Öğrendiğimiz kadarıyla Saldıray Berk vefatından önce yaklaşık 1 aydır uyutuluyordu. O bir daha uyanamadı ve doğum gününde son yolculuğuna uğurlandı. Mekânı cennet olsun. Cenaze törenindeki iki çelenk; KUMPASDER ve 28 Şubat kumpas mağdurlarının çelenkleri sadece Saldıray Berk’e yaşatılanların değil yakın tarihimizin, özellikle de TSK’nın başına gelenlerin özeti gibiydi. Yıllardır milletçe gark edildiğimiz derin uykudan uyanmak dileğiyle!..
Erzincan’ın İliç ilçesinde geçen hafta yaşanan maden faciasıyla; düşman askerine gerek olmadan ülkemizin nasıl işgâl edilebildiğini bir kez daha gördük.
İliç faciasının yaşandığı gün bir komutanın ölüm haberi geldi. O komutan, İliç’in işgâlcilere açılmaya başlandığı dönemde 3. Ordu Komutanı olan Orgeneral Saldıray Berk‘ti.
Dönemin Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner; Fetullah Gülen ve İsmailağa cemaatleri hakkında soruşturma başlatırken, bir savcının adı rüşvet iddiasına karışınca altın madenleri işine de el attı.
Dış güçler ve içerideki uzantıları durur mu; milli güçleri tasfiye amacıyla dalga dalga yürütülen Ergenekon kumpasının bir ayağı hemen Erzincan’a uzatıldı ve Cihaner’le birlikte Orgeneral Saldıray Berk de hedefe oturtuldu.
Berk’in hedef alınmasının sebebi tüm kumpaslarla aynıydı; TSK’nın dizaynı…
Nitekim o davada “Efe” kod adıyla gizli tanıklık yapan rüşvetçi savcı Bayram Bozkurt, Berk’in Genelkurmay Başkanlığı’nın önünün kesilmek istendiğini söyledi.
Şu Bayram Bozkurt’a parantez açalım.
Cihaner’in başlattığı rüşvet soruşturmasından kurtulamayacağını anlayınca savcılıktan istifa edip Ankara’da “FETÖ” bağlantılı isimlerle birlikte avukatlık yapmaya başladı. 2011’deki HSYK seçimlerinden sonra da “Gizli Tanık Koruma Kanunu” kapsamında estetik ameliyat olup, Hakan Aslan adını aldı. Ardından bu yeni kimliğiyle Keskin ilçesine savcı olarak atandı. 17/25 Aralık yolsuzluk operasyonuyla AKP-FETÖ ilişkisi bozulunca da meslekten atıldı. Hakkında suç duyurusunda bulunuldu, ama “kaçma şüphesi yok” denilerek adli kontrol şartıyla bırakıldı. Tabii, firar etti. Bu defa yakalama kararı çıkarıldı. Ancak 15 Temmuz’dan sonra İzmir’de saklandığı evde yakalanıp tutuklandı ve itirafçı oldu. Hakkında örgüt üyeliğinden Ankara’da açılan ve 15 yıla kadar hapsi istenen davanın ilk celsesinde yine adli kontrol şartıyla tahliye edildi. İtiraz üzerine yakalama kararı çıktığında ise yine çoktan firar etmişti. 2020’den beri de Almanya’da hayatını yaşıyor.
Bozkurt’un ifadeleri çok tartışıldı. Çünkü gözaltına alındığı günlerde verdiği uzun ifadesinde görevde olan ve iktidar açısından “kritik” çok sayıda isim için “FETÖ”cü dediği, bunun üzerine o ifadenin görmezden gelindiği ve ikinci kez alınan ifadesinde bazı isimlerin çıkarıldığı öne sürüldü.
İlk celsede tahliyesi, göz göre göre firar etmesi?.. Bunun yorumunu İlhan Cihaner ve avukatı Turgut Kazan’a bırakalım. Dediler ki;
“Kritik görevlerde bulunanlar tarafından korunduğunu düşünüyorum… Bunların hepsi korumalı işler… Bayram Bozkurt itirafçı olduğunda öyle isimler verdi, öyle şeyler anlattı ki, o bilgiler şu anda üstü örtülü bekliyor. Açık duruşmada o bilgilerin dile gelmesi göze alınamayacağı için tahliye edildi, şimdi de firar ettirildi.”
ERDOĞAN BERK’İN DE SAVCISI OLMUŞTU
Saldıray Berk’e dönelim.
İktidar ve medyası vefatını görmedi, duymadı!..
İki satır haber yapanlar da Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar’ın taziye mesajı, cenazesine çelenk göndermesi sayesinde hatırladılar. Çünkü anlamışlar ki, İHA’lara sahip çıkanlardan birisi Saldıray Berk’miş!..
Oysa ona Ergenekon kumpası kurulduğunda ve yargılaması başlamadan bir gün evvel sözde bir ses kaydı yayımlandığında neler neler döktürmüşlerdi…
Yok “örgütün lideri Saldıray Berk” imiş… Yok iktidar “Ankara’daki Washington’u lağvettiği” için bunlar darbe yapamıyormuş… Artık yeni Ankara varmış…
Ankara’daki Washington’un lağvedilip edilmediğini 6 yıl sonra 15 Temmuz’da anladık!..
