Son olarak C.H.’nin Jandarma’dan ihracının gündeme getirildiğini belirtmiştik. İşte bunun için 19 Eylül Gaziler Günü’nde toplanan İçişleri Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu, C.H.’nin Cumhurbaşkanına hakaret etmediğine kanaat getirerek ihracına gerek görmez, ama kendisine 16 ay rütbe durdurma cezası verir. Niye mi? “Kendisine bu iftirayı attıracak ortamı yarattığı” için!.. Ata’mızın kurtarıp kurduğu ülkemizde neler oluyor, duruşma salonlarında neler konuşuluyor; görüyorsunuz, değil mi?
Atatürkçü bir subayın, Vahdettin için “hain” demesinden sonra başına gelenleri anlatmaya devam edelim.
Önce Yüzbaşı C.H. kim; bunu belirtelim.
2018’de Suriye’deki Zeytin Dalı Harekâtı’nın 41’inci gününde, Keltepe bölgesinde şehit edilen 9 askerimizin naaşlarının teröristlerin eline geçmesini engellemek için tepeye taarruz düzenleyip şehitlerimizin naaşlarını kurtaran ve ardından o tepeye bayrağımızı diken isimdi. Bu kahramanlığından dolayı da dönemin Diyarbakır Bölge Komutanı aracılığıyla Erdoğan’ın takdirlerine mazhar oldu.
Ve dahi o operasyondan sonra Yüzbaşı C.H. ve silah arkadaşlarının Keltepe’de çektirdiği bir fotoğraf, sosyal medyada, “Mehmetçik’ten Afrin’de Atatürk pozu” notuyla paylaşıldı.
Dün 12 Kasım 2021’de Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığı Öğretim Başkanlığı’nda yaşanan olaydan kısaca söz etmiştik. Burada hocalık yapan C.H., dersten sonra öğretmenler odasında iki astsubayla eğitimdeki aksaklık ve eksiklikleri konuşurken, konu Atatürk-Vahdettin tartışmasına döner. C.H., Atatürk’e sahip çıkıp Vahdettin’e “hain” derken muhatabı, Vahdettin’i savunup, “Padişahlara hain diyen haindir.” karşılığını verir ve TSK’yı suçlar. Ardından küfürleşme yaşanır.
Olay idareye intikal eder; ancak C.H.’nin anlatımları olmaksızın tutanak tutulur. C.H.’nin itirazı üzerine, günler sonra ikinci bir tutanak daha tanzim edilir. Her iki tutanakta da sadece bu tartışmadan söz edilir ve disiplin soruşturması başlatılır.
TUTANAĞA GÜNLER SONRA NE EKLENDİ?
Soruşturma sürecinde, nasıl olduysa, bu defa tutanaklara C.H.’nin tartışma sırasında “Cumhurbaşkanına hakaret ettiği” şeklinde bir bölüm eklenir. İddiaya göre, C.H., yaşanan tartışmada şunları söylemiştir:
“Şu an iktidarda olanlar devletin bütün malını özelleştirme ile sattı, satacak başka bir şey bırakmadılar, şimdi ne yapacaklar… Bu devletin başındaki, çocuklarımızın rızkını yandaşlarına peşkeş çekti, Türk Telekom’u yandaşlara 5 milyona sattı, onlar da Araplara 40 milyona sattı, bütün malları böyle sattırdı, çocuklarına 40 tane gemicik aldırdı, Türgev’e devletin parasıyla Amerika’da kocaman bir bina yaptırdı, bu iktidardakilerin hepsi hain… Bunlar değil mi çadır mahkemesini kurarak teröristleri beraat ettiren, bunlar değil mi sınırdan teröristleri geçirerek bayraklarla karşılatan, bunlar değil mi TSK ya FETÖ’cüleri dolduran? Akar’ı şimdi Milli Savunma Bakanı yaptılar, ülkeyi tek kişinin yönetimine bırakırsan olacağı budur… Türkler tarihin hiçbir devrinde yönetimi tek adama bırakmadı, şimdi tek adama bıraktılar, ülkenin durumu her gün kötüye gidiyor.”
İşte bundan sonra C.H. için yepyeni bir süreç başlar. Dört kez görev yeri değiştirilir, aylıktan kesme cezası verilir, açığa alınır. C.H. bu idari işlemlere karşı açtığı 16 iptal davasının 15’ini kazanır, ama nihayetinde Jandarma’dan ihracı gündeme getirilir. Beraberinde de, “Cumhurbaşkanına hakaret” iddiasıyla, hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulur.
SAVCI DA İLK TUTANAKLARDA OLMADIĞINI TESPİT ETTİ
C.H. soruşturmayı yürüten savcıya verdiği ifadede, kesinlikle Erdoğan’a hakaret etmediğini, kendisine iftira atıldığını anlatsa da hakkında iddianame düzenlenir.
Ve bakın Savcı iddianameye ne yazar?
