Bugün Azerbaycan topraklarının yüzde yirmi beşi Ermenistan’ın işgali altındadır. Ermenistan Azerbaycan toprağı olan Karabağ’ı fiilen ilhak etmiş bulunmaktadır. Çok yakın bir zaman içinde Ermeni işgal güçleri, dünyanın gözünün içine baka baka Hocalı halkını toptan katliama tabi tutmuştur.
Azerbaycan ile Türkiye “iki ayrı devlet”tir ama aynı zamanda da bir millettir. Azerbaycan’a yönetilmiş olan Ermeni tehdidi gerçek anlamıyla Türkiye’ye yöneliktir. Nitekim Ermenistan Cumhurbaşkanı, Ermeni gençlerine “biz Karabağ bölgesini düşmanın elinden kurtardık. Ağrı Dağı bölgesinin alınmasını ise size bıraktık” derken bu gerçeğe vurgu yapmış olmaktadır.
Diğer yandan Ermenistan ve diasporasının Türkiye’ye yönelik “Soykırım” iddia, itham ve tezleri aynı zamanda Azerbaycan’a da yöneliktir.
Soykırım iddialarını kabul ettirerek Ermenistan, bulunduğu bölgede soykırıma uğramış, sürülmüş, yok edilmiş mazlum bir halk imajı yaratmaya çalışmaktadır. Bu durum Türkiye’ye yönelik Ermeni eylem ve söylemlerini olduğu kadar Azerbaycan’a yönelik olan Ermenistan’ın toprak işgal ve ilhaklarını masumlaştırmış olacaktır.
Ermenistan, 1948 sonrasında kabul edilen “soykırım” sözleşmesinin İsrail devletinin kurulması ve yayılmasında oynadığı rolü çok iyi bilmektedir.
İsrail’in Filistinlilere uyguladığı katliam, şiddet, göç ettirme ve insanlık dışı uygulamaların ABD ve Batılı ülkeler tarafından hoşgörü ile karşılanmasının bir nedeni de geçmişte Yahudilere uygulanan soykırımdır. Bugün İsrail devleti geçmişte Yahudilerin uğradığı soykırımı Filistin’e yönelik her türlü insanlık dışı eylemine gerekçe yapmaktadır. İsrail, işlediği her türlü insanlık suçuna karşı bir tür hukuki bağışıklık kazanmış durumdadır. Aynı tarihi ve fiili hukuki statüyü Ermenistan da istemektedir.
Türkiye-Ermenistan ilişkileri bu yönü itibarıyla da aynı zamanda Türkiye-Azerbaycan ilişkileridir. Zira Türkiye ve Azerbaycan aynı kültür, ekonomi, coğrafya ve tarihe aittir. Aynı zamanda aynı tehdit, fırsat, imkân ve riskleri paylaşmaktadır. Bu nedenle Türkiye ve Azerbaycan dış politikada bir ve bütün hareket etmek zorunda olan iki ülkedir.
Tarihin, coğrafyanın, ekonominin ve kültürün zorlamasına karşın Türkiye ile Azerbaycan arasında, bugüne kadar Ermenistan’a karşı beklenilen türden ortak bir politik tavır ortaya konulmamıştır.
Türkiye’nin Ermenistan ile protokol imzalarken Azerbaycan’la yeterli diyalog, bilgi ve mutabakat sağlamamış olması ilişkilerdeki en büyük handikapı meydana getirmiştir. Bu durum Türkiye ile Azerbaycan arasında bayrak indirme krizinin yaşanmasına bile sebep olmuştu.
Son olarak Fransız senatosunda kabul edilen yasa konusunda da Türkiye ile Azerbaycan’ın etkili, koordineli ve sonuç alıcı birliktelik içinde hareket etmesi söz konusu olmamıştır.
Türkiye’deki Ermeni lobisi bu durumu gerekçe yaparak Türkiye ile Azerbaycan arasını açacak bir stratejiyi devreye sokmuştur. Azerbaycan’ın kendi çapında Fransız tavrına karşı gösterdiği tepkiyi (sözde) yeterli bulmayanlar bu durumu Türkiye ile Azerbaycan ilişkilerini zehirlemekte kullanmaktadır. Her gelişmeyi Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ilişkileri bozmakta kullanan Ermeni lobisinin bu çalışmaları dikkatle izlenmelidir.
Gerçekte bırakın Azerbaycan’ın Türkiye’nin bile Fransa’ya gösterdiği (ya da henüz göstermediği) tepkileri yetersizdir. Tepki bir yana dış politikada stratejik kör gibi hareket eden Türkiye, Fransa’nın da dahil olduğu Güney Akım Projesine izin verirken de en stratejik ihalelerden birisi olan e-pasaport ihalesini Fransız devlet şirketine verirken deproaktif davranmayı becerememiştir.
Azerbaycan ve Türkiye yalnız Ermenistan yahut “soykırım” tasarılarıyla ilgili olarak değil bütün bölgesel ve uluslararası sorunlarda bir ülke gibi hareket etmelidir. Mukadderatı bir olan iki ülke kısa vadeli çıkarlara ya da dar görüşlülüğe Türkiye ile Azerbaycan ilişkileri feda edilmemelidir.