Prof. Dr. Vahit Türk
Prof. Dr. Vahit Türk
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Yeniden Unutulmasın…

Yeniden Unutulmasın…

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Kaynak makale, Sovyetler Birliği’nin dağılmasını takiben Prof. Dr. Turan Yazgan tarafından Türk cumhuriyetlerinde açılan ve milliyetçi kadroların görev aldığı eğitim kurumlarının tarihini ve yaşadığı zorlukları ele almaktadır. Yazar, bu okulların Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından yeterli desteği görmediğini, hatta anlaşılması güç bir biçimde tehdit olarak algılandığını ve engellendiğini vurgulamaktadır. Metinde, bu eğitim faaliyetlerinin önünün kesilerek FETÖ okullarının önünün açıldığı ve merhum Yazgan’ın dahi FETÖ’nün Türkiye’den aldığı güç kullanılarak havaalanlarından geri çevrildiği iddia edilmektedir. Yazar, FETÖ tehlikesinin belli bir kesim tarafından önceden bilindiğini ancak bu ihanetin boyutunun ancak 15 Temmuz’dan sonra bütün çıplaklığıyla anlaşıldığını ileri sürmektedir. Ayrıca kaynak, yazarın Kazakistan’daki Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi’ndeki tecrübelerini aktarırken, daha sonra bazı fedakâr ülkücü akademisyenlerin sırf kimlikleri nedeniyle görevden alınması gibi devlet içindeki çelişkili uygulamalara yönelik hayal kırıklığını dile getirmektedir. Bu anılar ve değerlendirmeler ışığında metin, ülkenin yakın tarihte yaşadığı en büyük tehlikenin bedelini vatansever insanların ödediği tezini öne sürmektedir.

 

Unutulmasın ve unutanlarca hatırlansın! 1991 yılında Sovyetler Birliği dağılınca Prof. Dr. Turan Yazgan’ın başında bulunduğu Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı hemen işe koyuldu ve Türk Dünyasının pek çok yerinde ilkokuldan üniversiteye kadar uzanan yelpazede eğitim kurumları açtı. Bu okullarda çoğu Ülkü Ocaklarından yetişmiş, bazılarının Ocaklar ile ilgisi olmasa da Türklük sevdalısı olduklarından şüphe olmayan pek çok fedakar insan öğretmenlik yaptı. Bu faaliyetlere devletimizin destek olduğunu söylemek ne yazık ki pek de kolay değil. Anlaşılması güç bir biçimde pek çok noktada engeller çıkarıldığını biliyoruz. FETÖ okullarının önü açılırken Turan Yazgan Hoca’nın açtığı okullar devletimiz tarafından tehdit olarak görüldü. Bunun niçin böyle olduğunu bizler biliyorduk, dilimizin döndüğünce bunların hain olduğunu herkese anlatmaya çalıştık ama nafile! Durum bütün çıplaklığıyla ancak 15 Temmuz’dan sonra açıklığa kavuştu ve birilerinin “Hoca Efendisi” olan iblisin ihaneti anlaşılabildi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu iblisin bağlılarının ihanetinden çok bunları sevimli göstermeye çalışanların gafletinden dolayı kurulduğundan bugüne en büyük tehlikeyi yaşadı ve bu belayı def edebilmek için çok büyük bedeller ödemek zorunda kaldı, halen de ödemeye devam ediyor. Çoğu zeki ve gariban Anadolu çocukları olan bir kuşak, bu ihanet ve gaflet dolayısıyla heba edildi.

Türk ülkelerinde Turan Yazgan tarafından açılan okulların pek çoğu imkansızlıklar yüzünden yaşayamadı, daha doğrusu yaşamasına izin verilmedi. Bu okullar da FETÖ’ye feda edildi. Merhum Turan Hoca’nın kaç kere hava alanlarından döndürüldüğüne tanık olduk. Yani Turan Yazgan’ın, FETÖ’nün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden aldığı gücü kullanmasıyla Kazakistan’a ya da Kırgızistan’a sokulmadığı zamanlar oldu. FETÖ bu gücünü, bağlı olduğu ABD’den ziyade Türkiye Cumhuriyeti’nden aldı. Çünkü Sovyet coğrafyasında ABD gücüyle hiçbir iş yapma imkanı yoktu ama Türkiye’nin gücünü kullanarak pek çok iş yapılabilirdi. Türkiye’yi yönetenler, ülkemizin bölgedeki güç ve etkinliğini FETÖ eliyle ABD’ye teslim etmişlerdi.

Turan Hoca, Kazakistan’da da bazı okullar açmıştı. O zamanki başkent Almatı’da, Kızılorda ve Kentav’da okullar vardı. Bu fakir de 1992 yılının başında Kentav’daki okula öğretmenlik yapmaya gönderildim, ancak orada son derece değerli iki arkadaşımız vardı ve 50 civarındaki çocuğa kısa süre içerisinde çok güzel Türkiye Türkçesi öğretmişler, ayrıca onlarla çok güzel bir bağ kurmuşlardı. Bana orada ihtiyaç yoktu ve beni yeni açılmış olan Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi’ndeki Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne çağırdılar, İstediğimiz zaman İstanbul ile görüşme imkanımız yoktu ve kendimizce değerlendirip çağrıyı kabul ettik. Bu üniversite henüz Türkiye ile ortak üniversite değildi ve ortaklık anlaşması biz orada çalışırken yapıldı. Bu fakire de böylece Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi’nde çalışan Türkiyeli ilk hoca olmak nasip oldu. O sırada Almatı’da bir üniversite bünyesinde kurulan Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne Hoca’nın bir işaretiyle eşini de alıp koşan bir ülkücü arkadaşımız olmuştu. Benim de orada tanıdığım bu arkadaşımız, daha sonra Türkistan’a Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi’ne geçti ve orada yirmi yıl fedakârca görev yaptı. Gel zaman git zaman üniversiteye tayin edilen rektörümsü ile üniversitenin mütevelli heyet başkanının işbirliğiyle bu arkadaşımız tazminatı da ödenmeden üniversiteden atıldı. Bu mütevelli heyet başkanı şimdi Gazi Üniversitesi’nde bir binaya aziz şehidimiz Dursun Önkuzu’nun adını veren kişi…

Bütün bunlara olabilir diyelim… Arkadaşımızın üniversiteden atılmasına gösterilen sebep ülkücü olması, merhum şehidimizin bir binaya adının verilmesine sebep de aynı… Ben bu işin içinden çıkamıyorum, çıkabilen lütfedip anlatırsa sevineceğim…

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.