Rıza Tahir Yel
Rıza Tahir Yel
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Sarayın Işığı Emeklinin Karanlığını Aydınlatmıyor: Türkiye’nin Ekonomik Karnesi ve İsraf Gerçeği

Sarayın Işığı Emeklinin Karanlığını Aydınlatmıyor: Türkiye’nin Ekonomik Karnesi ve İsraf Gerçeği

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Türkiye’nin bütçe harcamaları, vatandaşın refahından çok lüks makam araçları, özel uçaklar ve saray masraflarına akıtılıyor. Emekli maaşlarına yapılacak iyileştirmeler yerine israfa giden milyarlar, ülkenin geleceğini karartıyor.

Bu köşede bu ülkenin ekonomik karnesini, sosyal vicdanını, siyasi gelgitlerini sorgulayan yazılar kaleme alıyorum. Nice iktidar gelip geçti, nice ekonomik krizler atlatıldı. Ama ilk kez, bir ülkenin tüm kaynaklarının, milletin refahı için değil de, bir zümrenin ihtişamı ve israfı için nasıl hoyratça kullanıldığının bu kadar net bir tablosuyla karşı karşıyayız. 2025 yılının ilk yedi ayına ilişkin kamu harcamaları raporu, maalesef, bu acı tablonun en son delili oldu.

Her yıl aynı hikaye: Bütçe açığı tavan yapar, vergiler artar, zamlar yağmur gibi yağar ama “tasarruf” kelimesi, nedense sadece vatandaşa nasihat olarak kalır. Bu yılki tablo ise bir nasihatin ötesinde, adeta bir tokat gibi yüzümüze çarpıyor. Resmi rakamlar, ne yazık ki, milletin alın terinin nereye harcandığını gösteren bir utanç vesikası niteliğinde.

Milletin alın teri derken, en çok da bu ülkenin kalkınmasına ömrünü adamış, şimdi ise pazar filesini bile dolduramayan emeklilerimizi kastediyorum. Onların sırtından kesilen her bir kuruşun, Saray’ın pırıl pırıl mermerlerine, bakanların lüks makam araçlarına, Cumhurbaşkanlığı filosunun gökyüzünde bıraktığı izlere dönüştüğünü görmek, bir insan olarak içimi acıtıyor.

Yayınlanan ilk yedi aylık bütçe rakamlarına baktığımızda, en çarpıcı artışın Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve bağlı birimlerin harcamalarında olduğunu görüyoruz. Geçmiş yılların zaten şişkin olan bütçeleri bile bu denli büyük bir artışı barındırmıyordu. Külliyenin bakım, onarım, temsil ve ağırlama giderleri, depremzedelerin barınma ihtiyacını karşılayacak harcama kalemlerini bile gölgede bırakıyor. Bu para, neredeyse her gün yeni bir devlet konuğu ağırlanması, yeni törenler düzenlenmesi, bitmek bilmeyen protokol masrafları için akıtılıyor. Anlaşılan o ki, “itibar” denen şey, bu memleketin en pahalı ithalat kalemi haline gelmiş.

İtibardan tasarruf olmaz masalı, artık iyice tadını kaçırdı. Cumhurbaşkanlığı uçak filosunun harcamaları, akıl alır gibi değil. Yetmiyor, bakanlıklar da kendi “hava taksilerini kiralama yarışına girmiş. Türkiye gibi, demiryollarına, yollara, köprüler inşa eden bir ülkenin yöneticileri, her şehre, her ilçeye özel uçakla gitmeyi bir “hak” olarak görüyorlar. Bu kiralama masraflarının maliyetini, düşünün, sadece bir bakanlık değil, onlarca bakanlık bütçesinden ödüyor. Bu parayla Anadolu’nun en ücra köşesindeki okullara teknoloji laboratuvarları kurulabilirdi, hasta taşıyan ambulans sayısı artırılabilirdi.

Gelelim bir diğer utanç kaynağına: Makam araçları. Sayıları hızla artan, zırhlısından, lüksüne, limuzininden en son modeline kadar çeşitlenen bu araç filosu, tam anlamıyla bir savurganlık abidesi. Yeni binalara taşınan her bakanlık, yeni bir araç filosu kuruyor, mevcut makam araçları “eski” olduğu için yenileniyor. Gerekçe hep aynı: “Devletin prestiji.” Hangi prestij? Milyonlarca vatandaşı açlık sınırında yaşarken, yöneticilerinin dört tekerlekli saraylarda gezmesi mi prestij? Bu araçların alım, yakıt, bakım ve şoför giderleri, tek bir kalemde toplanıp açıklansa, belki de bütçedeki en büyük israf kalemi olduğu ortaya çıkacak.

