Bugünkü Türkiye’ye baktığımızda; hür doğmuş, uzun süre hür yaşamış insanlardan bir bölümünün asılsız dinî kültürlerle, akıllarını kullanmamasıyla, bir siyasi düşünce yahut ideolojiye körü körüne bağlanmasıyla, baskıcı yöneticilerin zararlarına uğramama hesabıyla, dünyalık ve makam adına esirleştiklerini görürüz.
Hürriyet; insanın baskısız düşünmesi ve yaşaması, düşündüğünü rahatça açıklamasıdır. Esaret; bir harpte tutsak düşmek, kölelik (istenileni yapmaya mecbur kalmak), güç ve otoriteye boyun eğmesidir.
İnsanlar hür doğarlar. İnsan hürse yaşamanın tadı ve anlamı olur. Özgürlükleri kısıtlanmış insan ve uluslar sıkıntılıdırlar, esirlikten kurtulmak için uğraşırlar. Kafesteki bir kuşa, bir kazığa bağlanmış ata bakın, rahat değildir, kıvranır durur. Bir kişi yahut ulus uzun süre esaret hayatı yaşamışsa, esareti normal/doğal görmeye başlar.
Bugünkü Türkiye’ye baktığımızda; hür doğmuş, uzun süre hür yaşamış insanlardan bir bölümünün asılsız dinî kültürlerle, akıllarını kullanmamasıyla, bir siyasi düşünce yahut ideolojiye körü körüne bağlanmasıyla, baskıcı yöneticilerin zararlarına uğramama hesabıyla, dünyalık ve makam adına esirleştiklerini görürüz.
Tarihinde hiç esir yaşamamış ulusumuz, 600 yıllık Osmanlı sultanlığıyla köleliğe alışmaya başladı; sultanların reayası (sürüsü, kölesi) oldu. Cumhuriyet yönetimi ile insani haklarını kazanan ulusumuz, kral ruhlu bazı yöneticilerin tehdit ve zulümleriyle (600 yıllık geleneğin bağlarından tam kurtulamamış olmasının da etkisiyle) esir olmaya başladı. Birkaç örnek vereyim.
“İslam alimi, Diyanet, Üstat, Hazret” denen kişi ve kuruluşlar bize: “Allah’a kul/köle olun” derlerken, bir taraftan da dinî ve siyasi öncülere kul köle olmaya çağırdılar. Bu çağırılarda hala esaret kültürü var. Esaret olgusunun bir nedeni de budur.
Bugünkü Recep Erdoğan’da büyük bir makam, mevki, şöhret, koltuk, buyruk verme, hep iktidarda kalma huyu var. Bu yüzden yenilmek, gitmek istemiyor. “Ben de varım” diyenleri; turpa benzetiyor, korkutuyor, halkı, “ben olmazsam aç kalırsın” gibi sözlerle baskı altına alıyor, hürriyetin yollarını kapatıyor.
Yaşadığımız şu siyasi gelişmelere bakın. Siyasi rakipler hep kıskaçta yahut cezaevlerinde. Adliye binalarının içlerine bile demir korkuluklar girdi. İstanbul’daki gösterilere katılan bir kız çocuğunun bir polis tarafından nasıl yere çarpıldığını gördünüz. Bunu gören diğer gençler korkmazlar, esarete alışmazlar mı?
İki gün önce, “aydın” denen yalaka bir iktidar yandaşı: “Gençler! AKP karşıtı gösterilere katılmayın. Kameraya alınıyorsunuz. İleride işe girmezsiniz” dedi. Şu kölelik ve gençlerimizi köleleştirme terbiyesizliğine bakın. Böyleleri sürekli, yandaş medyada şerefsizlik yapıyor. Korkmayalım, esarete boyun eğmeyelim. Bu günler geçecek, yeni Namık Kemaller çıkacak, yeni Hürriyet Kasideleri yazılacak.
Birkaç özlü ve doğru sözle, düşünce ve kişiliğimizi olgunlaştırmaya çalışalım.
“Kölelik bir milletin fertlerini birbirine düşürür.” (Muhammed İkbal)
“Uyuyan milletler ya ölür ya da köle olarak uyanırlar.” (Mustafa Kemal Atatürk)
“Akıl tarafından yönetilen kimse özgürdür.” (Baruch Spinoza)
Bu sözlerin özlerin ilhamıyla yaşayacağız. Hoşça kalın.