Devlet ve ailenin görevlerinden birisi de çocuklarımıza ve gençlerimize iyi eğitim vermektir. Bu görev vicdani olduğu kadar anayasaldır.
Eğitim, beceri kazandırma, geliştirme, olgunlaştırma demektir. Herkes bilir ki insanlar düşünce ve davranışları itibariyle aynı kalmazlar; zamanla yeni beceriler kazanırlar, bilgi ve görgülerini artırırlar. Buna eğitim deniyor.
Bugün Türkiye’de devlet (T.C.) ve birçok aile eğitim görevini yapmıyor.
Eğitim söz konusu olunca biz çokça “eğitim-öğretim” deriz. Eğitimin yanına öğretimi de katarız. Çünkü insan hayatında eğitim ile öğretim birlikte sürer. Bir öğrenci bir taraftan öğrenirken bir taraftan da davranışlarını değiştirir.
Çocuklarımızın ve gençlerimizin eğitim görevi önce anne ve babaların, sonra toplum, devlet ve hatta bütün insanlığındır. İnsanlığı bir kenara bırakalım, devlet ve ailenin eğitim görevine bakalım.
Bireyler ve aileler milleti, millet de devleti oluşturur. Millet olmazsa devlet, devlet olmazsa millet olmaz; ikisi birbirini besler ve yaşatır.
Sağlıklı bir toplum için, devlet çocukları ve gençleri olduğu kadar aile büyüklerini de eğitmeli. Yoksa yeni nesillerin eğitimi eksik kalır.
Büyükler çocukların eğitimini hep devlete havale etmemeliler, sorumluluk üstlenmeliler. “Eğitim işi devletin işidir” anlayışı yaygındır ve eksiktir.
Konuya bir de devlet açısından bakalım.
Devlet; örgütlenmiş, hukukî nitelik kazanmış, ulusunun işlerini üstlenmiş kurumdur. Öyle ise devletimiz (T.C.) eğitimimizi millî kimliğimize uygun olarak yürütecek, herkesi eğitip öğretecek, kötü düşünce ve davranışların doğmasına engel olacak. T. C. bugün bunu yapıyor mu? Toplumda birçok olumsuzluklar var ve bu olumsuzluklar gün geçtikçe artıyor.
Öyle ise devlet eğitim görevini yapmıyor. Sorunun yanıtı bu kadar basit.
Türkiye’de cinayet, gasp, kavga, uyuşturucu gibi hastalıklar artıyor. Aileler dağılıyor, “argo” konuşmalar yayılıyor, “beleş” yaşamalar, çirkin görüntüler, daha neler, neler. Bunlar, ailelerin ve devletin eğitim görevini yapmadığını gösteriyor.
Adam özel aracı ile giderken otobüs duraklarının önünde dur-kalk yapıyor, mal ve can güvenliğini tehlikeye sokuyor. Parklarda, çöp kutuları olduğu halde yerlere ve çimenlerin üzerine çirkin biçimde serpiştirilmiş sığara izmaritleri, yemiş kabukları var.
Belediyeler yaya kaldırımlarının ortalarına levhalar dikmiş geçmekte zorlanıyorsunuz. Belediyeler ana caddelerin bir kanarını paralı otopark yapmış, araç trafiğini zora sokuyor. Sokak, mahalle, köy ve kasabalarımızdaki yeşillikler azalıyor, meyve ağaçları kuruyor.
“Bu yaşayış biçimi iyidir” diyemeyiz. Bu hayat ve görüntüler ilkeldir, ayıptır. Bunu değiştirmek, daha mutlu daha zengin bir hayat sürmek mümkün mü? Mümkün. Nasıl mümkün, ne ile mümkün?
Aileler ve devletin “Eğitilmiş gençler, çalışan insanlar” projesi ile mümkün.İlgililer bunu ciddiye alırlarsa, eğitime ağırlık verirsek, fazla değil, 15-20 yıl içerisinde Türkiye’nin görünüm ve kaderini değiştiririz. Hem pırıl pırıl görünürüz hem çalışan ve üreten bir ulus ve devlet oluruz.
Türk milleti ve T.C. bunu ne ile sağlayacak? Güncelleştirip uygulamaya koyduğu projelerle yapacak. Yeter ki biz ve bizi yönetenlerdeki kafalar tembellik, kör siyaset gibi hastalıklardan uzak olsunlar.
Devletin öğretim görevi yazımda bahsettim; şu an bizim (devlet ve özelin) 400’den fazla uydudan yayın yapan TV kanalımız, 24 saat yayın yapıyor. Sayısız radyo istasyonlarımız, gazete ve dergilerimiz var. Bunların büyük çoğunluğu doğal güzelliklerimizi bozuyorlar, bize ve çocuklarımıza yarayacak bir yayın yapmıyorlar.
