Yıl 1990 Ağustos ayı, yani bundan tam 20 yıl önce, Tatar ulusu tüm dünyaya bağımsızlık bildirisini ilan etmişti. Bu bir rastlantı değil, “Yaşlı Tarihin Yankısı” idi. Bilindiği gibi Tatar devletinin başkenti olan Kazan şehri, 1552 yılının Ekim ayında, başında Çar Korkunç İvan’ın (1530-1584) bulunduğu 150 000 kişilik Rus ordusu tarafından işgal edilmiş ve insanlık tarihinin en facialı-en kanlı Tatar soykırımı gerçekleştirilmişti. Erkek-kadın-çocuk demeden 30 000 kişilik Kazanlı Tatar kılıçtan geçirilip, şehir büsbütün Tatardan arındırılmıştı. Fakat bu soykırım Tatarların sonu değildi. İşte o günden bu güne kadar geçen bu 458 yıl (1552-2010), geride kalan Tatarların ulusal intikamı uğruna-kaybettiği devleti uğruna, Ruslara karşı aralıksız savaş yılları olarak tarihe geçmiştir. Yüz yıllar boyu sürüp giden bu ölüm kalım savaşı, insanlık tarihinde ve günümüz dünyasında da, bir intikam örneği-bir direniş sembolü olarak algılanmaktadır. Evet, bu korkunç soykırım gereği Ruslar, Tatarların ezeli ve ebedi düşmanı olma kimliğini kazanmıştır.
Bir ulus için bağımsızlıktan daha değerli, bir birey için özgürlükten daha tatlı hiçbir şey yoktur. Tatar ulusu tüm tarihi boyunca bu değerlere bağlı ve sadık kalmış, canı pahasına en çetin savaşları günümüze kadar sürdüre gelmiştir. Tatarlara göre, bağımsızlık ve özgürlük “benim karakterimdir.”
Kazan şehrinin düşmesi tüm Kazan Hanlığının, tüm Tatar dünyasının düşmesi anlamına gelmez. Kazan Hanlığının son hanı Süyümbike’nin kardeşi Ali Ekrem, Batır Şah ve Salavat Yolay gibi kahramanlar başkanlığındaki çetin ve kanlı direnişler yıllar boyu sürüp gidecektir. Sibirya Tatarlarının hanı Küçüm Han’ın Ruslara karşı yürüttüğü ölüm kalım savaşı Moskova’yı derinden sarsacaktır. Sadece kaba güç kullanma yoluyla Tatarları yok etmenin olanaksızlığını kabul eden Ruslar, Tatarların Hıristiyanlaştırılmasının – Ruslaştırılmasının çarelerini ararlar ve bu işte bir dereceye kadar başarılı da olurlar. Bugünkü Kreşin (Tapındırılmış) Tatarlar bu çarelerin ürünüdür. Fakat Ruslar ne yapsalar da Tatarlar bitmez.
XX. Yüzyıl başları… Rus-Japon Savaşı ve Şubat-Ekim Devrimleri sonucu, kuruluşunu Çar Korkunç İvan’ın başlattığı Avrasya’nın yarısını işgal etmiş Çarizm Rusyası sarsılır. Bu fırsatı değerlendiren Tatarlar tarihlerinin en yalın ve en şiddetli siyasi savaşını başlatırlar. Başında Mirseyit Sultangaliyev (1892-1940), İlyas Aklin (1895-1937) ve Zeki Velidi Toğan’ların (1890-1970) bulunduğu bu siyasi savaş, Lenin (1870-1923) ve Stalin’in (1879-1953) aldatıcı oyunları sonucu amacına ulaşamaz. Sultangaliyev ve Alkin’ler öldürülür, Toğan yurt dışına kaçar. Zamana ayak uydurmada çaresiz kalan Çarizmin yerini komünizm alır, fakat Rusya sınırları sabit kalır.
