İskender Öksüz Hocam’a Cevap

Türk milliyetçiliğinin en önemli entelektüellerinden biri olan ve ne yazık ki önemi ile ters orantılı olarak –Durmuş Hocaoğlu gibi- değerini hiç bilemediğimiz İskender Öksüz hocamız ile (evet bu cümleyi daha önce de kullandım ve İskender Öksüz gibi entelektüellerimizin değerini bilene kadar kullanacağım) değerli sosyolog yazar İkbal Vurucu’nun başlattığı ve Şükrü Alnıaçık, Yıldırım Görgen, Hüseyin Raşit Yılmaz, Fırat Kargıoğlu ve Hakan Paksoy (Özgür Çelik beyin yazısını göremedim) beylerin değerli yazılarıyla derinleştirdiği fikir tartışması, İskender Öksüz hocamızın sentezleyici ve pozitif anlamda kışkırtıcı yazısıyla çok ilgi çekici bir noktaya geldi, dayandı.
  Hocamız son yazısında soruyor: “Ülkümüzü niçin terk ettik?” Her soru gibi bu sorunun da bir çok cevabı var ama kanımca sorunun cevabı iki sıklet merkezi üzerinde duruyor. Birinci sıklet merkezini göstermek için hocamızın bu sorusuna soru ile karşılık vereyim: “Eğer 12 Eylül ihtilali olmasaydı ve dolayısıyla 80 sonrasında da, 80 öncesindeki gibi komünist bir tehdit olsaydı, ülkümüzü terk eder miydik?” Lütfen ön yargısız objektif bir bir şekilde cevap verelim. Evet, o durumda ülkümüzü terk etmezdik değil mi? Biliyorum ki bu sorunun cevabının bu kadar basit olmasını istemiyoruz. Biliyorum ki daha felsefî, daha süslü, daha “derin” hatta daha edebî bir cevap arıyoruz ama bazen, bazen mi dedim hayır her zaman, hakikatlere bakmak bize çıkış yolunu gösterecektir. Ülkümüzü terk etmemizin bir çok nedeni vardır elbette ki ama en önemli nedenlerden birisi kavgamızın bitişidir. Kavgamızın bitme nedeni ise düşmanın, hadi daha dramatikleştirelim, “zalimin” ortadan kalkmasıdır. Aynı cevap sol kesim için de geçerlidir. Onlar için de kavga bitmişti ama İslamcıların devletle olan kavgası hâlâ sürüyordu. Türk milliyetçilerine dönelim; bizi sevgilimizden ayıran “zalim” ortadan kalktı ve sevgilimiz kaf dağının ardındaydı. Bizim imkânlarımıza göre çok uzaktaydı. Buradan ülkümüzü niçin terk ettik sorusunun cevabının ikinci sıklet merkezine geliyorum.
  İkinci sıklet merkezi sevgilinin çok uzakta olmasında, kaf dağının ardında olmasında ve bizim o kaf dağının bırakın ardını, eteklerine gidecek otobüs paramızın bile olmayışında. Türk milliyetçilerinin otobüs parası biriktirme ile eve ekmek götürme ikilemi arasında kalışında. Bu konuyu biraz daha açmak gerekiyor.
  Hocamın sorusuna bir soruyla daha cevap vereyim: “Türkiye’de (mensuplarının) ekonomik durumu en kötü olan fikir akımı hangisidir?” Bu sorunun cevabı ülkümüzü niye terk ettiğimizin de ikinci cevabıdır. Türkiye’de son yüz yıldır üç ana fikir akımı vardır: Türkçülük, İslamcılık ve solculuk. Evet, bu üç akımdan en kötü mali durumu olan akım Türk milliyetçiliğidir.
   İslamcılar, cemaatler ve tarikatler vasıtasıyla kendi sermaye yapılarını 80’lerin ortalarından itibaren kurmayı başardılar. Bu yapı ve -modern tabirle- bu “network” sayesinde mensuplarının çoğuna iş ve maddî kazanç sağlayarak ellerindeki kitleyi tutmayı ve diğer fikir akımlarına kaptırmamayı başarmışlardır. Özellikle 2002’den itibaren bu kitle Türkiye’de bir devrim gerçekleştirmiş, Türkiye’nin son 80 yılda oluşturduğu sermayenin üzerine paraşütle inerek altın vuruşu yapmıştır.