C.H.’nin aleyhine ifade veren dört astsubayın “aynı rütbe ve görevde bulunmaları sebebiyle beyanlarının mesleki dayanışmaya matuf olabileceği” değerlendirmesini yaptıktan sonra, olaydan sonra düzenlenen tutanakta, soruşturmaya konu edilen “Cumhurbaşkanına hakaret” iddia ve isnatlarının yer almadığını, bu hususun da şüphelinin lehine bir delil olduğunu vurgular.
Ancak sonuçta yine de, “şüphelinin Cumhurbaşkanına hakaret suçunu işlediği yönünde hakkında kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil bulunduğu” gerekçesiyle cezalandırılmasını ister.
ASIL SEBEP 10 KASIM ANMASI MI?
Malum; Tuzla Piyade Okulu’nda 10 Kasım’da yaşandığı öne sürülen bir olay günlerdir tartışılıyor. MSB kaynakları, “dezenformasyon” derken “adli ve idari sürecin başlatıldığı” bilgisini veriyor. Dezenformasyon ise neyin ve kimin hakkında adli/idari süreç başlatılır ki? Sözcü’den Saygı Öztürk’ün dün konuştuğu yetkilinin anlatımlarından ise hiçbir şey olmasa da bir şeylerin olduğu sonucu çıkıyor.
TUZLA PİYADE OKULU İLE YÜZBAŞI C.H. NE ALAKA MI?
“Onun başına gelenlerde de bir 10 Kasım anması olayı var da ondan.” deyip geçtiğimiz günlerde hakim karşısına çıkan C.H.’nin savunmasını aktaralım. Önce özetle şunları söyledi:
“Meslek hayatım komando özel harekatta geçti. Bir savaşçının alabileceği tüm görevleri yaptım. Son olarak personel yetiştirmek üzere atamam yapıldı. Burada öğretmenlerin faaliyetleri hakkında bazı uyarılarda bulundum. Atış alanında ciddi sıkıntılar, emniyet tedbirlerinde ihmal olduğunu gördüm. Kursiyerlerin notlarında adaletsizlikler yapıldığını tespit ettim, ama bu olayın üstü kapatıldı. Kendi gruplarını kurmuşlar. Ben onların Türk askeri olduğuna inanmıyorum. O tartışmada kesinlikle siyasi konuşma yapmadım. Keskin nişancı konusundaki sorunlara değinirken meskûn mahal çatışmaları için Suriye’den örnekler verdim. Suriye’deki ortamı sorduklarında da, ‘Biz Suriye’ye gittik, teröristler devletçilik oynamaya başlamış. Keşke bu operasyon 2011’de yapılsaydı.’ dedim. Astsubay, ‘Türkiye’den gidenler terörist değil.’ deyince Atatürk-Vahdettin tartışması başladı. Ben, ‘Vahdettin’e karşı savaşan Atatürk’ün silah arkadaşıyım.’ cevabını verdim. O ise Atatürk’ün darbeci olduğunu söyledi. Kendimi zor tuttum. Vahdettin’in hain olduğunu, ona hain demeyenin Türk Ordusu’nda bulunmaması gerektiğini belirttim. Atatürkçülük, eğitimimizin en başında yer alır. Biz düşmana sığınmayı değil Elmadağ’a gidip savaşmasını öğrendik. Sinirlendim, çıktım. Daha sonra dönüp, ‘Sen Atatürk’e hain mi diyorsun?’ dedim. ‘Evet.’ deyince de sinkaf ettim. Üstüme yürüdü. Böyle biri 29 yıl nasıl sicil aldı?”
Devamında da, “Asıl olay şöyle başladı.” diyerek şunları anlattı:
“Olayın iki gün öncesi 10 Kasım’dı. Sordum; Atatürk’ü anma töreni yapılmadığını söylediler. Tepki gösterip Albaya gittim ve ‘Yabancılar bile anıyor, nasıl olur?’ dedim. İsteksizce, ‘Benim yazmam olmaz, sen WhatsApp’tan yaz.’ cevabını verdi. Ben de WhatsApp’tan yazdım ve anma töreni yapıldı.”
C.H.’nin son sözleri şunlar oldu:
“Buradakiler hep rahat yerlerde görev yapmışlar. 2016’dan sonra sipariş üzerine gelen bir grup olduğunu düşünüyorum. Beni istemediklerini açıkça söylediler. Çünkü atamamı Jandarma Genel Komutanlığı yapmıştı. FETÖ benzeri bir olayla karşı karşıyayım. Aralarında FETÖ’den alınıp, ‘Menzilciyim.’ diyerek kurtulanlar var. Bunlar ortaya çıkınca Disiplin Kurulu devreye girdi. Öyle ciddiler ki, adımı ‘C.Y.’ diye yazmışlar. Ya o grubu korumak istediler veya yanlış yönlendirme oldu.”
Savunmasını bitirdikten sonra hakimin, “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını” isteyip istemediğini sorması üzerine de C.H., “Suç işlemedim. Şerefim ve mesleğim itibarıyla istemiyorum.” dedi.
