Yeni Zelanda'nın ChristChurch kentindeki iki camiye, cuma namazı sırasında silahlı saldırı düzenlendi. Bu saldırıda 40 kişi ölüyor, 48 kişi de yaralanıyor. Saldırıların ardından 3’ü erkek biri kadın 4 kişinin yakalanıyor.
Kiliseden camiye çevrilmiş ibadet yerlerinde katliamı yapmaları da Müslümanlara verilmiş bir mesajdır.
Yeni Zelanda’daki katil teröristlerin Türkleri ve Türkiye’yi tehdit etmesi de ciddi mesajlar içeriyor.
Dünyanın her yerinde İslam düşmanlarının İslam denilince herkesten önce Türk’ü, Türk denilince de İslam’ı kast ettikleri açıktır. Türkiye’deki Türk ve Atatürk düşmanı din taciri güruhun bundan alacakları dersler olmalıdır!
Özelde İslam, genelde insanlık düşmanı bu kitle katliamcıları 70 sayfalık bir de manifesto yayınlıyorlar.
Katillerin manifestolarında Türklerle ilgili bölümde şu ifadelere yer verilmiş: “Topraklarınızda huzur içinde yaşayabilirsiniz, size zarar gelmeyecek. Boğaz'ın Doğu yakasında. Ama Boğaz'ın Batı yakasında bir yerde yaşamayı denerseniz, Avrupa'ya gelirseniz sizi öldüreceğiz. Konstantinopolis'e gelir, tüm cami ve minareleri yıkarız. Ayasofya minarelerden kurtulacak ve Konstantinapol hak edildiği gibi tekrar Hristiyan şehri olacak.”
Sanki katil manifestosu değil de Çar Deli Petro ideallerinin manzumesidir.
Aslında bu sözler özelde Vatikan’ın genelde Batı’nın bilinçaltıdır. İyi anlaşılmalıdır. Herkesin bu sözlerden çıkaracağı sonuçlar olmalıdır.
Bu katillerin yapmak istediklerini çok daha önce İslam’ı Avrupa’ya sokmak istemeyen Hollanda’nın Fitneci “Özgürlük Partisi” lideri dile getirmişti. O, minare yasağı dolaysıyla “Avrupa’nın İslamlaştırılmasına ilk kez bir halk dur dedi” demişti.
Terörü İslam’a ihale ters tepmiştir!
Batı’daki İslam aleyhtarlığı kimi zaman Norveç’teki Utoya adasında Bireivik adlı terörist olup 93 kişiyi öldürüyor kimi zaman da Yeni Zelanda’da cami basıp ibadet yapan 40 kişiyi katlediyor.
Breivik’in yaptığı katliamı İtalyan Kuzey Ligi partisinden milletvekili Mario Borghezio, kınarken, kendisinin İslam'a karşı duruşunu desteklediğini belirtmişti. İtalyan milletvekili, Breivik'in bazı fikirlerinin “yerinde”, bazılarının ise “harika” olduğunu söylerken, “İslamiyet'e karşı duruşunu ve Avrupa'nın İslamileşmesine direnmeden pes etmesine yönelik eleştirilerini” paylaştığını belirtmişti.
Teröristi katliam yapmaya götüren düşünceyi benimseyip, bu düşüncenin eyleme konulmasını kınamak tam bir ikiyüzlülüktür.
Hiç bir ülke, ideoloji, din, etnisite ve topluluk teröre karşı sigortalı değildir. Nedeni, motivasyonu, gerekçesi farklı olmakla birlikte küre üzerinde yaşayan herkes terörle şu veya bu biçimde muhatap olabilir.
Terörü amaçlarının aracı olarak kullananlar eninde sonunda bu insanlık dışı aracın saldırısıyla karşı karşıya kalırlar.
İnancı, etnisiteyi, mezhebi, bölgeyi ya da yaşama biçimini terörist saldırı için gerekçe yapanlar eninde sonunda aynı gerekçe tarafından vurulurlar.
Son yirmi yıldır terörü İslam’a ihale etme girişimleri alabildiğine sürmektedir. Bernard Lewis, “İslam yapısal olarak teröre uygun bir dindir” diyecek kadar kendinden geçmişti.
Papa’nın durup dururken “İslam’ın bir kılıç dini olduğuna” yönelik sözler etmesi amaçsız değildi.
Danimarka’da yayınlanan “Karikatür”, “İslam’a Hakaret Yarışmaları”, “Kuranın bir kısmının yasaklanması” teklifleri kurgulanan senaryonun boyutlarını göstermekteydi.
“İslamofaşizm”, “İslami terör” ve “İslamo fobi” kavramları terörü İslam’a ihale etme girişiminden başka bir şey değildi.
Terörü bir dine, mezhebe, coğrafyaya, topluma, etnisiteye ihale etmek, kendi gerçeğinden kaçmak anlamına gelir.
Dinle terörü, mezheple terörü, etnisiteyle terörü yan yana kullananlar gerçekte teröre meşruiyet devşirenlerdir.
“İslami terör”, “İslami terör” diyenler şimdiler de “Hıristiyani terör”le karşı karşıya kalmaları rastlantı değildir.
Terörü İslam’a ihale etme girişimleri bu defa Yeni Zelanda’da ters tepmiştir.