   Gelelim sol akımlara; yukarıda solculuk diye genellememin nedeni 80 öncesi sosyalistlerinin şimdi liberal kapitalist ama özgürlükler açısından yine solcu olduklarını iddia etmeleri. Türkiye’de solun absürt bir tarihi vardır. Gerçek anlamda solun yanısıra Türkiye’de Atatürkçülük adı altında İnönücülük yapmanın adı da sol olmuştur. 1938’den itibaren Atatürk ilkelerini mutasyona sokan, özünden koparan, aslında Atatürk ilkelerinin tam tersini benimseyen İnönücülük devlet ideolojisi olarak, sol akımlara ve batıcılık şapkası altında kozmopolit İstanbul sermayesine de kucak açmıştır. Dolayısıyla, 80 sonrasında hapishanelerden çıkan sol kesim için de bir sermaye ve “network” hazırdır. Hatta bu sermaye bizzat 1938’den itibaren oluşturulan bir nevî devlet sermayesidir. Hapishaneden çıkan solcuların tek yapması gereken, ekonomik anlamda solculuğu bırakıp özgürlükler açısından solcu olmaktı (!) (bknz: Altanlar), yani liberal kapitalist olmaktı. Genetik kod olarak uyuştukları İstanbul sermayesine çok yumuşak bir geçiş yaparak ülkenin en zengin sınıfı haline geldiler.
  Peki Türk milliyetçileri? Anlatmama gerek var mı? Bunları benim anlatmam  ukalâlık olur çünkü 80 sonrası yaşanan o acıları bizzat yaşayanlar anlatmalı. Ben de öyle bir aileden geliyorum. Medyada devamlı faşist diye itilip kakılan, İslamcılar ve sol kesim gibi bir sermaye sınıfı oluşturamadığı için, ülküsü ile eve ekmek götürme ikilemi arasına sıkışan o mangal yürekli insanları, o eski savaşçıları çocukluğumda gözlerimle gördüm. Anlatmaya gerek var mı? Bunları anlatmak bana düşmemeli…
  Evet, bence ülkümüzü terk etmemizin nedenlerinin en önemli iki sıklet merkezi bunlar: Birincisi kavgadaki “zalimin” yok oluşu ve dolayısıyla kavganın bitişi. İkincisi ise, Türk milliyetçilerinin bir sermaye birikimini başaramaması ve dolayısıyla kaf dağının ardındaki sevgili ile evdeki iki aç çocuk arasındaki ikileme yuvarlanışı. Peki çözüm nedir? Fikrî kavga başlatılır, fikrî kavga objeleri, yani dramatik tanımıyla “zalim” belirlenir ve hücum emir verilirse, tekrar fikrî olarak ayağa kalkılır, kaslar gerilir, yumruklar sıkılır ve damarlara adrenelin pompalanır. Bu hareketin en önemli entelektüellerinden biri olan canım ağabeyim rahmetli Ömer Lütfi Mete’nin,
Çıkma önüme koca dağ yıkıl git!
Budur benim tufan olup yağdığım vakit
Deniz dediğin ne,bir ufak kuyu
Şu deli yüreğimi söndürmez suyu
şeklinde tanımını yaptığı o ülkücü karakteri geri gelir. İkinci adımda ise bu karakterin korunması ve yukarıdaki sevgili ve ekmek ikilemi arasına yeniden sürüklenmemesi için, bu hareketin sermaye birikimini ve dolayısıyla kendi sermaye sınıfını ve kapitalist anlamda “network”ünü oluşturması gerekiyor.
  Evet, İskender hocam biliyorum fazla felsefî, fazla derin olmadı ama düşündüklerim bunlar. Biraz daha süslü yazabilir, biraz daha fikrî derinlik katabilirdim ama o zaman da hedefi tutturamayabilirdim. Kendimce sorduğunuz soruya nişan aldım ve ellerimi titretmeden tetiği iki defa çektim. Bir kafaya, bir göğüse…
  Bilmiyorum hocam kurşunlar hedefe vardı mı…

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!