Türkiye, her yıl tüm Avrupa ülkelerinin kaybettiği toprak miktarının yaklaşık üçte ikisini kaybediyor. Uzmanlar ise uyarıda bulunuyor: “Hatalı toprak kullanımı verimi düşürüyor, araziyi çoraklaştırıyor.”
62 yaşındaki Diyarbakırlı çiftçi Mehmet İlhan Doğan, “Damlama sulama yapacak imkânımız yok. Vahşi sulama yapıyoruz, o da toprağın en büyük düşmanı. Çoraklığa neden oluyor. İklim değişikliğinden dolayı da ürünler tarlada çürüyor” diyerek, her yıl milyonlarca ton toprağın neden yok olduğunu özetliyor.
Türkiye Erozyonla Mücadele Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı’na (TEMA) göre, dünya genelinde her yıl 25 milyar ton verimli toprak erozyon sonucu yok oluyor. Dünyada 2,7 milyar insan çölleşme tehdidi altında. 2050’de bu sayının dört milyara ulaşması bekleniyor.
Türkiye’de de kuraklık ve çölleşme konusunda durum hiç iç açıcı değil. Türkiye’de çöl yok ancak özellikle Konya ve Iğdır ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi çölleşme tehlikesi altında.
Peki, erozyon ve çölleşme ile en yoğun mücadele eden ülkelerden biri olarak gösterilen Türkiye’de son durum ne?
DW Türkçe’den Serkan Ocak ve Şirvan Oktay Görer, 17 Haziran Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü nedeniyle bu sorunla karşı karşıya kalan çiftçiler ve konunun uzmanlarıyla konuştu.
Türkiye’de kuraklık ve çölleşme ile mücadele amacıyla 2011 yılında Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü (ÇEM) kuruldu. Erzurum Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Taşkın Öztaş’a göre, ÇEM dünyada örnek bir devlet birimi.
ÇEM ve TÜBİTAK, 2013’te önemli bir projeye imza attı, iki yıl içinde Türkiye Çölleşme Risk Haritası oluşturuldu. Yapılan bilimsel çalışmanın içinde olan Prof. Öztaş’a göre, ülkenin yüzde 80’inde erozyon riski var. Ancak İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi çölleşme konusunda büyük risk altında. Uluslararası alanda risk endeksi 2 üzerinden sınıflandırılıyor. Türkiye’nin çölleşme risk endeksi ise 1,4 ile orta düzeyde.
Arazi bozulmasının en önemli sebeplerinin başında insan hatalarının olduğunu kaydeden Öztaş, bu hataları şöyle sıralıyor:
-Arazinin yanlış kullanımı
-Toprağın eğime paralel sürülmesi
-Toprağın sıkışmasına engel olunması
-Tarım alanlarında yanlış seçimler
-Aşırı otlatma
-Doğanın kirletilmesi
-Aşırı kimyasal gübre kullanımı
-Bitki artıklarının yakılması
Prof. Öztaş’ın verdiği bilgiye göre, Türkiye’de arazi kullanımı için yeni bir hedef konuldu. Her yıl bozulan arazi miktarı kadar rehabilitasyon programları ile en az o kadar arazi kazandırılması amaçlanıyor. Ancak buna rağmen yılda 168 milyon ton toprak kaybı yaşanıyor. Avrupa ülkeleri arasında kıtasal ölçekte kaydedilen toprak kaybı ise 300 milyon ton. Bu da Türkiye’nin her yıl tek başına neredeyse tüm Avrupa’da kaybedilen toprağın üçte ikisini kaybettiği anlamına geliyor.
KARADENİZ’DE EROZYON BÜYÜK SORUN
Doğu Karadeniz yeşiliyle meşhur. Bazı illerin yüzde 50’den fazlası orman. Ancak toprak erozyonu açısından durum burada da farksız. Artvin Çoruh Üniversitesi Orman Fakültesi Havza Yönetimi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Mehmet Özalp’a göre, orman alanlarının çay ve fındık ekim alanlarına dönüştürülmesine ek olarak plansız yerleşim, toprak kayıplarına neden oluyor. Orman ve mera bitkilerinin varlığının, toprağın korunması açısından büyük önem taşıdığına dikkat çeken Doç. Dr. Özalp, “Böyle bir coğrafyada erozyon olması büyük sorun ki bölgede yüksek yağış miktarlarından dolayı da topraklar daha rahat taşınıyor. Taş ocakları, madenler, HES’ler ve bunlara bağlı yapılan yeni yollar ile rekreasyon adı altında Ayder Yaylası’ndaki gibi çarpık yapılaşmalar, toprağı koruyan bitki örtüsünü ortadan kaldıran başlıca faktörler” şeklinde konuşuyor.
