Teğmenlerimizin, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” cesaret ve sevinçlerini burunlarından getiren zihniyet ve uygulanan tecziye yöntemi bana, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Kuvayı milliyeyi örgütleyip Millî Mücadele’yi başlatmaları, yaşadıkları sıkıntıları, çektikleri acıları hatırlattı. Bilindiği üzere Mustafa Kemal ve arkadaşları yüzyıllardır eskiyen kimliğimizi yenilemek, işgaldeki ülkemizi kurtarmak için harekete geçince İngilizler Mustafa Kemal ve arkadaşlarını tutuklamaya kalkmışlardı. Biz bu alçak girişimi Mustafa Kemal’in öncülüğünde durdurmuştuk. Öyle ise, Mustafa Kemal’i örnek alan Teğmenlerimize reva görülen bu haksızlık neyin nesi?
Beş teğmenimiz, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” dedikleri, üç subayımız onlara bu fırsatı verdikleri için TSK’dan ihraç edildiler. Teğmenlerin bir suçları daha varmış; kılıç kaldırmak. Bakar mısınız, Mustafa Kemalci olmak suç oldu, sembol kılıç korku yarattı.
Uluslar kendi, kimlikleriyle yaşarlarsa mutlu ve güçlü olurlar. Bir ulusun kimliğini anadili, kültürü, tarihi, soyu, aile yapısı gibi değerleri oluşturur. Kimliğini kaybeden her ulus acı çeker. Türk destanları, Osmanlı tarihi bunun örnekleriyle doludur.
Türkler Müslüman olduktan sonra kimlik kaybına uğradılar, Arap-Acem kimliğine büründüler. Millî bilincini kaybetmeyen içimizdeki yabancılar bunu fırsat bildiler, içimizdeki azınlık ruhlular, “fırsat bu fırsat” dediler, sömürgecilerle iş birliği yaptılar ve Osmanlı Devleti yıkıldı. Kendi yurdumuzda dövüldük, sürüldük.
Türkler için diriliş kaçınılmaz oldu. İçimizden bir Mustafa Kemal çıktı, Millî Mücadele’yi başlattı. Bu mücadele zaferle sonuçlandı; Özgürlük, bağımsızlık, kimlik ve yurdumuzu yeniden kazandık, milletleşme yönünde yol aldık.
Geni bozuklar buna dayanamadılar; bizi Allah ile aldattılar, yabancılarla ortaklık yaptılar. Osmanlı olmaya Türkiye’yi Türksüz bırakmaya kalkıştılar. Bunlara göre “Türk’üm demek ırkçılık” oldu, Atatürk “din düşmanı” ilan edildi. “Laik devlet, yıkılacak elbet” diye bağrıştılar. Atatürkçü subaylarımızı zindanlarda çürüttüler. Oluşturdukları TSK’nın kimi üst rütbelilerine bakın, genç subay evlatlarını yiyorlar.
Bazıları diyor ki: “Teğmenlerin dosyası yargıdan döner.” TSK’nın Atatürkçü kimliği değişirse, Teğmenlerin dosyası dönse ne olur?
Mustafa Kemal, 31 Temmuz 1920 günü Afyonkarahisar’da subaylara bir konuşma yaptı. Dedi ki: “Arkadaşlar! Milletler istiklâllerini hiç kimsenin lütfu atıfetine medyun (borçlu) değildir. Ordunun ruhu zabitandadır.” Teğmenler olayı yaşanınca bu sözler aklıma geldi. Ben bugünden sonra hiç kimsenin lütfuna minnet duymayan zabitan arayacağım.
Ergenekon-Balyoz tertiplerinden sonra milletimiz TSK’nın üst düzey kimi komutanları hakkında bir zaaf görmeye başladı. Bu zaaf umutsuzluğa dönüşmeden TSK’nın beyin takımı nefis muhasebesi yapmalı, bize, “Türk Ordusu” aratmamalıdır.
Teğmenlerimizin, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” cesaret ve sevinçlerini burunlarından getiren zihniyet ve uygulanan tecziye yöntemi bana, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Kuvayı milliyeyi örgütleyip Millî Mücadele’yi başlatmaları, yaşadıkları sıkıntıları, çektikleri acıları hatırlattı. Bilindiği üzere Mustafa Kemal ve arkadaşları yüzyıllardır eskiyen kimliğimizi yenilemek, işgaldeki ülkemizi kurtarmak için harekete geçince İngilizler Mustafa Kemal ve arkadaşlarını tutuklamaya kalkmışlardı. Biz bu alçak girişimi Mustafa Kemal’in öncülüğünde durdurmuştuk. Öyle ise, Mustafa Kemal’i örnek alan Teğmenlerimize reva görülen bu haksızlık neyin nesi?
Ortadoğu ve Türkiye kritik bir süreçten geçerken, Mustafa Kemal korkusu çürük bir düşüncedir. Türk ulusu olarak biz, böylesi depremlerin altında kalmayacağız, daha sağlam malzeme ve yapılanmalarla varlığımızı sürdüreceğiz.