Yusuf Dülger
Yusuf Dülger

Diyanet’in Tarikatlar Raporu-3

Diyanet’in Tarikatlar Raporu-3

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2016 yılında hazırladığı Tarikatlar ve Cemaatler Raporu’ndan:[1]

         “…Şimdiye kadar ülkemizdeki dini oluşumlar son 100 yıldır izlenen din-devlet ilişkilerindeki inişli çıkışlı politikalar ve genellikle devletin dini yapılar üzerinde tahakküm kurma yönündeki eğilimi sebebiyle dini yapıların mağduriyeti çerçevesinde ele alınmaktaydı. Özellikle 1950 öncesi dönemde izlenen din karşıtı katı politikaların ürünü olarak ortaya çıkan cemaatler Türkiye’ye özgü birtakım özellikler taşımaktaydı. Tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla ilgili inkılap kanunlarıyla varlıkları tanınmayan tarikatlar, maruz kaldıkları baskılar sonucu bu dönemlerde faaliyetlerini oldukça gizli bir şekilde sürdürerek çalıştılar. Daha sonra ülkedeki demokratik yumuşamanın yaşandığı yıllardan itibaren bu yapılar, çeşitli dernek, vakıf vb. legal kuruluşlar şeklinde “cemaat” adı verilen bir örgütlenme biçimi geliştirdiler. Bu grupların temel amacı, İslam’ın devlet eliyle ve desteğiyle öğretilmemesi ve hatta yasaklanması sebebiyle İslam eğitiminde oluşan boşluğu doldurmak, toplumun manevi hizmetlerini yürütmek, dine karşı oluşan söylem ve politikaların etkisini kırmak ve en önemlisi de tıpkı Osmanlı döneminde ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında  olduğu gibi devletin tekrar dine karşı olumlu politikalara dönmesini sağlamaktı.” Sayfa: 19-20

 Diyanet, raporunun bu bölümünde özetle diyor ki:

T.C. yüz yıldır dini yapılara zorbalık etti, din karşıtı bir politika izledi, tekke ve zaviyeleri kapattı. 1950’den sonra zorbalık kalktı, Müslümanlar dernek, vakıf ve cemaatler kurarak İslami eğitimde oluşan boşluğu doldurdular.

Bu görüşler üzerinde biraz duralım:

1-T.C. kurulduğu günden beri din düşmanlığı yapmadı. T.C.’inin kurucuları Bozuk Osmanlı düzenini kaldırıp yerine insani ve çağdaş bir rejim koyarlarken Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurdular, bütçemizden Diyanet’e kesintisiz para ayırdılar. Diyanet; Başkan, Müftü, Vaiz ve İmamları ile birlikte hep halkımıza dinini öğretti. Yalanı günah sayan İslam’ın bugünkü temsilcileri bu yalanı söylemeden önce vicdan ve imanlarıyla bir kere olsun baş başa kalmalıydılar, yalanla imanın bir arada olmayacağını düşünmeliydiler.

2-Özellikle Atatürk dönemine, ardından Cumhuriyetli yıllarımıza “dinsiz” suçlaması yapan sözde din temsilcileri söylemese de biz söyleyelim ki: İngiliz, Fransız, İtalyan, Ermeni ve Rumların ülkemizi işgal ettikleri yıllarda yakıp yıktıkları camilerimizi onartan Atatürk’tür. Allah’ın ne dediğini anlamamız için Kuran ve minberde söylenenleri anlamamız için onları Türkçeye çevirten Atatürk’tür. Atatürk, anlaşılsın diye ezanı bile Türkçeleştirme denemesine girdi. Atatürk, medreseler kapatıldıktan sonra, halkımıza dini hizmetleri verecek elemanlar yetiştirmek için 1928-1930’lu yıllarda, 30 kadar 4 yıllık İmam-Hatip Okulu, yüksek düzeyde din bilgini yetiştirmek amacıyla bir İlahiyat Fakültesi açtırmıştır.

3-Atatürk, tekke ve zaviyeleri kapattırdığı için de din adına suçlanır. Tekke ve zaviyeler dindarlık ölçüsü değildir. Dindarlığın ölçüsü Kuran esaslı olmasıdır. Kuran esaslı olmayan tüm dini görünüş ve davranışların İslam, Kuran ve Müslümanlıkla alakası yoktur. Tekke ve zaviyelerdeki dindarlık Kuran esaslı değildir. Bu yüzden tekke ve zaviyeleri “dinin merkezi” görme yerine, dinsizlik/esastan kopma merkezi olarak görmek gerekir. Bu haliyle Diyanet’teki bu kafa Türk halkını dine/İslam’a değil; İslam’ın kötülediği şirk ve cehalete çağırıyor. Demek Tarikatlar raporunu hazırlayan kişiler dini tahsil yapmamış kişilerden daha cahil ve tehlikelidirler.