XX. Yüzyıl sonları… Aynı Çarizm gibi komünizm de zamana ayak uydurmakta çaresizdir. Demokrasi, özgürlük ve ulusal devlet ilkelerinin gittikçe güçlenerek bayrak kaldırması sonucu, dünyamızda Çarizme yer kalmadığı gibi komünizme de yer kalmadığı anlaşılmaktadır. İnsanlık, artık insan hakları kavramını anlamış ve bunun gereği, insanlık düşmanı emperyalizmin bulunmadığı bambaşka yeni bir düzen-yeni bir dünya arzulamaktadır. Tüm tarihleri boyunca emperyalizm uğruna kan dökmüş olan Ruslar çaresizdir…
Bağımsızlık ve özgürlük uğruna canını feda eden Mirseyit Sultangaliyev’ın öldürülmesinden tam yarım yüzyıl (1940-1990) geçmişti. Yıl 1990 Temmuz ayı, Boris Yeltsin Tataristan’a gelir. O, Tataristan’ın birçok bölgelerini gezdikten sonra, Kazan’daki Yazarlar Birliğinin salonunda Tatar aydınlarının sorularını yanıtlar. Onun konuşması içindeki en can alıcı deyişi, “Bağımsızlık istediğiniz kadar olsun, ne kadar hazmedebilseniz, o kadar olsun” olmuştur. Yeltsin bu deyişi ile Tatarlar arasında ne kadar taraftar toplayabildiyse, Tatarlar da bu deyişi kendi amaçları uğruna o kadar kullanabilmiştir. Elbette o zaman Rus Emperyalizme karşı esen, demokrasi-özgürlük-ulusal devlet ilkelerinin yıkıcı-güçlü esintilerini sağ selim atlatabilmede bu deyişin Yeltsin için çok yararlı olduğunda hiç kuşku yoktur. Fakat bu deyişin aldatıcı etkisi, Tatarları geleceğe dönük tedbirsiz bırakmakla kalmamış, Tatar bağımsızlık inancını “Rus güvencesi altına almıştır”(!)
Böylece Tatar ulusunun yüzyıllar boyu uğrunda savaştığı, bağımsızlık ve ulusal devlet olarak yüreklerine işlenmiş arzularının gerçekleşeceği günler gelip çatmış gibiydi… Yeltsin’in deyişini de arkasına alan Tatarlar 30 Ağustos 1990 yılında “Devlet Bağımsızlığı Bildirisi”ni emin bir halde dünyaya ilan ederler. İşte o günden başlayarak 30 Ağustos bağımsızlık bayramı olarak coşkulu bir şekilde kutlanmaya başlar. Bu bayramın coşkusunu yaşamak, 30.08.1995 günü bana da nasip olmuştu. Fakat bu günlerde Tatar ulusunun görünürde ne kadar mutlu ise de, eski günlerini hatırlatan kaygıları da az değildi. Şubat 1994 yılında Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin ile Tataristan Devlet Başkanı Mintimer Şeymiyev arasında “Yetki Paylaşımı” olarak adlandırılan bir anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşma gereği, Tatarların bu güne kadar elde ettiği tüm hakları geçersiz sayılmış, Yeltsin’in 1990 yılında söylediği aldatmacasının zamanı geçmiş-rolü bitmiş, artık Emperyalist Rusya düştüğü yerinden kalkmıştır. Şeymiyev bu imzası karşılığında Tatar bağımsızlığının bir numaralı haini olma kimliğini hak etmiştir.