Batı’nın terör konusundaki çifte standartı devam ettiği sürece terörist eylemleri sona erdirmek mümkün olmayacaktır.
Kiliseden camiye çevrilmiş ibadet yerlerinde katliamı yapmaları da Müslümanlara verilmiş bir mesajdır.
Yeni Zelanda’daki katil teröristlerin Türkleri ve Türkiye’yi tehdit etmesi de ciddi mesajlar içeriyor.
Dünyanın her yerinde İslam düşmanlarının İslam denilince herkesten önce Türk’ü, Türk denilince de İslam’ı kast ettikleri açıktır. Türkiye’deki Türk ve Atatürk düşmanı din taciri güruhun bundan alacakları dersler olmalıdır!
Özelde İslam, genelde insanlık düşmanı bu kitle katliamcıları 70 sayfalık bir de manifesto yayınlıyorlar.
Katillerin manifestolarında Türklerle ilgili bölümde şu ifadelere yer verilmiş: “Topraklarınızda huzur içinde yaşayabilirsiniz, size zarar gelmeyecek. Boğaz'ın Doğu yakasında. Ama Boğaz'ın Batı yakasında bir yerde yaşamayı denerseniz, Avrupa'ya gelirseniz sizi öldüreceğiz. Konstantinopolis'e gelir, tüm cami ve minareleri yıkarız. Ayasofya minarelerden kurtulacak ve Konstantinapol hak edildiği gibi tekrar Hristiyan şehri olacak.”
Sanki katil manifestosu değil de Çar Deli Petro ideallerinin manzumesidir.
Aslında bu sözler özelde Vatikan’ın genelde Batı’nın bilinçaltıdır. İyi anlaşılmalıdır. Herkesin bu sözlerden çıkaracağı sonuçlar olmalıdır.
Bu katillerin yapmak istediklerini çok daha önce İslam’ı Avrupa’ya sokmak istemeyen Hollanda’nın Fitneci “Özgürlük Partisi” lideri dile getirmişti. O, minare yasağı dolaysıyla “Avrupa’nın İslamlaştırılmasına ilk kez bir halk dur dedi” demişti.
Terörü İslam’a ihale ters tepmiştir!
Batı’daki İslam aleyhtarlığı kimi zaman Norveç’teki Utoya adasında Bireivik adlı terörist olup 93 kişiyi öldürüyor kimi zaman da Yeni Zelanda’da cami basıp ibadet yapan 40 kişiyi katlediyor.
Breivik’in yaptığı katliamı İtalyan Kuzey Ligi partisinden milletvekili Mario Borghezio, kınarken, kendisinin İslam'a karşı duruşunu desteklediğini belirtmişti. İtalyan milletvekili, Breivik'in bazı fikirlerinin “yerinde”, bazılarının ise “harika” olduğunu söylerken, “İslamiyet'e karşı duruşunu ve Avrupa'nın İslamileşmesine direnmeden pes etmesine yönelik eleştirilerini” paylaştığını belirtmişti.
Teröristi katliam yapmaya götüren düşünceyi benimseyip, bu düşüncenin eyleme konulmasını kınamak tam bir ikiyüzlülüktür.
Hiç bir ülke, ideoloji, din, etnisite ve topluluk teröre karşı sigortalı değildir. Nedeni, motivasyonu, gerekçesi farklı olmakla birlikte küre üzerinde yaşayan herkes terörle şu veya bu biçimde muhatap olabilir.
Terörü amaçlarının aracı olarak kullananlar eninde sonunda bu insanlık dışı aracın saldırısıyla karşı karşıya kalırlar.
İnancı, etnisiteyi, mezhebi, bölgeyi ya da yaşama biçimini terörist saldırı için gerekçe yapanlar eninde sonunda aynı gerekçe tarafından vurulurlar.
Son yirmi yıldır terörü İslam’a ihale etme girişimleri alabildiğine sürmektedir. Bernard Lewis, “İslam yapısal olarak teröre uygun bir dindir” diyecek kadar kendinden geçmişti.
Papa’nın durup dururken “İslam’ın bir kılıç dini olduğuna” yönelik sözler etmesi amaçsız değildi.
Danimarka’da yayınlanan “Karikatür”, “İslam’a Hakaret Yarışmaları”, “Kuranın bir kısmının yasaklanması” teklifleri kurgulanan senaryonun boyutlarını göstermekteydi.
“İslamofaşizm”, “İslami terör” ve “İslamo fobi” kavramları terörü İslam’a ihale etme girişiminden başka bir şey değildi.
Terörü bir dine, mezhebe, coğrafyaya, topluma, etnisiteye ihale etmek, kendi gerçeğinden kaçmak anlamına gelir.
Dinle terörü, mezheple terörü, etnisiteyle terörü yan yana kullananlar gerçekte teröre meşruiyet devşirenlerdir.
“İslami terör”, “İslami terör” diyenler şimdiler de “Hıristiyani terör”le karşı karşıya kalmaları rastlantı değildir.
Terörü İslam’a ihale etme girişimleri bu defa Yeni Zelanda’da ters tepmiştir.
Batı’nın terör konusundaki çifte standartı devam ettiği sürece terörist eylemleri sona erdirmek mümkün olmayacaktır.