HAKİMİ ŞAŞIRTAN “GAVS” BİLGİSİ
C.H.’nin avukatı Serdar Öztürk ise, Atatürk-Vahdettin tartışması olayının büyüyeceğinin anlaşılması üzerine Cumhurbaşkanına hakaret iddiasının kurgulandığını belirterek şu iddiaları dillendirdi:
“Burada önemli olan asıl husus; general rütbesindekiler dahil, müvekkilim hakkındaki hukuka aykırı işlemleri tesis eden, bu işlemlerin altında imzası ve parafı olanlar ile bu iftirayı atan personelin herhangi bir şekilde tarikat mensubu olup olmadıklarının ciddiyetle araştırılması ve belirlenmesidir. Zira genç bir subayın hayatının, geçmişte Fetullahçıların uyguladıkları yöntemler uygulanarak karartıldığı ve bu işlemlerin altında imzası bulunan bazı subay ve generallerin belli bir tarikatın mensubu oldukları düşüncesindeyiz. Müvekkilim naif bir savunma yaptı. Ancak biz gerçeği herkesin gözüne sokmak zorundayız. Olay, tarikatçı subay/astsubaylar ile Atatürkçü bir subay arasında gerçekleşmiştir. 10 Kasım’da personeli zorla anma programına çıkarması, bardağı taşıran son damla olmuştur. Hatırlarsanız bir milletvekili, bir Jandarma Tümgeneralin, ‘TSK’da tek bir Atatürkçü bırakmayacağım.’ dediğini açıklamıştı. Bu kişi, Jandarma Genel Komutanlığı Personel Başkanıdır. İşte buradaki olay da Jandarma’daki Menzil personelinin Atatürkçü subayları hazmedememesidir. Ama hesaplaşacağız. Bu ülkede artık birisi canınızı sıktı mı iki katalog suç var: FETÖ’cü veya Cumhurbaşkanına hakaret etti… Cumhurbaşkanına hakaret konusunda geriye dönük sehven tutanak mı tutulur?”
Av. Öztürk şu ilginç bilgileri de verdi:
“Olayın perde gerisini öğrenmek için Ankara’daki Menzil yetkilisini çağırıp konuştum. ‘Gavs’ımızın haberi yoktur. İnceleyelim.’ dedi. Başçavuştan orgenerale kadar tarikat mensuplarının kimler olduğunu yazdırdım. ‘Evet, bu general bizim imamımız.’ dedi.”
Bunun üzerine de şu diyalog yaşandı:
Hakim: “İsim vermiyorsunuz galiba. Sizde mi kalacak?”
Av. Öztürk: “Söylemiyorum, ama bunlar bilinsin. Gavs, seyid geldi.”
Hakim: “Seyidi Peygamber soyundan gelen diye biliyoruz, ama gavs ne?”
Av. Öztürk: “Anlattıklarımızı dinledikçe ağızları açık kaldı, ‘Ya, bir başçavuşun şeyine inanıp gitmişler.’ dediler.”
Av. Öztürk savunmasının sonunda, MİT ve Emniyet Genel Müdürlüğü’ne yazı yazılarak Jandarma Genel Komutanlığı’ndaki “Menzil, Süleymancılar ve Kurtoğlu tarikatlarının yapılanması hakkındaki bilgi ve belgelerin” istenmesini talep etti.
Savcı da şaşırdı
Duruşmada bir başka ilginç olay daha yaşandı.
Hakim, Erdoğan’ın avukatı Hüseyin Aydın’a vekaleten duruşmaya katılan Av. Muhammed Aydın’a diyeceklerini sordu. Av. Aydın, “Şikâyetimiz şimdilik devam ediyor. Tanıklar dinlensin.” demekle yetinince Savcı şöyle tepki gösterdi:
“Şimdilik bana çok ilginç geldi!..”
Savcı’nın, eksik hususların giderilmesi yönünde mütalaa vermesinin ardından da C.H.’nin vareste tutulması kararlaştırılarak duruşma ertelendi.
Son Suçu: “Kendine Niye İftira Attırdın?”
C.H.’nin ilk duruşmasında bunlar oldu, ama Jandarma cephesindeki soruşturmaya ilişkin eklememiz gereken önemli bir not daha var.
Son olarak C.H.’nin Jandarma’dan ihracının gündeme getirildiğini belirtmiştik. İşte bunun için 19 Eylül Gaziler Günü’nde toplanan İçişleri Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu, C.H.’nin Cumhurbaşkanına hakaret etmediğine kanaat getirerek ihracına gerek görmez, ama kendisine 16 ay rütbe durdurma cezası verir.
Niye mi? “Kendisine bu iftirayı attıracak ortamı yarattığı” için!..
Ata’mızın kurtarıp kurduğu ülkemizde neler oluyor, duruşma salonlarında neler konuşuluyor; görüyorsunuz, değil mi?
Evet İçişleri haklı. Sen koca yüzbaşı olacaksın.. menzilci ayak takımına laf ettireceksin. Onları adam sayıp karşına alacak tartisacaksin. Rütbesi bile indirilmeli.
Emeğinize sağlık Münesser hanım. Çok önemli bir çürüme göstergesi.