Sedat Peker son günlerde çektiği videolar ve yatığı itiraflarla Türkiye gündemine oturdu.
Sedat Peker, ‘devletin karakolunda kemiklerini kırdırdım’ demişti! AKP eski milletvekili Feyzi İşbaşaran ise o gece yaşananları Saygı Öztürk’e anlattı.
Sözcü gazetesi yazarı Saygı Öztürk, hakkında kırmızı bültenle arama karar bulunan organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in iddialarını köşesine taşıdı.
Saygı Öztürk’ün yazısından;
CHP, son dönemlerde yalnız siyasetçilerin değil, “Baba” olarak bilinen kişilerin de hedefi haline geldi. Hem öylesine hedef alındı ki Kılıçdaroğlu açık açık tehdit edildi ve bununla ilgili soruşturma devam ediyor.
Eski “Baba”lar ile bugünkü “Baba”lar arasında benzerlik olmadığını, konuştuğum deneyimli polis müdürleri belirtiyor. Yaptıkları işlerden, giyinişlerinden, yediklerine, içtiklerine, dinledikleri müziğe, yanındaki kişilere kadar önemli farklar oluştu. Şirketler, paralar, ihaleler ön plana çıktı.
SİYASİ DESTEK
Arkanızda siyasi destek yoksa, “Baba” olmak zor. Geçmişte, siyasi desteğin yanısıra emniyet ve yargıdan da destek görülürken, bugün hem yargı, hem emniyet üzerindeki etkileri nedeniyle siyasi destek şemsiyesi yeterli oluyor.
Çakıcı’nın tahliyesinden önce Sedat Peker, yurtdışına çıkmıştı. Kimileri “Çakıcı’dan çekindiği için Peker yurtdışına gitti” dese de bu doğru değil. Gidiş nedeni, Peker hakkında verilen “gizli tanık” ifadeleridir. Nitekim, Peker grubuna dönük operasyon, bunun bir sonucudur. Polis, mahremiyete dikkat eder, o yüzden kadınların odalarında yapılan aramalarda kadın polisler bulunurken, Peker evinin aranmasında bunun dikkate alınmadığına isyan ediyor. Doğruysa, bu böyle yapılmamalıydı.
Son dönemde haklarında soruşturma yürütülen kişiler, ancak yurtdışına çıktıktan sonra haklarında arama kararı çıkarılıyor. Interpol’den yardım isteniyor. İşte, o destek de verilmiyor.
İDDİALAR ARAŞTIRILMALI
Sedat Peker’in iddiaları araştırılmalı. Bir olay yaşandığında İçişleri Bakanlığı’ndan “Mülkiye müfettişi görevlendirildi” açıklaması yapılır, ama onun sonuçları hiç açıklanmaz ve konu unutulup gider. Elazığ’da intihar eden Kazakistan asıllı Yeldane olayının araştırılması devletimize güç verir.
Peker, Erdoğan ve ailesi aleyhine twit attığı iddiasıyla gözaltına alınan eski milletvekili Fevzi İşbaşaran’ın emniyette kemiklerini kırdırttığını söylüyor. Devlet böyle bir ayıptan kurtarılmalı ve sorumluları hakkında işlem yapılmalı. Fevzi İşbaşaran, rahmetli Turgut Özal’ın özel kalem müdürlüğü, ANAP ve AKP’den milletvekilliği yaptı. Fevzi İşbaşaran’a olayın nasıl olduğunu sordum. İşte anlattıkları:
“SABAH SAAT 04.00 CİVARIYDI”
“7 Aralık 2014’te, Londra’dan İstanbul’a geldim. Sabaha karşı saat 04.00 civarında kaldığım otele polisler geldi, hakkımdaki şikayet nedeniyle emniyete götürüleceğim söylendi. Kimin şikayetçi olduğunu ben bilmiyorum, polisler de söylemedi.
Sabah, emniyetten Anadolu Adliyesi’ne götürüldüm. Savcı, bana tebligat gönderildiğini, adresimde bulunamadığım için muhtara bırakıldığını belirtti. Şikayetçi olan Adnan Oktar’mış. Ben attığım bir twitte bu kişiye ‘Deli’ dediğim için şikayette bulunmuş. İfademi verdikten sonra çıktım.