Sadece birisinin ne yaptığını özetleyeyim, devlet bankasından sağlanan 750 milyon lira ile el değiştirdi. Yayınlanan kadın programlarında eşlerin birbirlerini nasıl aldattıkları anlatılıyor. Bu programı izlerken insanlığınızı unutursunuz, kazanımlarınızı kaybediyorsunuz.
Sözünü ettiğim basın-yayın organlarında:
Parklarda otururken atıklarımızı nereye nasıl koymamız anlatılarak gösterilse (yahut yazılsa),
Yaya yahut araç trafiğinde yaptığımız yanlışlar görsel ve canlı olarak anlatılsa, “doğrusu şudur” dense,
Bahçelerimizdeki azıcık topraklarımız dahil tüm Türkiye’de topraklarımızdan nasıl yararlanırız konusu videolarla ve canlı uygulamalarla beynimize işlense,
Bir öğrenci sınıfta arkadaşlarına yahut öğretmenlerine karşı nasıl konuşmalı, nasıl davranmalı vb uygulamalı olarak TV kanallarından gösterilse,
Bir öğretmenin öğrencilerine karşı konuşması, giyinişi, derslerini anlatışı “iyi” yahut “kötü” öğretmen modeli olarak öğrencilerimize ve halkımıza tanıtılsa,
Tüm basın ve yayın organlarında, çocuklarımıza ve gençlerimize arkadaş seçiminde nelere dikkat edelim, boş zamanlarımızı nasıl değerlendirelim, …
Bunlara benzeyen her konu durmaksızın anlatılsa güzel olmaz mı?
Bence devlet böylesi, ilkeli ve sürekli bir eğitim seferberliği yaparsa görevini yapmış olur. Bunu yapmayan bir devlet devlet değildir. Çocuklarımızın iyi yetiştirilmelerini hiç düşünmeyen devlet yöneticileri devlet adamı olamazlar. Devlet adamı olamayanlar delilik, şeytanlık yahut münafıklık yaparlar.
Sözünü ettiğim “Devletin eğitim görevi” projesi uygulandığında her şey yüzde yüz iyi olacak mı? Olmayacak, eksiklikler yine olacak ama yanlışlıklar azalacak. Böylesi bir sonuç yetmez mi?
Hasanköy Katliamı:
Konya’nın Hasanköy Mahallesi’nde iki aile 11 yıldır süren tartışma aynı aileden 7 kişinin katliamı ile sonuçlandı. İki üç gündür herkes kendine göre bir yorum yaptı. Ben o tartışmalara girmeyeceğim. Ben bu olayı aile ve devletin eğitim öğretim görevi açısından yorumlayacağım.
Bu iki aile arasında 11 yıldır süren bir geçimsizlik varmış. Önceki yıllarda da kavga etmişler, karakola gitmişler, adliyelik olmuşlar. Yani iki aile arasındaki sıkıntıyı o mahallenin muhtarı ve azaları, o mahallenin okul müdürleri ve imamları, Mahalle Meram İlçesi’ne bağlı olduğu için İlçenin Kaymakamlık ve Emniyeti, Konya’nın valilik ve adliyesi bu husumeti biliyorlar. Biliyorlar ama, olay böylesi bir acıya dönüşmeden devletin hiçbir kurum ve kişisi bu sıkıntıyı çözmek için şimdiye kadar hiç önlem almıyor. Yani tam her yerde olduğu gibi Hasanköy’de yaşayan bu iki ailenin bireyleri de devletin elinden ve güvencesinden mahrum kalıyorlar.
T.C.’nin Meram’da görevli psikolog ve sosyologları bu iki ailenin arasını bulmak için ne yaptılar? Mahalledeki imamlar ve İlçe Müftülüğü bu olayın çözümü için niye bu evlere gitmediler. Diğer kamu görevlileri de öyle. Sizin göreviniz belli kalıplar içinde şekillenip yiyip içmek, devletten maaş alıp emekli olmak mı? Madem böyle bir sorun var, ilgililer hiç değilse iki aileden birisini (Gönül rızası ile) bir başka yere yerleştirip bu faciayı önleyebilirlerdi.
Demek istediğim, T.C. devleti Hasanköy’de vb yerlerde eğitim-öğretim görevini yapmadı.
“Ya devlet başa ya kuzgun leşe” atasözümüz böylesi bir toplumda, böylesi olaylarla haklılık kazanıyor.
Hasanköy faciası bize ders olmalı, devlet eğitim görevini yapmalıdır.