ANIZ YANGINLARI ÇÖLLEŞMEYE ZEMİN HAZIRLIYOR
Güneydoğu Anadolu Bölgesi, kuraklığa karşı hassasiyetin en yüksek olduğu yerlerden. Mardin Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Vedat Durak’a göre, bölgenin coğrafi konumu, iklimi, topografyası ve toprak şartlarının bozulması bu hassasiyetin başlıca nedenleri. Durak, hatalı tarımsal uygulamalar sonucunda bölge genelinde kuraklığın arttığını ancak şu an itibarıyla verimi etkileyecek düzeyde olmadığını belirterek, anız yangınlarının toprağa verdiği zarara dikkat çekiyor:
“Mardin, organik maddece zengin killi kırmızı toprak yapısına sahip. Ancak anızların yakılması ile toprağın ilk beş santimetresinde yer alan bütün mikroorganizmalar ve toprakta yer alan mineraller yanarak kül oluyor. Bu şekilde kaybolan besin elementlerinin bir sonraki sezonda gübreyle telafi edileceği düşünülüyor. Ancak bu geri dönüşü mümkün olmayan bir duruma sebebiyet veriyor. Toprağın yok olmasına ve çölleşmesine zemin hazırlıyor.”
“ÇİFTÇİ YETERİNCE DESTEKLENMİYOR”
Diyarbakırlı çiftçi Mehmet İlhan Doğan ise Türkiye’de çiftçilerin yeterince desteklenmediği görüşünü dile getirerek sorunun farklı bir boyutuna değiniyor. Dünyadaki desteklere karşı Türkiye’nin vermiş olduğu desteklerin “çerez bile olmadığını” savunan Doğan, “Girdilerin hepsi dövize endeksli, çiftçi de bu açığını kapatabilmek için tarlaya yükleniyor. Aşırı sulama, aşırı gübre fazla verim alabilmek için. Bu da beraberinde çölleşmeyi getiriyor” diyor.
Toprağın en büyük düşmanının vahşi sulama olduğunun bilincinde olduğunu belirten Doğan, damlama sistemine maddi güçlerinin yetmediğini söylüyor. Mevsimlerdeki değişikliğin de ürünleri etkilediğini kaydeden Doğan, “Son iki yıl iklim değişikliğinden dolayı pamuk kaldıramadık. Bir yıl altı aya kadar yağmur durmadı. Pamuk tarlada çürüdü. Diğer yılda yağmur durmadığı için haziranda pamuk ekmek zorunda kaldık, yine de gelen pamuk maliyetini kurtarmadı” şeklinde konuşuyor.
SEBEP BARAJLAR MI
Şanlıurfa’da ziraat mühendisi olarak çalışan Nihat Demirbilekli’ye göre, bölge illerinde toprakların çoraklaşmasının başlıca sebebi barajlar. Barajlar tam teşekküllü yapılmadığından dolayı çiftçiler büyük sorun yaşıyor. Demirbilekli, durumu şu örnekle açıklıyor:
“Suruç Ovası basınçlı su sistemiyle sulanan bir bölge. Yapılan barajın ardından, projeyi tamamlayan müteahhitler arazilerin yanı başlarına, arazi sonlarına, sınır hatlarına drenaj kanalları kazmadı. Hiçbir şekilde drenaj kanalı yok. Çiftçi sulamasını yapıp fazla suyu herhangi bir yere drene edemiyor. Bu nedenle fazla su kendi arazisinde kalıyor ve bu da arazinin çoraklaşmasına sebep oluyor.”
BİLİNÇSİZ İŞLEME, SULAMA, GÜBRELEME…
Demirbilekli, bilinçsiz arazi kullanımından da dertli:
“Kullanılan gübrelerin yüzde 40’ı kireç taşıyor. Bu sebepten birçok arazi çoraklaştı, yanlış sürümlerden dolayı erozyonlar meydana geldi.”
Yaşanan olumsuzlukların önüne geçebilmek için devletin herhangi bir çalışmasının olmadığını iddia eden Demirbilekli, tarımın bölgedeki çiftçi ve mühendislerin insafına bırakıldığını ileri sürüyor.
Çölleşme ve kuraklık aynı zamanda, erozyon, toprak örtüsünün yok olması, tarımsal ürün çeşitlerinde düşüş, biyolojik çeşitliliğin yok olması gibi sonuçları da doğuruyor. TEMA Vakfı Kırsal Kalkınma Bölüm Başkanı Hikmet Öztürk’ün verdiği bilgilere göre, dünyada her yıl 25 milyar ton toprak erozyona uğruyor. Türkiye’de tarım arazilerindeki erozyonun ülkeye maliyeti ise 6,7 milyar dolara ulaşıyor.
Öztürk’ün verdiği bilgilere göre, Türkiye’nin su potansiyelinin yüzde 74’ü tarımda kullanılıyor. Azalan yağışlar ve aşırı kullanma nedeniyle Tuz Gölü’nün alanı yüzde 50 küçülürken, Ereğli Bataklığı, Bafa Gölü ve Akşehir Gölü yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. En büyük tatlı su rezerv alanı olan Beyşehir Gölü’nde ise derinlik 24 metreden 9 metreye kadar düştü.
Arazi bozulumu engellenmeden, çölleşme ile mücadele etmeden sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmanın mümkün olmadığını belirten Öztürk’ün reçetesi ise şöyle:
Arazi tahribatının engellenmesi, erozyonla mücadele edilmesi, ormanların, meraların ve tarım arazilerinin korunması, sürdürülebilir tarım uygulamalarının yaygınlaşması ve bozulan arazilerin rehabilitasyonu…
Kaynak: Odatv