Beni getiren polisler kapıdaydı. Otele gideceğimi söyleyince, ‘Biz de o tarafa gidiyoruz, sizi otele bırakalım’ dediler. Giderken, yolda polise telefon geldi, Beyoğlu Emniyet Amirliği’ne getirilmem söylendi. Gittiğimde hakkımdaki suçlamayı öğrendim: Recep Tayyip Erdoğan ve ailesine hakaret içerikli twitler atmakla suçlanıyordum.
‘AVUKATIN GELDİ’
Ben, hakaret içerikli twit atmamıştım. O geceyi emniyette geçiriyordum. Telefonuma gelen mesaj var mı diye sorduğumda telefonumun imajı alınmak üzere başka yere gönderildiği söylendi. Saat gece 02.30 civarında, başkomiser, avukatımın geldiğini söyledi. Oysa, ben kimseye haber vermemiştim. Gelen kişi benim avukatım değildi.
Kendisini o dönem MHP Genel Başkan Yardımcısı olan Şefkat Çetin’in gönderdiğini söyledi. Önüme bir kağıt bırakıp, ona mesaj yazmamı istedi. Ben, ‘Seni tanımıyorum. Şefkat Bey’le de ben yıllardır görüşmedim. Yazmayacağım’ deyip ayağa kalktım. Bana yumruk attı. Ben de ona. Aramızda bayağı bir boğuşma yaşandı. Avukatı başka bir odaya aldılar. Benim dudağıma dikiş atıldı. O da bana anlatılana göre altına işemiş.
Emniyet amiri geldi, olanlardan dolayı özür diledi , ‘Bu saldırı devlete yapılmıştır’ dedi. Bana çay ikram etti, özür diledi.
‘YAKIN’ DİYE BAĞIRIYORLAR
Sabah 09.00 civarında adliyeye götürülmek üzere emniyetten çıkarılmak üzereyken önde Metin Külünk, arkasında kalabalık bir grup vardı. Onlardan korumak için beni yeniden içeriye aldılar. Aralarında bazıları, ‘Emniyeti yakın’ diye bağırıyordu. Kuvvet istendikten sonra arabaya bindirildiğimde de arabayı devirmeye çalıştılar.
Adliyeye gittiğimizde yine bir kalabalık oluşmuş, aleyhime bağırıyorlardı. Adliyenin merdiveninde bana saldırmak istediler. Bir polisin parmağı kırıldı, birisi başından yaralandı. Ben adliyedeyken, yine tanımadığım bir avukat geldi. Adı Muzaffer Değirmenci. Baktım düzgün bir insan, avukatlığını kabul ettim. Telefonumdan Erdoğan ve ailesi aleyhine sahte twitler üretildiğini savcılıkta gördüm. Bunların bana ait olmadığını söyledim. Sonuçta tutuklanıp Paşakapısı Cezaevi’ne konuldum.
CEZAEVİNDE ÖLDÜRME PLANI
Dışarıda yapamadıklarını bana cezaevinde yapacaklarını öğrenmiştim. Cezaevi de karışıktı. Cezaevi müdürü, ismini verdiği infaz koruma memuru dışında kimseyle konuşmamamı, onlar söylemedikçe ziyaretçi görüşüne çıkmamamı söylemişti. Cezaevinde 43 gün kaldım. Nöbetçi mahkeme, suçsuz olduğuma karar verdi. Yurtdışına çıkış yasağım da kaldırıldı. Yeniden Londra’ya döndüm.
Adnan Oktar’ın yaptığı şikayet, bir anda sahte twitlerle Erdoğan ve ailesine hakarete dönüştürüldü. Sonuçta kemiklerim kırılmadı ama ülkemde yaşananlar beni kırdı.”
O gündür bugündür Fevzi Bey, hakkında herhangi bir suçlama olmamasına rağmen Türkiye’ye gelmiyor. Kırılan onun kemikleri değil, gönlüydü.