Devlet, şirket ve millî dava

Devlet, şirket ve millî dava

2300 yıllık devlet geleneğinin sahibi Türk Milleti oldukça sıkıntılı günler yaşıyor. Bu sıkıntılar da her geçen gün katlanarak artmaya devam ediyor.

Gerek askerî gerekse siyasî ittifaklarımızda müttefik olduğumuz ülkeler de dâhil aramızın bozulmadığı bir devlet kalmadı. Dış politika diplomasinin dışına çıkılarak ikili ilişkilerle yürütüldü. Çoğu zaman kayıt dışı olan bu ilişkilerin yansımalarının iç politikada kullanılan hamasetle kapatılmaya çalışılması da işleri iyice çıkmaza soktu. İçerideki hamaset dili uluslararası ilişkilerimizi de etkiledi. Bu döngü içinde bunalmış vaziyetteyiz.

Bu bunalımı artıran yan unsurlar da var. Bunun başta geleni devleti kendi ideolojik doğrultusunda yöneten ve ben yaptım oldu zihniyetinin hâkim olduğu bir devlet anlayışı. Ancak bunlar çok da fazla kamuoyunun önünde gerçekleşmiyor. Ancak sonuçlarının etkileri fark edilince anlaşılır hususlar.

16 Nisan 2017 referandumundan sonra değişen yönetim şekli “Yeni Türkiye” diye açıklanmıştı. Bu devleti de Cumhurbaşkanı Erdoğan,24 Haziran 2018 seçim döneminin son haftasında televizyonlarda, “Yeni dönemde çözüm üreten devlet, sorun çözen devlet, anlayışı ile çalışmalarımızı sürdüreceğiz yeni sistemle bürokrasiyi azaltacağız. Daha hızlı karar alacağız. Patenti bana aittir, bunun için çok eleştiri almışımdır. Bir anonim şirket gibi devleti yönetme kabiliyeti demişimdir.” cümleleriyle açıklamıştı.

Üzerinden daha bir yıl geçmeden çok yoğun bir şekilde tartışılmaya başlandı. Bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisi sistemin revize edilebileceğine dair gelecek teklifler de açık oldukları anlamında konuştu.

 

Millî dava siyasetin gücünü zayıflatır mı?

Bugün yaşananları daha geniş bir açıdan değerlendirmek için AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in şu yazdıklarına da bakmak iyi olacaktır. Sözcü’nün 17 Aralık 2003 tarihli Sabah gazetesinde “Sayısal denge, siyasal çözüm” başlıklı makalesindeki yazdıkları dikkat çekici:

“Devletin siyasal alana belli konularda tek politik seçenek sunması veya siyasetin ‘devlet politikası’ adı altında tek tipçi bir yol izlemesi ise ‘siyasetsizleşme’nin varlığına işaret eder.

Özellikle ‘millî dava’ statüsü kazanmış konularda devlet fikriyatının dar bir alanda tepki verdiği ve siyasetin manevra sahasının geniş olmadığı dünyanın her yerinde geçerli bir olgudur…

…‘devlet politikası’ etiketi altında, farkında olunmadan tek tipçi ve siyasi açıdan kendi içine büzülen bir zemine gerilenir.

Gelişmiş demokrasilerde ise ‘devlet’ bir kurum ve fikriyat olarak ‘siyasal hafızayı’ temsil eder. Tek bir politikanın sembolü değil, konuya ilişkin mümkün politika zincirinin ta kendisidir…”

Ömer Çelik, 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra, o günlerde daha AKP Genel Başkanı olan, Erdoğan’ın Yunanistan’dan başlayan Avrupa gezisinde olan birkaç kişiden birisidir. Dolayısıyla yazdıkları devlet yönetimindeki yaklaşımlar açısından çok büyük önem taşmaktadır.

 

Millî dava nasıl çözülür?

Kıbrıs millî davamızda bugüne kadar yaşananlar, bu düşünceye en güzel örneklerden birisi. Hem orada soydaşlarımıza yapılan soykırım hem de elimizden giden vatan parçası. Aynı zamanda Cumhuriyet döneminde uğruna savaşa girdiğimiz tek dava. Başlangıcından bu yana da onlarca hükümet döneminden geçti ve bugüne geldi.

Kıbrıs meselesinde ilk sinyal 5 Kasım 2002 Salı günü öğleden sonra kendini göstermişti. Bir gün önce yani seçimlerden hemen ertesinde öğleden sonra dönemin Yunanistan Başbakanı Simitis AKP Genel Başkanı Erdoğan’ı arayarak tebrik etti. Elbette böyle bir durum normaldi. Ancak 5 Kasım (2002) Salı günü öğleden sonra Yunanistan’dan “Türkiye’nin, Kıbrıs’ta Belçika modeli teklifine sıcak bakıyoruz” açıklaması geldi.

Bu açıklama devlet açısından çok düşündürücü bir husus. Belçika Modelinin ne olduğu çok da önemli değil. Ancak daha seçim sonuçları kesinleşmeden, TBMM göreve başlayıp hükümet kurulmadan, Hükümete geçip devletin bilgilerini öğrenmeden, kendisinden önce neler olduğunu, hangi gelişmeler yaşandığını öğrenmeden… en önemli millî davamız hakkında kendi fikrini karşı tarafa çözüm olarak teklif etmek, devleti “şirket” gibi yönetme anlayışı ve “Millî dava”ya “mümkün politika” olarak bakmanın en önemli göstergesidir.

Kıbrıs’ta yaşananlar da bu bakış açısının sonucu. Ege’de 2004’ten beri adalarımızın işgali de Doğu Akdeniz’de yaşadıklarımız da.

2018’yılındaki değişiklik de 2002’de başlayan anayasa, yasalar veya teamüllere rağmen şirket gibi devlet yönetme yaklaşımının ete kemiğe bürünmüş hâli. Ama şirket en küçük krizden bile çok etkileniyor, yapısı iyice zayıflamış durumda.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!