Bu tabloya itiraz eden, kamu harcamalarındaki bu savurganlığı sık sık gündeme taşıyan siyasi figürlerden biri de Ümit Özdağ ve lideri olduğu Zafer Partisi oldu. Bu konuda yazılı, görsel ve sosyal medyada yaptıkları analizler ve paylaşımlar, sadece bir eleştiri değil, aynı zamanda bu gidişata karşı bir duruşun da somutlaşmış hali.

Zafer Partisi’nin bu konudaki duruşu ve parti programı, aslında köşe yazımın satır aralarında gizli olan alternatif bütçe anlayışının bir yansıması niteliğinde. Partinin programında yer alan, kamu harcamalarının azaltılmasına yönelik net maddeler dikkat çekiyor:

  • Makam Araçları İsrafına Son: Parti, kamudaki makam araçlarının sayısının sınırlandırılmasını ve bu araçların bakımı için yapılan fahiş harcamaların kesilmesini öneriyor. “Her bürokrata bir makam aracı” anlayışı yerine, acil durumlar dışında ortak havuz sistemiyle araç tahsisini savunuyorlar.
  • Devletin Temsilinde Tasarruf: Parti programında, kamu binalarının ve protokol masraflarının azaltılmasına yönelik maddeler bulunuyor. Lüks ve gösterişten uzak, sade bir devlet anlayışının esas alınması gerektiği belirtiliyor.
  • Danışman ve Yönetici Sayısının Kısıtlanması: Kamu kurumlarındaki danışman ve üst düzey yönetici sayısının makul seviyelere çekilmesi, bu pozisyonlara ödenen yüksek maaş ve yan haklardan tasarruf edilmesi gerektiğini savunuyorlar.

Bu görüşler, israfın faturasının emeklilere kesildiği bu düzenin sürdürülemez olduğunu gösteriyor. Özdağ ve Zafer Partisi, bu tasarruflardan elde edilecek kaynakların ise “öncelikli” alanlara, yani savunma sanayii, güvenlik güçlerinin donanımı ve en önemlisi de emeklilerin ve dar gelirlilerin yaşam standartlarının iyileştirilmesine aktarılmasını teklif ediyor.

Peki, bu lüks ve şatafatın faturası kime çıkıyor? Elbette, bu ülkenin cefakar emeklilerine. Enflasyonun altında ezilen, faturalarını ödemekte zorlanan, ek iş yapmak zorunda kalan emeklilere… Cumhurbaşkanlığı ve bakanlıkların yedi aylık harcamaları, tüm ülkedeki emeklilere yapılacak zammın çok üzerinde. En basitinden, bu israfın yüzde 10’u bile, emeklilere yapılan maaş artışını en azından enflasyonun üzerine taşıyabilirdi. Eğer bu gereksiz harcamalardan tamamen vazgeçilseydi, emeklilere yapılacak iyileştirmeyle, maaşları en az yüzde 50 oranında artırılabilirdi.

Bu parayla neler yapılabilirdi biliyor musunuz? Sadece gösterişli projeler yerine, Ar-Ge’ye, yeni nesil teknolojilere, tarımda verimliliği artıracak sulama sistemlerine, gençlerin istihdamını sağlayacak KOBİ’lere destek verilebilirdi. Okullarda tekli eğitime geçilebilir, derslik başına düşen öğrenci sayısı Avrupa standartlarına çekilebilir, tüm hastanelerde en modern cihazlar kullanılabilirdi.

Özetle, Türkiye’de 2025’in ilk yedi ayında gerçekleşen kamu harcamaları, ekonomik bir analizden çok, vicdani bir muhasebe gerektiriyor. Bu tablo, siyasetin önceliklerinin, toplumun gerçek ihtiyaçlarından ne kadar koptuğunu gözler önüne seriyor. Lüks makam araçları, özel uçaklar, bitmek bilmeyen törenler ve gösterişli harcamalar, ülkenin en temel sorunlarına çözüm üretecek bütçelerin çarçur edildiğinin bir kanıtıdır.

Eyvallah, devletin itibarı olur. Ama devletin asıl itibarı, yoksullukla mücadele eden vatandaşının yüzünü güldürmek, emeklisinin torunlarına mahcup olmadan bir dondurma alabilmesini sağlamaktır. Bugün sarayların ışığı, emeklilerin karanlığını aydınlatmıyor, aksine daha da koyulaştırıyor. Bu gidişat, bu ülkenin geleceği için hayra alamet değil.

Umarım, bir gün bu gerçekleri görenler, israfı değil, insanı merkeze alan bir bütçe anlayışını benimserler. Aksi takdirde, bu lüks gemi batarken, enkazın altında kalan yine bu milletin kendisi olacaktır.

 

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. Çok doğru tespitler doğru analizler ellerinize sağlık

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.