Cumhuriyet gazetesi yazarı Murat Ağırel, 15 Temmuz’a cüret eden FETÖ’nün AKP döneminde var olmasa da, AKP döneminde devletin kılcal damarlarına bilerek ve isteyerek yerleştirildiğini belirterek, “AKP’de herkes “hocaefendi” diye methiyeler diziyor, görevde yükselmenin yolu olarak görüyor ve biat ediyordu. İş insanları işlerinin açılması için kapısında yatıyordu. Toplantılarına tüm bürokratlar gidiyor ve biat ediyordu.
Ağırel’in Menzil tarikatı ile FETÖ’yü karşılaştırdığı “Menzil ve FETÖ” başlıklı bugünkü köşe yazısı şu şekilde:
Öncelikle darbe girişiminde hayatını kaybeden 251 yurttaşımıza bir kez daha rahmet dilerim. Nasıl oldu da “cemaat” diye nitelendirilen bir yapı devleti ele geçirdi?
15 Temmuz’a cüret eden FETÖ, AKP döneminde var olmadı ancak AKP döneminde devletin kılcal damarlarına kadar bilerek isteyerek yerleştirildiler.
AKP’de herkes “hocaefendi” diye methiyeler diziyor, görevde yükselmenin yolu olarak görüyor ve biat ediyordu. İş insanları işlerinin açılması için kapısında yatıyordu. Toplantılarına tüm bürokratlar gidiyor ve biat ediyordu.
Bizler uyarınca kumpaslar kurdular. Devlet yetkilileri uyarınca türlü iftiralarla emekli edildi, sürgün edildi. Sonra dediğimize geldiler. Peki akıllandılar mı? Hayır. Bunun örneklerini canlı canlı izliyoruz.
Menzil cemaati şeyhi Abdulbaki Erol öldü. Cenazesi çakarlı arabalar eşliğinde Adıyaman’a götürüldü.
Cenaze günü ise on binlerce kişi cemaat ismini veren Menzil’deydi. Cumhurbaşkanı yardımcısı, eski sağlık bakanı, bürokratlar, siyasi parti liderleri taziye ziyaretleri ve mesajları için sıraya girdi.
FETÖ lideri de zamanında rahatsızlık geçirdiğinde aynı kişiler geçmiş olsun sırasına giriyor, cemaat de gazetelere teşekkür ilanı yayımlıyordu. Akıllanmadık.
Menzil cemaat zaten ikiye bölünmüş durumdaydı. Menzil şeyhi Raşit Erol’un oğlu Fevzeddin Erol babası öldüğünde Eskişehir Sivirihisar’da bir çiftlik aldı cemaat merkezine dönüştürdü.
Zamanla köyün adı Buhara oldu. Diğer oğlu ise Adıyaman Kâhta ilçesi Menzil köyüne yerleşti.
Ancak Abdulbaki Erol’un ölmesinden sonra Adıyaman Menzil kolu da 3’e bölünmüş durumda. Abdulbaki Erol’un 5 oğlu var ve 3’ünü “halife” ilan etmiş durumda. Bu isimler Muhammed Fettah, Muhammed Saki ve Muhammed Mübarek.
Meslektaşım Alican Uludağ’ın DW Türkçe’deki haberine göre Menzil Camisi’nde açıklama yapan Muhammed Mübarek vefat eden babasının kendisi dahil 3 kardeşine “tövbe” yetkisi verildiğini ve bu üç ismin köydeki üç camide “irşat” faaliyetlerini sürdüreceğini söyledi.
Camideki konuşmada bugüne kadar verilen tövbelerin ve zikirlerin iptal edildiğini, tümünün yenilenmesi gerektiğini açıkladı!
Bakın, İslamiyette yeri olmayan bu çağdışı olaylar, anlattıklarım laik demokratik hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşanıyor. Bunun için diyorum akıllanmıyoruz diye.
DEVA, Gelecek Partisi’nin genel başkanları “Yeri doldurulamaz, âlim” diye taziye mesajları yayımladı.
YERİ DOLDURULAMAZ!
Gelin ben size başka açıdan anlatayım…
Menzil cemaati aynı FETÖ’nün gelişim süreci gibi bir holding.
Cemaat ait pırlanta şirketi var, petrol otomotiv şirketi, okulları, televizyon kanalları, radyoları, hastaneleri var. Sağlık sektöründe şirketleri var, kamu yararına çalışan izinsiz bağış toplayabilen dernekleri, vakıfları var. TÜMSİAD adında işadamları derneği var. Pazarlama şirketleri, alışveriş siteleri var. Turizm şirketleri var. Yani Semerkand Şirketler Grubu adı altında tam 17 şirketi var tarikatın.
Ne güzel din değil mi? Sözde din ile yoğrulmuş bir yapı!
Diyanet İşleri Başkanlığı tarikatlar raporu Kaynak Yayınları tarafından kitaplaştırıldı. Raporda Menzil cemaati de yer alıyor. Raporda aynen şöyle yazıyor:
“Grubun sıralanan görüşleri, sahih İslam anlayışıyla bağdaşmamaktadır. Aslında benzer tasavvufi oluşumlarda da görülen bu sakıncalı telakkiler Menzil cemaatinde daha çok vurgulanmakta ve etki sahası daha çok sade halk tabakası olduğu için daha çok yaygınlaşmaktadır. Son zamanlarda Menzil grubunun bürokraside teşkilatlandığı ve kamuda etkinliğini artırdığı yönünde kamuoyunda bir kanaat dillendirilmeye başlanmıştır. Doğru olması halinde bu tezahürün ülkemizde orta ve uzun vadede sıkıntılara yol açacağı değerlendirilmektedir.”
Ama biz akıllanmıyoruz.
Seçimlerin öncesinde Cumhuriyet ile sorunumuz yok diyen iktidar ve ortakları seçimin hemen akabinde hızla Cumhuriyetin taşıyıcı kolonu laikliğe aykırı girişimlerde bulunuyorlar.
Milli Eğitim bakanı kız çocuklarının sözde erkek çocuklarla aynı sınıfta olduğundan dolayı okumadığından bahsediyor ve kamuoyu nabzını ölçüyor. BBP Genel Başkanı Destici daha ileri gidiyor, hastanelerin de sadece kadınlar için olmasını savunuyor. Ayasofya’nın eski gerici imamı “Eğer önümüzdeki engel laiklikse laikliği kaldırın” diye el yükseltiyor.
Gerici vakıf ve derneklerin baskılarıyla vali, kaymakam, belediye başkanı festival yasaklayıp sanatçıları etkinliklerden çıkarıyor. Yazımı da Diyanet’in bu cuma yayımladığı hutbesinden bir bölüm ile bitirmek istiyorum.
“Muhterem Müslümanlar!
İstismarcı insanların amacı, asla Allah rızası değildir. Onlar, İslamı şahıslar üzerine bina ederler. Hak ve hakikatin yegâne temsilcilerinin kendileri olduğunu iddia ederler. Kuran’ın ifadesi ile ‘Onlara, ‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın’ denildiğinde ‘Biz ancak ıslah edicileriz’ derler. ‘Halbuki onlar bozguncuların ta kendileridir. Lakin anlamazlar.’ Evet, ayeti kerimelerde de işaret edildiği gibi bu tür kişiler, sureti haktan görünerek toplumu ifsat ederler. Milli ve manevi değerler üzerinden güç devşirirler. İnsanların iyi niyetlerini suistimal ederler, geleceklerini çalarlar.”
Uyarıyorum yine aynı şeyler gelecek başımıza…