O süreçte iktidarın tavrını da hatırlamamak olmaz.
İddialara göre Berk; bir toplantıda özetle şunları anlatmıştı:
“Türkiye tarihinde hiç olmadığı kadar bir kaosa sürüklenmek üzere biliyorsunuz. Tek ayakta kalan kurum Silahlı Kuvvetler. Silahlı Kuvvetler’e karşı da terör, irtica, kurum dışından yıpratma kampanyası. Burada yargıyı kullanmak, emniyeti kullanmak gibi çok yönlü bir taarruz veya baskı var. Olayları gördünüz… Bu öyle kolay kolay yapılabilecek iş değil… Size söyleyeyim, yarın bugünden kötü olacak. İyiye gitmiyor. Ama en önemli husus, kendi içimizdeki birliği sağlamakta. Esas unsur. Yani Silahlı Kuvvetler’in tek yumruk olması lazım… Silahlı Kuvvetler bu ülkenin direğidir. Yıkılırsa onlar da altında kalacak bu devletin. Yani boşuna uğraşıyorlar. Başımıza gelen işbirlikçiler, onlar devam ediyorlar. Bütün amaçları birbirimize düşürmek. Pısırık ve pasif hale getirmek. ‘Orgenaralin Ergenekon çiftliği’, ‘orgeneralin Ergenekon sergisi’ diyebiliyorlar. Bunlar ellerindekini biriktiriyor, zamanı gelince kullanıyorlar. Şimdi Ergenekon imzasını atmaktan da şeref duyarım.”
İşte bu iddia üzerine dönemin Başbakanı Erdoğan, önce ismini vermeden, hem de davanın başladığı gün Berk’e şöyle tepki gösterdi:
“Konuştuk susturmak istediler, şiir okuduk mahkum ettiler, düşündük dışladılar, siyaset yollarını bize kapatmak istediler, ‘Muhtar bile olamaz.’ diye manşetler attılar. ‘Cumhurbaşkanı seçemezsiniz’, ‘Anayasa’yı değiştiremezsiniz’, çetelerle mücadele edemezsiniz’, ‘Ergenekon sizin neyinize’ dediler. ‘Ergenekon’un altına imza atarız’ diyenler gördü bu ülke…”
Ardından YAŞ toplantısından hemen önce Berk hakkında “kamu görevlisine hakaret” suçlamasıyla suç duyurusunda bulundu.
Akabinde 2010 YAŞ’ında Jandarma Genel Komutanı olması beklenen Berk, 3. Kolordu Komutanlığı’ndan alınıp EDOK Komutanlığı‘na atandı.
Maksat hasıl olsa gerek; iki ay sonra Erdoğan şikâyetini geri çekti, ama sonuçta Berk bu davada 11 ay 20 gün hapis cezasına çarptırıldı.
Berk 1 yıl sonraki YAŞ’ta da “hükümet kanadının rezervi” nedeniyle Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atanmayınca emekli oldu.
Evet, yıllar sonra Erzincan kumpası beraatle sonuçlandı; ama ya bu saldırılarla hedef alınanların yaşadıkları? İşte, Saldıray Berk kanser oldu ve hayatını kaybetti. Ve cenaze törenine ne iktidardan -İlhan Cihaner’i saymazsak- ne de CHP’den tek bir kişi katıldı.
Ya ülkenin başına gelenler? İşte İliç’teki maden faciası… İşte iktidarın ortağı yeni cemaatlerin, tarikatların kurduğu hâkimiyet!..
Bu konuda küçük bir notu kaydedelim.
Sonradan “FETÖ”den tutuklanan Erzincan kumpası davasının savcısı Taner Aksakal, bir duruşmada sanıklardan dönemin Eskişehir İl Jandarma Alay Komutanı Kıdemli Albay Recep Gençoğlu’na şunları sordu:
“Sivil Toplum Örgütleri ve dini gruplara yönelik istihbarat toplama çalışması var mıydı? Bunun hukuki dayanağı nedir?.. Durup dururken bir cemaat hakkında istihbarat toplamak göreviniz midir?”
Bu sorulara ilk cevap veren isim sanıklardan İlhan Cihaner oldu. Anayasa’nın “İnkılap Kanunlarının Korunması” başlıklı 174’üncü maddesini okuyan Cihaner, 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle ilgili yasaya göre de dini oluşumların, sivil toplum olarak değerlendirilemeyeceğini söyledi.
Şimdi bunlar kimin umurunda, kimin değil; sonuçlarını yaşayarak görüyoruz.
Öğrendiğimiz kadarıyla Saldıray Berk vefatından önce yaklaşık 1 aydır uyutuluyordu.
O bir daha uyanamadı ve doğum gününde son yolculuğuna uğurlandı. Mekânı cennet olsun.
Cenaze törenindeki iki çelenk; KUMPASDER ve 28 Şubat kumpas mağdurlarının çelenkleri sadece Saldıray Berk’e yaşatılanların değil yakın tarihimizin, özellikle de TSK’nın başına gelenlerin özeti gibiydi.
Yıllardır milletçe gark edildiğimiz derin uykudan uyanmak dileğiyle!..