A. Yağmur Tunalı
A. Yağmur Tunalı

Mesut Yılmaz da Gitti

Mesut Yılmaz da Gitti

İnsan hâli tuhaftır.

Gidenleri yaşarken şu veya bu taraflarına takılarak tartarız.

Ancak gittiklerinde bütün halinde anlama imkânı doğar.

Dünya kadar kaypak bir insanlık durumudur.

Özellikle halkın önünde olanlar, siyasetçiler için böyledir.

Mesut Bey, 12 Eylül sonrası Türk siyasetinin Demirel ve Özal’dan sonra gelen birkaç önemli isminden biriydi.

Belki katılmayanlar olacaktır ama öyledir.

1999’a kadar üç kere başbakanlık etmişti.

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Başbakan Yardımcılığı da vardır.

Çalkantılı dönemlerdir.

Yıpratıcı dönemlerdir.

Bu devrede sağlam bir siyaset için zemin kaygandır.

Zorluklar içinde güreşilen dönemlerdir.

12 Eylül etkisiyle siyasetin de otoriterleştiği bir devredir.

Bu bozulma, Türkiye’yi tek adam partilerine kadar getirdi.

Şimdi, demokrasi yerini diktaya bırakır gibi görüyorsak oralardan gelir.

Yalnız bir hususu hassasiyetle belirtmek lazımdır.

O zamanlar Türkiye’sinde şöyle böyle sağlam giden devlet bürokrasisi vardır.

Dolayısıyle kurallar geçerlidir.

İhtilalin, askerlerin müdahale ettikleri alan sınırlıdır.

Hükumetler, ihtilal dönemleri dışında %95 kendi programlarını uygularlar.

Şaşırmayın, askerlerin derdi irtica idi.

Bunun dışında müdahaleleri pek nadirdir.

Haklı bir dikkati yanlış yansıttıklarını söylemek lazımdır.

Kuralların işlediğine bir önemli örnek şudur:

Birçok bakan ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Yüce Divan’da yargılanmıştır.

Askere, sivile işleyen bir devleti zarara uğratma, suiistimal ve görevi kötüye kullanma suçu vardır ki bunlara eşit işlemiştir.

Devlet yetki verdiği kişilerde bu ahlak eksikliğini affetmezdi.

Mutlaka gereği yapılırdı, yeter ki bilinsin ve gündeme gelsin.

Mesut Yılmaz da eski Başbakan olarak Yüce Divan’da yargılanmış ve beraat ederek siyasete dönebilmiştir.

Olağanüstü dönemleri ve sonrasını konuşurken bu denetleme ve yargı gücünü dikkate almak lazımdır.

Daha doğru bir ifadeyle, devlet malına zarar ve kötüye kullanmayı kimsenin savunması mümkün değildi.

Bu değerler aşınsa da yürürlükteydi.

Dördüncü kuvvet basın, muhalefet ve yargı gibi kaç yönlü denetimin işlediği alanlar bunlar ve benzerleriydi.

Bunları bilmemek ve konuşmamak da kendimize kötülüktür.

Şunu da düşünelim: Onların işlediği iddia edilen ve beraat ettikleri suçlar bugün yaşadıklarımızdan daha büyük değildir.

Mahkûmiyet alanlar vardır.

Mesela, Deniz Kuvvetleri Komutanı Yüce Divan’da hırsızlıktan mahkûm edilmiştir.

O dönemleri ince siyaset ve diplomasi ile geçirenler arasında Mesut Yılmaz vardır.

Doğruları yanlışlarını yüzlere katlar.

Temel arızaları deseniz, düşündüm şudur diyemedim.

O günlerde siyasetçilerle her yerde yüz yüze gelirdiniz.

Koruma ordularıyla gezmezlerdi.

Herkesle konuşmaya özen gösterirlerdi.

Gazeteciliğin altın yıllarıydı.

Basın dördüncü kuvvetti.

Bir dönem Tayyip Bey’in basın danışmanlığını eden gazeteci dostumuz Ahmet Tezcan, “Dördüncü Kuvvet” adıyla televizyon programları yapardı.

Şimdi böyle bir programı bırakın, basının böyle belirleyici bir gücünden bahsetmek bile komik hale gelmiştir.

Diğer üç güç birleştirilince, her şey tekleşince bunları konuşmak ne kadar da tuhaf geliyor.

Yeni yetişenler ne dediğimi bile maalesef anlayamayacaklar.

O hürriyetin tadını maalesef hiç bilmiyorlar.

Şunu da hiç görmediler, bilmediler: Başbakanlık koridorlarında bakan, başbakan yüksek bürokrat herkese bir adım mesafedeydiler.

Türkiye’nin nasıl bir dönüşüm yaşadığını, geriye gittiği çok şey olduğunu da düşündürmek için bunları ve benzerlerini bilmek lazımdır.

Bugün, siyaset dışı aktörlerin (başta askerler) etkisi de azalmadı.

Başka etki odakları da oluştu.

Cemaatler, tarikat görünüşlü oluşumlar da bugünün büyük derdidir.

Sanırım, Mesut Yılmaz gibi çok okuyan bir siyasetçiyi biraz böyle fikirlerle anmayı düşünmüş olmalıyım.

Güçlü bir siyasetçi gibi görmediğimiz Mesut Yılmaz aslında güçlü bir siyasetçiydi.

En azından bugünden bakınca böyledir.

Temkini içinde cesaret barındırırdı.

Böyle bir karakterdi.

Evladını kaybettikten sonra kendisini toparlayamadığı söylenir.

Yakalandığı kanserde sigara ve evlat acısı galiba başta gelen sebeptir.

Mesut Yılmaz’ın gidişi bana siyasetin dilini de hatırlattı.

Eşi Berna Hanım, tam bir hanımefendidir.

İnönü’nün eşi Mevhibe Hanım, Menderes’in eşi Berrin Hanım, Demirel’in eşi Nazmiye Hanım gibi.

Bunlar eşleriyle büyük insanlardı.

Mesut bey, nezaketi, kibarlığı katiyen elden bırakmazdı.

Devlet adamlığının incelikleri de bu kibarlığın yansımalarıyla pek güzel örneklerdir.

Karşısında genel başkan adayı olarak yarıştığı Işın Çelebi’yi başbakan olunca en yakın çalıştığı Ekonomiden sorumlu bakan yapması önemli örnektir.

Özellikle kibar bir adam bilinirdi.

Sert görünüşü altında böyle bir inceliği vardı.

Zaten siyasetin özel bir dili vardı.

Tavır ve davranışları düşündükçe gözümde büyüyor.

O herkesi hizaya getiren terbiyeyi kaybettik.

Bugün için düşüneceğimiz ve yanacağımız hususlardan biri de budur.

Aziz rûhu şâd olsun!

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!