Yıllardır enflasyon ve dış borç kıskacında kıvranan Türkiye, küresel finans sisteminin sömürüsünden kurtulmak için radikal bir çıkış yolu arıyor. Milli para politikası, varlığa dayalı Türk Lirası ve faizsiz kredi mekanizmalarıyla tam ekonomik bağımsızlık mümkün. Bu devrim, borç tuzağını kırarak üretimi ateşleyecek mi?
Yıllardır kangren haline gelmiş ekonomik sorunlarımızın pençesinde kıvranıyoruz. Bir yanda alım gücümüzü bir gecede eriten fahiş enflasyon, diğer yanda belimizi büken, siyasi bağımsızlığımızı dahi tehdit eder hale gelen dış borç sarmalı. İktidarlar değişiyor, ekonomi bakanları geliyor, gidiyor fakat değişmeyen tek bir şey var: Türk Milleti’nin fedakârlığıyla yaratılan milli servetin, uluslararası bir finans sistemi tarafından sistemli bir şekilde sömürülmesi.
Bize dayatılan reçete hep aynı: “Yapısal reform yapın, kemer sıkın, yabancı yatırımcıyı çekmek için faizleri artırın.” Peki, bu yabancı yatırımcı kimdir? Vatanımıza fabrikalar kurup istihdam yaratmak için mi gelir, yoksa küresel tefecilerin yüksek faizle bir gecede para kazanıp kaçtığı “sıcak para” mıdır? Bu sistem, borcu borçla kapatma ve faizini ödemek için daha fazla borçlanma üzerine kurulu bir esaret düzenidir. Bu düzenin mimarları, bir zamanlar İsa’nın tapınaktan kovduğu para değiştiricilerin modern torunlarıdır. Onlar için para, üretim ve emeğin karşılığı değil, havadan yaratılan ve karşılığında gerçek varlıkları, yani vatan toprağını, fabrikaları, limanları satın aldıkları bir hile aracıdır.
Dünyada bir uyanış var. Adına ister “Yeni Para Devrimi” deyin, ister ekonomik bağımsızlık mücadelesi; milletler, kendilerine dayatılan bu borç-para tuzağını sorgulamaya başlamıştır. Bu uyanışın temelinde yatan gerçek şudur: 1913’te kurulan Federal Rezerv sistemi ve onun küresel uzantıları olan IMF ve B.I.S. gibi kurumlar, devletlerin en kutsal egemenlik haklarından birini, yani kendi parasını basma ve değerini düzenleme yetkisini gasp etmiştir. Para, altın veya gümüş gibi gerçek bir karşılığı olmadan, tamamen borç olarak yaratılan ve adına “itibari para” denilen bir Ponzi şemasına dönüştürülmüştür. Bu sistemde, borcu ödemek için gereken faiz parası asla sisteme sürülmez. Bu, matematiksel olarak iflasa mahkûm, köleleştirmek için tasarlanmış şeytani bir denklemdir.
Türkiye İçin Fırsatlar ve Çıkış Yolu
Bu küresel soygun düzeninin farkına varmak, Türkiye için bir felaket senaryosu değil, tam aksine tarihi bir fırsattır. Bu esaret zincirini kıracak iradeyi ve aklı ortaya koyduğumuz takdirde, önümüzde aydınlık bir yol açılacaktır.
Olumlu Yönler ve Yapılması Gerekenler:
- Tam Egemenlik ve Milli Para Politikası: İlk ve en önemli adım, para basma hakkını, hiçbir uluslararası gücün veya “piyasa” denilen küresel baskı grubunun ipoteği altından kurtarmaktır. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, adındaki “Türkiye” kelimesinin hakkını vermeli, Londra veya New York’taki finans baronlarının değil, yalnızca Türk Milleti’nin çıkarlarına hizmet etmelidir. Abraham Lincoln’ın İç Savaş sırasında küresel bankaların %24-36’lık faiz dayatmasını reddedip kendi borçsuz ve faizsiz “Greenback”lerini basması, bize yol gösteren tarihi bir derstir.
