Medya mensupları ve politikacılar iki gündür, bir grup emekli Amiral’in kamuoyuna, yeni askeri yönetmelik ile ilgili yaptığı açıklamayı tartışıyor.
Yeni düzenlemede “irtica” sözcüğü, “çağdaşlık” gibi sözcükler kalkmış. Bunların yerini yuvarlak sözcükler almış. Çok sayıdaki general, “biz bundan endişe duyuyoruz” açıklamasını yapmış.
Sen misin bunu yapan ne darbecilikleri ne bazı mihraklardan emir aldıkları kaldı. Çok ağır suçlanıyorlar.
Üst düzey bürokrat ve politikacılar bu generallere; “Oturun oturduğunuz yerde. Haddini aşmayın. Sizi mahvederiz ha!..” diyorlar. Bazı politikacılar, “Rütbeli sökülsün, maaşları kesilsin” diyor.
Bu gidişle o Amirallerin ağız ve burunları bantlanacak, suları kesilecek, açlıktan ölecekler, hücrelere konacaklar.
Herkesin düşünme ve konuşma hakkı var. Bu Amiraller kibarca söz haklarını kullandılar. Senin-benim söz hakkımız var da bunların yok mu? Üstelik emekliler, çalışmıyorlar.
“Benim iktidarımı eleştiremezsin, benim beğendiğim siyasi yönetime laf edemezsin” mantığı derebeylik, krallık ve padişahlık mantığıdır. Eleştiriden korkmak psikolojik bir marazdır. Eleştiriden korkanlar ruh hastasıdırlar.
Amirallerin açıklamasına çıldıranları dinlerken II. Abdülhamit geldi aklıma. O da bunlar gibiydi; her sözden kuşku duyardı. En basit örneğiyle; kendisinin burnu uzun ve eğri olduğu için zamanının yazarları “burun” kelimesini kullanamazlar, kullananlar takibe uğrardı.
Birkaç gün önce Türkiye’nin sultanlığa doğru adım attığını ima etmiştim. Son gelişme bunu kanıtladı.
Amiralleri en çok eleştirenler medya mensuplarıdır. Bunlara bakıyorum çoğu kişiliksiz, yalaka, yürekleri beş para etmez. Sahiplerinin sesi gibiler, diyorlar ki: “Bu Amiraller baş örtüsü ve din düşmanı. Bir mihraktan işaret alıyorlar.” Ben de diyorum ki: Aynaya bakıp kendinizi görüyorsunuz.
İki sene önce bir duyumumu yazmıştım. Hulusi Akar Genelkurmay Başkanı iken Malatya’da üst düzey komutanlarla bir akşam toplantısı yapmış. Gelen general, subay, kimse, asker selamı vermiş. Akar şu anlamda bir söz söylemiş: “Asker selamı vermeyin. Selamünaleyküm deyin…”
O yazımda: “Selamünaleyküm Hulusi. Bunun aslı var mı, yok mu? Aslı yoksa açıklama yap, iddia asılsızmış diyelim” demiştim. Hala bir açıklama gelmedi. Selama karşı değilim. Ama kışlada asker selamı verilsin. Açıklama gelirse onu da yazacağım. TSK’nin yıpranmasını asla istemem.
Molla kılıklı bir subayın Gülhane’de entari ve sarık ile görev yaptığını, bir Amiralin derviş kılığıyla diz çöküp zavallılaştığını, Astsubay ve Harp okulları yönetmeliğinin irticaya kucak açacağını öğrenince önceki yazımı hatırlattım.
Dün, Garnizon Komutanlıklarının askeri bandoları şehirlerimizde askeri kıyafetlerle yürürler, bayrağımızı yükseltirlerdi. Subaylarımız dün rütbeleriyle aramızda gezerlerdi. Bunlara sevinirdik. Bunlar bugün yok. Yoksa TSK’ne yeni format mı atılıyor, bu yeni formatın sahipleri Atatürk-Cumhuriyet karşıtları mı?
