Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, bu konuya defalarca değindi. “Borcun vergisi olmaz” diyerek, hem kart limitleri hem de komisyonların esnafı ve vatandaşı ezdiğini açıkça söyledi. Partinin programında küçük esnafın korunması ve bankacılıkta tekelleşmenin kırılması gibi maddeler yer alıyor. “Esnafın kanı bankaların kasasına akmaya devam ederse, bu ülke sadece dükkânlarını değil, onurunu da kaybeder” sözü, durumun vahametini ortaya koymaktadır. Bu yangını körükleyen benzin görevi gören banka komisyonlarına karşı çözümler ise aslında basittir.
Türkiye ekonomisinin belkemiği, mahallelerimizin can damarı olan esnaf, son yıllarda adeta görünmez bir mengeneyle sıkıştırılıyor. Bu mengenenin bir kolunda artan maliyetler, vergiler ve düşen alım gücü varken, diğer kolunda ise bankaların doymak bilmez iştahıyla belirlediği kredi kartı komisyonları var. Esnafın “Satmak zorundayım ama sattıkça eriyorum” feryadı, içinde bulundukları bu acımasız döngüyü en net şekilde özetliyor.
Vatandaşın cebinde nakit kalmadığı, harcamaların neredeyse tamamen kredi kartlarına endekslendiği bir ekonomik iklimde, esnaf için kartlı satışı reddetmek bir seçenek değil, ticari bir intihardır. Müşteriyi kaybetmek, dükkânın kapısına kilit vurmakla eşdeğer anlama geliyor. İşte bu mecburiyet, esnafı her işlemde kârından feragat etmeye zorlayan bir sömürü düzeninin kapısını aralıyor.
Bu düzenin adı “modern çağın tefeciliği” olarak anılıyor. Bankalar, yüzde 4’lere varan komisyon oranları ve paranın esnafın hesabına geçmesi için uygulanan 40-45 günlük valörlü süreleriyle, sıfır riskle esnafın alın terinden adeta haraç kesiyor. Düşünün ki, sattığınız malın bedelini 45 gün sonra, o da bir kısmı kesilerek alıyorsunuz. Bu süreçte ne sermayenizi çevirebilir ne de yeni mal alabilirsiniz. Komisyon bedeli, kâr etmeden önce katlanılması gereken, omuzlara binen ağır bir yüke dönüşüyor.
Bu noktada esnafın eli kolu bağlı. “Dünya artık bir köy” gerçeğiyle, bu komisyonu ürün fiyatına yansıtması mümkün değil. Müşteri, akıllı telefonuyla saniyeler içinde fiyat karşılaştırması yapıp en ucuz alternatife yönelebiliyor. Komisyonu fiyata eklemek, müşteriyi anında rakibe kaptırmak anlamına geliyor. Sonuç olarak esnaf, kendi kâr marjından vazgeçerek, rekor üstüne rekor kâr açıklayan bankacılık sistemini finanse etmek zorunda kalıyor. Çoğu zaman, bir satıştan bankanın elde ettiği kâr, o malı satan esnafın kârını aşıyor.
Bu durum, taraflar arasındaki asimetrik güç dengesinin acı bir yansımasıdır. Bir yanda, milyonlarca POS cihazı üzerinden akan her kuruşu hanesine kâr yazan, organize ve güçlü bankalar var. Diğer yanda ise örgütsüz, dağınık ve tek başına pazarlık gücü sıfır olan esnaf bulunuyor. Bir dükkân sahibinin bankanın karşısına geçip “komisyon oranını düşür” demesinin hiçbir hükmü yok. Vatandaş ise kendi geçim derdinde, ödeme kolaylığı olarak gördüğü kartın perde arkasındaki bu sömürüden çoğunlukla habersiz.
Güncel Durum ve Çözüm Arayışları
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), artan şikâyetler üzerine Mal ve Hizmet Tedarikinde Alınabilecek Ücretlere İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ ile üye işyeri komisyon oranlarına bir üst sınır getirmiştir. Bu oran, referans orana eklenen marj ile belirlenmekte ve düzenli olarak güncellenmektedir. Ancak uygulamada, bankaların bu sınırı valör sürelerini uzatarak, ek hizmet bedelleri veya “pass-through” (hesaba geçiş) ücretleri gibi farklı kalemler adı altında aşmaya çalıştığı yönünde şikâyetler devam etmektedir.
Bu noktada, TESK başta olmak üzere tüm esnaf örgütleri aylardır “komisyona tavan sınırı” getirilmesi ve bu sınırın denetlenmesi için seslerini yükseltiyor. Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ gibi siyasi aktörler de “borcun vergisi olmaz” diyerek hem komisyonların hem de kart limitlerinin esnafı ve vatandaşı ezdiğini sıklıkla dile getiriyor. Partinin programında küçük esnafın korunması ve bankacılıkta tekelleşmenin kırılması gibi maddeler yer alıyor.
“Esnafın kanı bankaların kasasına akmaya devam ederse, bu ülke sadece dükkânlarını değil, onurunu da kaybeder” sözü, durumun vahametini ortaya koymaktadır. Bu yangını körükleyen benzin görevi gören banka komisyonlarına karşı çözümler ise aslında basittir:
- Kanuni Üst Sınır: POS komisyon oranlarına, hiçbir ek ücret veya gizli maliyete izin vermeyecek şekilde katı bir kanuni üst sınır getirilmeli ve bu sınır etkin bir şekilde denetlenmelidir.
- Hızlı Tahsilat: Valör süreleri kaldırılmalı, ödemeler en geç 24 saat içinde kesintisiz olarak esnafın hesabına yatırılmalıdır.
- Yerli Sistemi Teşvik: Ülkemizin milli ödeme sistemi olan TROY’un kullanımı, komisyon avantajları ve kamu spotlarıyla teşvik edilmeli, hatta kamu alımlarında ve belirli sektörlerde zorunlu hale getirilmelidir.
- Vergisel Avantaj: Esnafın ödediği komisyon giderlerinin tamamının vergi matrahından düşülmesi sağlanmalıdır.
Bu adımlar atılmazsa, Türkiye ekonomisinin belkemiği sistematik olarak zayıflatılmaya devam edecek ve önümüzdeki yıllarda çok daha fazla “kapanan dükkân” hikâyesi duymamız kaçınılmaz olacaktır. Esnafın “Artık Yeter!” çığlığı, biriken öfkenin ve çaresizliğin yansımasıdır ve bu çığlığa kulak vermek, tüm ülkenin ekonomik geleceği için kritik bir zorunluluktur.