Nazım Peker
Nazım Peker

II. Abdülhamit’i Nasıl Öğrettiler?

 

Tarih mi yoksa birileri hayallerini gerçekleştirmek için mi O’na “ULU HAKAN” demişti. Bu sıfatı yakıştırırken hiç “Bilimsel Çaba” içine girdik mi, araştırıp gerçek nedir dedik mi?

Ne yazık ki tarih, hayallerle değil hakikatlerle tarihtir.

Bizler neden kendi tarihimizi, siyasal olaylar üzerinden tartışıyoruz da ekonomik yönden hiç tartışmıyoruz? Oysa devletlerin çöküş nedenlerinin başında maliyenin bozulması vardır.

Saraydan hiç çıkmadan 36 yıl ülkeyi tek toprak parçası kaybetmeden dahice (!) yöneten Abdülhamit gerçekten böyle miydi?(Sarayda kaç hanımı vardı, lütfen araştırınız!)

Birilerine göre: “EVET” böyle bir dahi idi. Gel gör ki Tarih böyle demiyor: Van, Artvin, Kars’ın bir bölümü, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Karadağ, Romanya, Kıbrıs, Niş, Teselya, Habeşistan, Sudan, Tunus, Girit, Mısır ne zaman elimizden çıkmıştı araştırdık mı?

Abdülhamit neden “Ulu Hakan”dır? Ben neden bir Türk olarak O’nun böyle olmasını istemeyeyim?!

Balkanlar ve Kafkaslarda uygulanan sistemli soykırım ve yok etme politikaları karşısında buradaki Müslüman ahaliyi de koruyamamıştır. Ne yazık ki “GÖÇ” taleplerini kabul etmiş: Osmanlı muhacir belgelerine göre buralarda hastalık ve açlıktan 500 bin Müslüman hayatını kaybetmiş yaklaşık -2- milyona yakını da Anadolu’ya göç etmek durumunda kalmıştır.

İş, bununla da kalmamış. Tarihe “93 Harbi” diye geçen zaman diliminde de Rumeli’den yaklaşık 800 bin, Batum ve Kars civarından da yine yaklaşık 300 bin kişi Anadolu’ya taşınmıştır.

Tarih gerçekleri yazmaya devam ediyor. Üzerinde hiç durmadığımız bir başka konu da: Osmanlı’yı yarı sömürge haline getiren ve ekonomik boyunduruk altına sokan anlaşmaların altında da ne yazık ki II. Abdülhamit’in imzası var.

Kısa bir ön not: Oysa Osmanlı Devlet geleneğinde “Borç Almak” onur kırıcı olarak biliniyordu. Osmanlı’nın onuru: Kırım Savaşı’nın getirdiği yüksek maliyet sonrası kırılmış, savaş maliyetinin altından kalkamayan Osmanlı: (zaten bozuk olan) “MALİYESİNİ” düzeltmek amacıyla tarihinde ilk kez borç almıştır. (Saray yapımlarına dikkat)

Hepiniz bilirsiniz ki, her şeyin ilki zordur. İlki atlattınız mı, gerisi kolaydır.

Bizim tarihi yazanlarımız işe hep: “Toprak kaybetme” ve “Toprak kazanma” açısından baktıkları için işin ekonomik ve sosyal yönünü hep ikinci, üçüncü plana atmışlar ve sürekli göz ardı etmişlerdir. Meseleye ekonomik olarak bakmadığımız için, tarihi gerçekleri görmekte kör kaldık.

Borç işi çığırından çıkınca: 1876 da moratoryum ilan edildi. Devletin faiz ödemeleri, bütçenin % 73’üne yaklaşmıştı. Bunun üzerine alacaklı sarraflar,  bankerler ayaklanmış Avrupalı alacaklar ise Paris ve Londra’da mitingler yapmıştı.

II. Abdülhamit borç veren İstanbul’daki finans kurumlarıyla anlaştı. Neyin karşılığı?” Rüsumu sitte” anlaşması yaparak 10 yıl süreyle maliyenin ana gelir kaynaklarından olan: tuz, ispirto, alkol, tütün, damga vergisi bazı bölgelere has ipekböceği kozası ve balıkçılıktan alınan vergileri anlaşma yaptığı Galata Bankerleri ile İngiliz-Fransız sermayeli Osmanlı Bankasının insafına devretmiştir.

Bitti mi sandınız? 20 Aralık 1881 de “Muharrem Kararnamesi” ile Osmanlı maliyesini milletlerarası denetimine açtı. Borçlanmayı da sürdürdü. 1886 dan 1905’ e kadar 10’dan fazla borç alarak da borçlandırmayı sürdürmüştür

Şimdi düşünelim: Osmanlı ne idi, II. Abdülhamit gerçekten de dahi mi idi? Tarihin yazdığı bu gerçekler hayal ya da yalan mıdır?

Sayın Erdoğan ve AKP’nin önde gelenlerine hatırlatmak istedim o kadar.

Esen kalınız.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!