey yeni bir savaş.
Hizbullah ise olaylara farklı bakıyor.
Cenaze namazı sona erdiğinde yas tutanlar arasında ölümden “şehitlik” olarak bahsediliyor ve eğer başlarsa savaşa hazırlıktan söz ediliyordu.
35 yaşındaki hemşire Hassan Hamiye bize savaşacağını söylüyor ve “Korkmuyoruz” diyor.
“Aslında topyekun bir savaşın özlemini yaşıyoruz. Şehitlik Allah’a giden en kısa yoldur. Eğer başlarsa, genç ya da yaşlı hepimiz bu savaşa katılacağız.”
Hizbullah’ın lideri Hasan Nasrallah ise, örgütün bir savaşa hazır olduğunu ancak hevesli olmadığını vurguladı.
Gazze’de ateşkes olması halinde Hizbullah İsrail’e saldırmayı hemen keseceği sözünü veriyor.
Peki bu İsrail’i tatmin edecek mi? Etmeyebilir.
Tel Aviv, Hizbullah’ı kalıcı bir tehdit olarak görüyor ve en azından ağır silahlara sahip bu düşmanının sınır bölgesinden uzaklaşmasını istiyor.
İsrail yönetiminden de tehdit mesajları geliyor.
İsrail Eğitim Bakanı Yoav Kish, Lübnan’ın “ortadan kaldırılacağını”, Savunma Bakanı Yoav Gallant ise “taş devrine” döndürüleceği uyarısını yaptı.
İsrail ordusu ise bir ay önce “Lübnan’a saldırı için operasyonel planları” onayladığını açıkladı.
Şu an için iki ülke sınırından tank geçmiş değil. Saldırı yönünde siyasi bir karar alınmadı. İsrail hâlâ Gazze’de bir savaş sürdürüyor ve iki cephede savaşmak ordusunu aşırı zorlayabilir.
Ancak iki eski düşman olan İsrail ile Hizbullah arasında diplomatik bir çözüm sağlanamazsa, şimdi olmasa da daha sonra topyekûn bir savaş çıkabilir.