4-Türkiye’nin 1950 öncesini yerip 1950 sonrasını-örtülü olarak- kısmen öven raporculara hatırlatalım ki: Türkiye dini, siyasi, askeri, kültürel vb. yönleriyle 1950 sonrası öncesine göre geriye ve kötüye gitti. 1950’de iktidar olan parti, bağımsız Türkiye’yi ABD’ye bağımlı hale getirdi. 1950’den sonra sivil ve askeri alandaki alt yapı tesislerimiz elden çıkarıldı, üretimimiz durdu, Amerika kafalı insanlar çoğaldı vs. Ben burada dinimizle ilgili olumsuzluklara değineyim. O yıllarda ABD bize “Köy Enstitülerini kapatın, İmam-Hatip Okulları açın” dedi. Öyle yaptık. Sonra şu oldu: İmam-Hatiplerden yetişmiş kimi zeki ve başarılı din adamları, İmam-Hatip, Yüksek İslam/İlahiyat mezunu akademisyen yahut politikacılar Amerikancı olup çıktı. Bunların kimi ABD’nin Türkiye görevlisi, kimi Ortodoksluk ve Evanjelizmin diyalogçusu oldu. Bazıları da sarık, sakal ve besmele-i şeriflerle Müslüman mahallesinde salyangoz sattı.

5-Burada size, “dindarlık” adına, T.C.’nin 1950 öncesine düşman, 1950 sonrasına kısmen dost olanlara, çoğumuzun bildiği bazı gerçekleri hatırlatayım. Amerika’nın “Yeşil Kuşak” diye bir projesi vardı. Yeşil Kuşak projesinin Türkiye’deki “dindar” elemanları yıllarca bize Batı-Amerika aşkını aşıladılar. “Komünizmle Mücadele” adı altında tellallık yapan “dindarlar” Amerikancı idiler. Amerika’nın 6. Filosu İstanbul’a geldiğinde gemileri kıble edinip namaz kılanların kahir bir ekseriyeti “dindar”, “milliyetçi”, sürekli Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığı yapanlardı. Demek istediğim o ki, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığının arka yüzünde çokça bağımlılık, kölelik, işbirlikçilik, münafıklık, uşaklık, akılsızlık, aptallık var.

6-Size başka açıdan başka örnekler de vereyim. Osmanlı devleti 1914-1918 yılları arasındaki savaştan yenik çıkınca yurdumuz işgal edilmişti. İşgalcilerin başında İngilizler vardı. Mustafa Kemal ve Arkadaşları işgale karşı çıkıp milli bağımsızlık savaşına kalkışınca İngilizler ve Padişah yönetimi Şeyhülislam, meşayıh ve kadılarının ağzıyla Mustafa Kemal Atatürk’ü “din düşmanı” ilan etmişlerdi. O günün zavallı ve karaktersiz Şeyhülislam, meşayih ve kadıları bugün yeniden hortlamış, Atatürk ve eserini dinsizlikle suçluyor. Bu bir rastlantı mı, ihanet ve ahmaklığın güncellenmiş hali mi?

7-Diyanet, Türkiye’de dine karşı olan baskı kalkınca Müslümanlar biraz rahatladılar, kendi dernek ve vakıflarını kurdular, cemaatlerini oluşturdular, İslami açıdan eksik/boş olan bilgi ve eğitimlerini gidermeye başladılar diyor. Bu bir hüsnü kuruntudur, hayaldir, avunmadır, avutmadır. Bu dernek, vakıf ve cemaatlerdeki eğitim ve öğretimin akıl, insanlık ve İslamlık açısından geçerliliği yoktur ve zararlıdırlar. Çünkü buralardaki öğretici, hoca, başkan vs. kişiler birikimsiz ve hurafeciler. Böylelerinin oralarda verdikleri bilgiler-çokça-din dışı, akıl dışı, çağ dışıdır ve Müslümanların birliğini bölmektedir.

8-Buralarda din adına zengin olma, haksız mal elde etme, vergi kaçırma çok. Buralarda üretim değil tüketim var. Görüyor ve duyuyoruz ki, bu dernek, vakıf, cemaat evi gibi yerlerde ahlaksızlık (cinsel taciz) rahat ve çok oluyor. Yani dernek, vakıf, pansiyon gibi özel kurumlar ile oralardaki kişiler-çokça-milletimiz ve Müslümanlar için zararlı hale gelmişlerdir. İnsanlarımızın dün de bugün de ibadet etmek için camilere, çocuklarımız dinlerini öğrenmek için resmi Kuran Kursu, İmam-Hatip ve İlahiyat Fakültelerine gitme hak ve şansları var. Öyle ise Diyanet neden beynimize gizli kapaklı yerleri sokuyor, devletimizin kurucuları ile aramıza fitne-fesat sokuyor? Bunu anlamak zor değil, ön yargısız ve sağlıklı düşünecek olursak bu sorunun cevabını kendi kendimize buluruz.

 

Devamı var

 

[1] Hazırlayan Oktay Yıldırım Diyanet’in Tarikatlar Raporu 2. Basım, Kaynak Yy. İstanbul 2019

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!