- Varlığa Dayalı, Güçlü Türk Lirası: İtibari paranın spekülasyonlara açık yapısından kurtulmalıyız. Türk Lirası, karşılıksız bir kâğıt parçası olmaktan çıkarılıp, Türkiye’nin gerçek ve stratejik varlıklarına dayalı hale getirilmelidir. Oluşturulacak bir Milli Hükümran Servet Rezervi ile bor madenlerimiz, enerji kaynaklarımız, savunma sanayii ürünlerimiz, tarım potansiyelimiz gibi somut değerler, paramızın teminatı olmalıdır. Paranın değeri, bir avuç spekülatörün iki dudağının arasında değil, milletin sahip olduğu gerçek zenginlikte olacaktır.
- Üretim Ekonomisine Faizsiz Kredi: Mevcut sistemde bankalar, kısmi rezerv sistemiyle havadan yarattıkları parayı yüksek faizle satarak üreticinin ve sanayicinin sırtına biner. Bunun yerine, devletimiz kendi milli bankaları aracılığıyla, tarım, teknoloji, savunma sanayii gibi stratejik sektörlere sıfır veya çok düşük maliyetli, borçsuz para akışı sağlamalıdır. Amaç, bir avuç bankacıyı zengin etmek değil, topyekûn milli kalkınmayı ateşlemektir. Bu sayede hem üretim artar, hem de enflasyonun en büyük sebeplerinden olan finansman maliyeti ortadan kalkar.
Potansiyel Riskler ve Milli Duruş
Elbette, bu yola girmek, küresel finans oligarşisiyle doğrudan bir çatışma anlamına gelecektir. Bizi istikrarsızlaştırmak, para birimimize operasyon çekmek ve “dışlanmış devlet” yaftası vurmak için her yolu deneyeceklerdir. İşte burada milli birlik ve kararlılık devreye girer.
Olumsuz Yönler ve Önlemler:
- Küresel Sistemin Saldırıları: Bu devrime kalkıştığımız anda, kredi derecelendirme kuruluşları notumuzu düşürecek, uluslararası medya karalama kampanyaları başlatacak ve finansal operasyonlar denenecektir. Buna karşı hazırlığımız tam olmalıdır. Sermaye hareketlerinde milli çıkarları gözeten kontrollere geçici olarak başvurmak ve Rusya, Çin, İran gibi bu sistemden rahatsız olan diğer milli devletlerle yeni ticaret ve takas mekanizmaları kurmak bir zorunluluktur.
- Geçiş Sürecinin Yönetimi: Mevcut borç batağından, varlığa dayalı yeni bir sisteme geçiş, büyük bir dikkat ve planlama gerektirir. Mevcut borçların yeniden yapılandırılması ve milli paranın değerinin istikrarlı bir şekilde oturtulması hassas bir süreçtir. Bu süreçte popülist hayallere değil, devlet aklına ve Atatürk’ün “Milli İktisat” ilkesine sadık kalınmalıdır.
Sonuç: Yeni Bir Ekonomik İstiklal Savaşı
Karşımızdaki tablo nettir: Ya küresel tefecilerin bize dayattığı bu modern serflik düzenine boyun eğerek fakirleşmeye ve egemenliğimizi yitirmeye devam edeceğiz ya da kendi göbeğimizi kendimiz keserek tam bağımsız, üreten ve güçlü bir Türkiye’yi yeniden inşa edeceğiz.
Önerilen bu “Yeni Para Devrimi,” bir hayal değil, bir zorunluluktur. Bu, para politikasının kontrolünü yeniden ele alarak, faiz ve borç prangasından kurtulup, kaynaklarımızı beton yerine üretime, ithalat yerine milli sanayiye, bir avuç zengin yerine 85 milyon Türk vatandaşına yönlendirmenin yol haritasıdır.
Bu, bizim yeni İstiklal Savaşımızdır; silahla değil, akılla, iradeyle ve milli şuurla verilecek bir ekonomik bağımsızlık savaşıdır. Zafer, inananların olacaktır. Zafer, Yüce Türk Milleti’nin olacaktır.