Yoğun bakıma doğru giden devlet!

Yoğun bakıma doğru giden devlet!

Başlık çok itici değil mi? Ancak benim düşüncem Devletin yokluğuna doğru idi. Çok saygı duyduğum ve düşüncelerine önem verdiğim iki büyüğümün fikirleri aksi yönde oldu. Birisi emekli Anayasa Mahkemesi üyesi, Vali Mustafa Yıldırım, diğeri de Prof. Dr. İskender Öksüz’dü. İkisi de Türk Devletine kıyamamışlardı. Devlet umuru görmüş ve yokluğun ne anlama geldiğini bilen kuşaktan iki aksakal.

Fransız Türkolog Jean-Paul Roux, Türklerin Tarihi – Pasifik’ten Akdeniz’e 2000 yıl isimli kitabında amacını Türkleri kendine özgü yasaları, ayırt edici özellikleri olan, … kesin ve net bir tanımla, Türk’ adını almış insan topluğu olarak göstermektir (s.19)” diye açıklar. Roux, kendisine hep Neden Türkler? diye sorulmuştur. (s 19)” der ve buna da cevabı daha girişte, Türklerin insanlık serüvenindeki rolü temel niteliktedir (s 18)” ile, sonuç bölümünde de: “..yegâne amacım son derece zengin ve ihtişamlı, son derece ender rastlanan bir geçmişi … ortaya koymaktır. (s. 497)” cümleleri ile verir. Kitabın girişindeki başka bir cümle bizi biraz daha ilgilendirir: “Türkiye Türkleri, kuşkusuz, büyük Türk ağacının en sağlam dallarından birini oluşturmaktadır, ama bu ağaçta pek çok dal vardır. (s. 17)”

Ord. Prof. Sadri Maksudi Arsal Türk Tarihi ve Hukuk’unda İranlılar yıkılmış siyasî istiklâli istirdat [geri almak] etmek için tarihten, maziden imdat bekliyorlardı. Türkler daha istikbalde kuracakları pek çok devletleri idare için esasları tespit ediyorlardı. … Biz Devlet kurmak ve Devlet idare etmek hususundaki kudretimiz ile kendimizi âleme tanıttık. (s 90)” diye yazmaktadır.

Peki, bu yazılanların temelinde ne vardır? Ne anlama gelmektedir? Türklerin her boyu, bazen birden fazla, devletleri nasıl kurdular ve yaşattılar?

 

Önce kut sonra devlet…

Bu soruların cevabını aramaya devletten başlamak gerek. Devlet’in sözlükteki anlamları: Toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlık. Büyüklük. Mevki. Mutluluk. Talih.”

Türk devleti için de Kut gerek. Devlet idaresinde güç, yaratıcılık ve yetki bakımından sahip olunan üstün güç ile mutluluk anlamlarına geliyor (TDK Sözlük). Sadri Maksudi de; siyasî hâkimiyet kudreti, devlet idaresi kudreti olarak da açıklıyor (Arsal; s117).

Bunların yazılı olduğu Balasagunlu Yusuf Has Hacip’in Kutadgu Bilig’inde beliğ bir şekilde anlatılıyor. Ve anlatılanlarda soyut, yüzyıllardan süzüle gelmiş medeniyetin ürünü. Benzeri dil Orhun bengü taşlarında da var. Orada da soyut bir üslup kullanılmış ki bu da medeniyetin köklerinin oradan da yüz yıllar öncesine gidiyor.

Bunun adına da Türk Devlet Felsefesi deniyor.

 

Günümüzde hukuk

Geçtiğimiz hafta, Türk Hukuk Tarihi açısından çok önemli bir olaya sahne oldu.

Olayın, kısaca ve bize yetecek özeti şöyle. CHP Milletvekili Enis Berberoğlu, Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuru hakkını kullanır. Mahkeme hak ihlal(ler)i iddiasını doğru bularak, yeniden yargılama kararı verdi. Oybirliği ile alınan Karar’da, yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesihükmü de var. Ancak, 14. Ağır Ceza Mahkemesi AYM’nin kararına uymadı.

Geçmişte de benzer bir durum olmuş, yerel mahkeme AYM’nin kararına uymamış, Mahkeme’den yeni bir karar çıktı ve yerel mahkeme bu karara uydu. Eskisinde de yenisinde de en üst kanun olan Anayasa’ya yargı içinde uyulmaması söz konusu.

 

Kamuoyunu ilgilendiren ne?

Olanlar kamuoyunu sadece sonucu itibarıyla ilgilendiriyor. Ve o gece bizim binanın ışıkları yanıyor polemiği bu büyük olayın üstünü örttü. Anayasa’nın 153’üncü maddesinin hükmüne rağmen yaşananlar, sanıyorum, gelecekte hukuk fakültelerinde ders olarak okutulacak nitelikte konular.

Anayasa’nın 153. Maddesi çok açık: “İlk Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir (1. Fıkra). Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar. (Son fıkra)”

Yasalar uygulanmak içindir. Uygulanmadığı takdirde kaos doğar. Anayasa’ya uyulmadığı ve tekrar ettiği takdirde bu yok hükmüne geçecektir.

 

Şimdi soruların cevabına geçebiliriz

Hepsinin de ortak ilk cevabı hukuka riayet ve adalettir.

Ziya Gökalp “İl bırakılır Törü(e) bırakılmazder. Dîvânu Lugâti’t-Türk’ten almıştır. İl’i devlet, töreyi hem hars hem de yazılı ve yazılı olmayan kanun ve teamüller anlamında açıklar.

Kutadgu Bilig’teki “Hanlık”ın (Ay Togdu) bugünkü karşılığı cumhurbaşkanlığıdır.

Ay Toldu ise vezirdir. Devleti Kut’u, siyasî hâkimiyeti ve uğurluluğu temsil eder (Arsal: 86). Bu makamın karşılığı da 2018’den sonra cumhurbaşkanlığıdır.

Kutadgu Bilig’den:

Devlet silahla kurulur ama kalem ve kanunla idare olunur.

Han hata işlerse, bundan bütün devlet hasta olur. Devlet hastalığına yegâne ilaç akıl ve ilimdir.

Ve en etkileyici cümlelerden birisi, “Milletler için siyasî esaret daima inkıraza [yok olmak] doğru adımdır.”

Ay Toldu han olmadığı hâlde eserde Kut’u (Devlet idare prensibini) temsil ediyor. Kanaatimize göre Yusuf Has Hacib’in Kut’u Vezir Ay Toldu tarafından temsil ettirmekle o, hanlara, devlet idaresi salâhiyetini haiz oldukları hâlde devleti yönetmeyi fiilen vezirlere bırakarak kendilerini kanunun tatbikine, adaletin tevziine nezaret etmekle daha muvafık olacağı fikrini telkin etmek istemiştir. Kut’un fiili istimâlini (işlemek) handan alıp vezire vermek istemekle Kutadgu Bilig müellifi, Locke ve Montesquie’den altı, altı buçuk asır önce devlet idaresi sahasında bir nevi tefriki kuva (kuvvetler ayrılığı] esasını ileri sürmüştür. (Arsal: s 122)

Türk devlet felsefesi, 2018’de değişene kadar, 2500 yıldan bu yana süzüle gelen devlet tecrübesinden gelmekteydi. Bu değişmiş hâlde bile, yasalar uygulanmazsa ve uygulanmasına nezaret edecekler bu duruma vaziyet etmezse devlet hasta olur. Bin yıl öncesinden bir bilge kişi bugünü uyarmaktadır.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!