Atatürk ve Cumhuriyet karşıtları her fırsatta kendileri gibi düşünmeyen subay kadrosundan intikam alıyor veya onları dönüştürüyor mu?
Bir süre önce, AKP’nin MKYK üyesi Ayhan Oğan Türkiye’de yeni bir devlet kurulduğu, “buna TSK’dan başlandığını” açıklamıştı.
Bunları birleştirin bakalım önünüze nasıl bir harita çıkacak.
Kendilerini “dindar, demokrat, yerli ve milli” olarak ilan eden bir kesimle, kendini “Kemalist, aydın” diye tanıtan bir kesim bir süredir; “Türkiye’de irtica yok. Müslümanlara baskı var. Bu amirallerin arkasında falan ülke, falan örgüt var. Bu amiraller şimdiye kadar neredeydiler, ne yaptılar” gibi laflarla o insanları belgesiz ve tanıksız yaftalıyorlar. İddialarınızın aslı ve tanıkları varsa ortaya korsunuz, herkes cezasını çeker. Daha böyle bir şey yokken böyle konuşmak papağanlıktır.
Türkiye’nin dincileri 2014’e kadar bir CIA ajanı (F. Gülen ve şebekesi ile) ve ABD güdümlü kimi subaylarla bir oldular; milli devlet ve milli ordumuzu yaraladılar. TSK şimdi yeniden hedefte mi veya “din, dindarlık” gerekçesiyle dönüştürülüyor mu? 18 Mart Çanakkale Zaferimizin yıldönümü nedeniyle TV kanallarının birisinde iki subay Çanakkale savaşlarını anlattı, programcının hatırlatmasına rağmen o iki subayın ağzından Atatürk ile ilgili bir tek cümle çıkmadı. Haydi bunu yorumlayın…
Bana göre dincilerle aynı ağzı kullanan, “Türkiye’de irtica tehlikesi filan yok” diyen “aydın” kesim dincilerin türbanı, çarşafı, takkesi, cübbesi oluyor.
Türkiye’de bir CIA-ABD tehlikesi olduğu kadar bir de İRTİCA-DİNCİ tehlikesi de var. Laikliğe (irtica) aykırı eylemlerin odağı olmaktan hüküm giyen bir siyasi örgütte, Meczup görünümlü, Yunan hayranı, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı bir haini ziyaret eden insanlarda, Ayasofya bahanesiyle Atatürk’e lanet okuyanların zihniyetinde, Ayasofya’dan rejim düşmanlığı yapan kalın boyunlularda irtica tehlikesi olmaz da ne olur?
Türkiye’de, Cumhuriyet’in kurulduğu günden beri bir Ordu/TSK düşmanlığı var. Bunun sebebi, Cumhuriyet’i ilan edenler ve temellendirenlerin çoğu asker ve aydın kişiler olmasıdır.
Cumhuriyet’i kuranlar inançlılardı ama inanç sömürüsü yaptırmamışlardı. Onlar siyasal İslamcıları devre dışı bırakmışlardı. Bu yüzden dünden bugüne tüm dinciler Atatürk ve Cumhuriyet’i sevmediler, sevmeyecekler de.
Cumhuriyetimizi kuranlar ve O kurucunun izinden gidenler ömürlerini savaş meydanlarında geçirirlerken, canlarını verirlerken, eşlerini dul ve kimsesiz, çocuklarını yetim bırakırlarken;
Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı dinciler piknik yaptılar, eşleriyle sefa sürdüler. Onların bugünkü torunlarına bakın, Amerikan dövizleriyle asker kaçakçılığı yapıyorlar.
Şimdi bunlar konuşacak, kahramanlar susacak. Ne kadar utanmazlık bu?
Türk halkı gelişmeleri çok yönlü değerlendirmeden dincilerin ve soldan sağa dönüş yapan sözde aydınların arkasından giderse, varır bir hendeğe düşer.