Geçtiğimiz Adalet ve Kalkınma Partisi kongresinde ihtişam görüntüleri ve son günlerde ülkemizde yaşanılanlar arasındaki tezat tanıdık geliyor bizlere. Meclisten tezkere çıkarmak zorunda kalışımıza giden süreç, ışıltılı vaatler, seçilmiş konukların iltifat yarışlarının gölgesinde kayboluyordu.
Sanki uzun süredir kanıksadığımız, ihracat-ithalat konusundaki aldatmaca diğer sahnelerde de yerini almıştı.
Nitekim ihracatımız üzerine sayısız nutuklar dinliyorduk on yıldır. Bu kadar arttı, şu kadar büyüdü, rekor kırdık falan! İthalat ise bir türlü dile getirilmiyordu, nedense!
Aslında ithalat tüm dengelerimizi bozacak kadar artmış, İhracata oranı katbekat yükselmişti. Tozpembe görüntünün ardında ağır bir yük geleceğimizi tehdit eder boyutlara ulaşmıştı.
Ekonominin gerçeği bu iken, ülkemiz tezatları da bu durumu aratmaz nitelikte gerçekleşiyordu.
***
Farklı alanlarda “yeni ihraç ürünlerimiz” sergilenir, gündemi işgal eder duruma geldi. Bu sefer ekonomi dışında da büyük işler yapıyor görünüyor, birçoğumuz gurur içerisinde zafer şarkıları söylüyor, yeni ihraç ürünlerimizin tadını çıkarıyoruz. Lider ülke Türkiye, İslam dünyasının lideri, Dünya ekonomiyi bizden öğreniyor, etrafına yön veren ülke, model ülke, stratejik derinlik v.s.
En önemli ihraç ürünümüzde gecikmedi, “van münüt” dedik İsrail’e!.. Ne alkışlar, ne övgüler, ne taltifler aldık. Yeni ihracatımız göz kamaştırıyordu.
Yeni övünç kaynağımız bahse konu alanlarda da “ithal ürünlerimiz” vardı oysa yine bahsedilmeyen, görülmeyen ama yaşanan…
Okyanus ötesinden piyasaya yeni çıkan bir ürün tanıtılıyordu. Sınırları değişecek 23 ülkeden oluşan harita! Adını BOP koymuşlar. Ülkelere bakmadık bile, hemen “ithal listemizin” başına koyduk. Hatta “eşbaşkanız” diyerek patent’ine ortak hale geldik. Bizim malımızdı artık. Amerika, İngiltere, Rusya, Çin, İran birbiri ile didişirken birden Türkiye, çıkacak savaşta ilk hedef ülke oluverdi. En önemli ithal ürünümüz bu görünüyordu.
Füze kalkan sistemi sessiz sedasız Kürecikte yerini alıyordu. ABD ve İsrail menfaatlerini tesis için ithal edivermiştik hemen!…
Milyonlarca insanın katledildiği Irak’ta işgalcilere lojistik destek, hava geçişleri gibi yardımlarımızı ithal hanemize yazarken, işgalcilerin askerlerine duamız, yapılan ithalatın “bonus’u” sayılabilirdi.
Derken Irakta yok edilen Müslümanları görmemek için Gazze’ye sarıldık, yeni ithal konumuzdu. Mavi Marmara da 9 vatan evladını kaybettik. Şimdilerde bir “özür ithalatı” peşindeyiz, onu da ihraç etmek için…
Sonra Libya ile devam ettik, taze ithal konumuz bölünmüş Libya idi. Bavul, bavul paramızı ihraç ederken kucağımızdaki ithal ürünümüze, oradaki paralı askerleri de ülkemize ithal edecek kadar müşfik davranıyorduk.
Taze ithalatımız ise Suriye meselesi. Öyle bir sarıldık ki yeni ithal ürünümüze, meselenin imal eden ülkesi ABD bile bizi durdurmaya çalışıyor konuma büründü.
Bu arada yeni bir komşu ithal ettik Irak’ın kuzeyine. Eski postal yalayıcısı başında… Tüm parçalarını kendi ellerimizle kurduk, birleştirdik. Sonrasında da daha önce komutanlarımıza hizmet eden adamı kırmızı halılarda onur konuğu olarak ithal ettik. “Türkiye seninle gurur duyuyor” diye tempo tuttuk akabinde…
Tabii ki bu kadar ithal konuyu hayata geçirebilmek için ithal ekipmana da ihtiyaç vardı. Bolca yabancı uzman ithal ettik. Bakanlıklarımıza, danışmanlıklarımıza, emniyet birimlerimize, Kamu Güvenliği Teşkilatımıza yerleştirdik.
Sonrası yabancı elçilik görevlilerinden ülkemiz meselelerinde yardımcı olmalarını rica etmiş olmalıyız ki, güneydoğumuzun tüm illerinde cirit atarken, Suriye’nin karışacağını çok önceden bilip kamp yerlerini tayin edecek kadar emek veriyorlardı bizim için. Onları da medarı iftiharımız ithalatımız üzerine değerlendirebilirdik artık!..
Son yıllarda ithal ettiğimiz kuruluşları saymayalım bile. Borsamız, bankalarımız, Büyük İktisadi Kuruluşlarımız için yeni sahipler ithal ettik kısa zamanda.
Geçenlerde İç Anadolu da köylülerimiz gösteri yapmışlar, yol kesmişler. “Elektriğin başına ithal ettiğiniz İsrailliler borcumuza karşılık toprağımızı alıyorlar,” diye…
Limanlarımız, verimli arazilerimiz, stratejik merkezlerimiz, kar getiren kuruluşlarımız, yer altı zenginliklerimiz için, çıkardığımız ithal kanunlarımızı zikretmeye gerek bile yok..
Son zamanların en gözde ithal ürünümüz ise “Kürt meselesi!” Defalarca bizlere dayatılan, yeniden zamanı geldiğinde karşınıza çıkaracağız diye Lozan da küstahça meydan okunan proje! Batının alçak hedefleri için üretilen, Türk milletinin doğulusuyla, batılısıyla kanıyla beslenen, her anlamda paramparça etmek üzerine kurgulanan “gâvur icadı Kürt meselesi”
Bayağı alıcısı da türedi zamanımızda bildiğiniz üzere…
Aslında bu projeyi bize ihraç eden batı, yıllardır eli kanlı katilleri besleyip, büyütüp ülkemize bela ederek, bugünkü ithalatımız bölünme projesinin temelini atmışlardı.
***
Bu kadar ithalatı gerçekleştirmek pek kolay olmasa gerek diyorum.
Diyorlar ki; Dediklerini duymadın mı? “Türkiye Türklere bırakılamayacak kadar önemlidir.” Düşünüyorum bir an, belli ki ithal bir ürünümüzde, bu iğfal edilmiş düşünceler.
İktidar olmak isteyen herkesin dışarılara, uzaklara gidip görüşmeler yapıp geldiğinden bahsediliyor. Buradan hammadde olarak gidip, “işlenmiş ithal ürün olarak” geri getirilmesi gibi bir şey…
Yok, canım! Bu kadar da olabilir mi? Aslı var mıdır, sizce..!