Yıl 2000, Yeltsin halef seçiminde yanılmaz, yalancılıkta-namussuzlukta-ikiyüzlülükte kendisini aratmayacak kadar mükemmel olan Vladimir Putin’i yerine koyup kendisi ölüme gider. Rusya adım adım, görünümü farklı, fakat özü aynı olan Korkunç İvan’ın, Büyük Petro’nun (1672-1725) ve Stalin’in yönettiği Çarizm ülkesi haline gelirken, bu yeniden doğuş sürecinde eski KGB ajanı olan Vladimir Putin hayati rol oynamıştır. Bu sebeple Tatarlar Putin’e “Küçük Stalin” adını vermiştir. Putin iktidara gelir gelmez 300 000 Çeçen’i boğazlayarak Çeçen bağımsızlık sorununu bertaraf ederken, sırada Tatar bağımsızlık sorunu beklemekteydi. Putin Çeçenlere kullandığı yöntemi Tatarlara kullanmaktan çekinir ve sinsi-aldatıcı-ikiyüzlü yöntemlere başvurur. O sık sık Kazan’a gelir ve bir-iki cümle Tatarca konuşup-Tatar yanlısı gözüküp, çevresindeki yalakalarının alkışını kazanır. 2005 yılının Ağustos ayında, “Kazan’ın 1000 Yıllığı” denilen bir yalanın eşliğinde Kazan’a gelen Putin, dinleyicilerine şöyle seslenir: “Kazan 1000 yaşındadır, bu yıl 30 Ağustos günü Kazan’ın doğum günü olarak kutlanmalıdır. Bağımsızlık demek ne demek?! Rusya devletinin ulusu yaratılacaktır!” der. Böylece Putin’e göre, 30 Ağustos bağımsızlık günü, Kazan’ın doğum günü olarak bitmiştir. O bu sözlerini daha da kalıcı konuma getirmek ve Tatar hainlerini çoğaltmak amacıyla, kendisinin imzaladığı “Kazan’ın 1000 Yıllığı” adını taşıyan madalya almak isteyen herkese verilir. Putin’in Tatarlara yönelik işlediği cinayetlerinin hızı kesilmez-sonu gelmez. İçi tamamen boşaltılıp sadece adı kalmış Tataristan Cumhuriyeti, Rusya’yı oluşturan 85 bölgenin biri haline getirilir; başkanı Moskova tarafından tayin edilir; “Kazan Devlet Üniversitesi”, “Bölge Üniversitesi” olarak değiştirilir. vesaire… Şu günlerde Tatar okulları sürekli kapatılıp, Tatar dilinin yok edilmesi Putin’in acil gündemindedir. Putin’in Türklük aleyhindeki bu cinayetleri Kazan ile sınırlı kalmaz Türkiye’ye de taşınmıştır.
Emperyalist Rusya’nın bugünkü böyle kudurmuş döneminde, aynı Çar Korkunç İvan devrindeki hain Tatar mirzaları gibi, günümüzdeki ikiyüzlü Tatar hainlerinin de alabildiğine at oynattığını nefretle seyretmekteyiz. Bunlar yetmiyor gibi bazı çıkarcı-ilkesiz hükümetlerin de, Rusya karşısındaki yalakalık eylemlerine de tiksintiyle şahit olmaktayız. Bunlar geçicidir. Yaradılışından günümüze kadar tüm dünyayla-tüm insanlıkla düşmanlaşagelen Ruslar-zalim ve arsızdır. Vahşi eski Çarizm nasıl çöktüyse, kan içici Sovyetler nasıl çöktüyse, başında cellat Putin’in bulunduğu bu yırtıcı yeni Çarizm de öyle çökecektir ki, bu tarihin hükmü, insanlığın iradesidir. Ruslar bundan 1000 yıl önce çıktığı eski inine-Moskova yöresindeki bataklığa elbette geri dönecektir. Çünkü yaşamda ve doğada başkalarını yiyerek geçinen yırtıcıların sonu hep böyledir. Onların işledikleri cinayetler, başkalarının yurdunda kalabilme-yaşayabilme olanağını-saygınlığını yiyip bitirmiştir.
Türk-Tatar ulusu uzun tarihinde büyük kahramanlar, destanlar ve olağanüstü mucizeler yaratmış ulu olan bir ulustur. Ululuk Türklüğün özünde vardır. Yaradılışı alçak olan Rusların yarattığı bugünkü bu kölelik-kulluk elbette geçicidir, ululuk karşısında alçaklık her zaman ölüme mahkûmdur. Putin’in Kazan’dayken Tatarlara karşı Çeçenlere oranla çekingen davranışının sırrı budur-korku. Tüm canilerin ayrılmaz dostu korkudur.