Yetkililerin en önemli açıklaması; “İsmailağa camiası devlet tarafından akredite yapılmış bir yapıdır, yani devlet nezdinde güvenilirlik sağlamıştır. Nettir, bunda hiç şüpheniz olmasın.” iddiasıydı. “Devlet tarafından akredite edilmek” mi dediniz? Evet, bir vakitler Fetullah Gülen cemaati de devlet değil, ama AKP nezdinde akrediteydi.Bunun için; MGK’nin Gülen cemaatine ilişkin 2004’te aldığı kararları “yok hükmünde” sayıp “rafa kaldırdılar”… Ne istedilerse verdiler… Onun sonucu da, “FETÖ”nün mirasını sırtlanıp yola devam edenlerin yaptıkları da ortada!.. Demek ki, sorun tarikatlardan evvel devlette… Tabii devlet diye bir şey bırakıldı veya kaldıysa!..
Suç örgütü lideri olduğu iddia edilen Ayhan Bora Kaplan dosyasında ortaya saçılan skandallarla birlikte iktidar cenahı ve medyasından en çok duyduğumuz kelimeler, “FETÖ vari yöntemler… Okuyucular-Yazıcılar… Komplo… Kumpas… Darbe” oldu.
22 yılda az gittiler-uz gittiler de acaba niye bir arpa boyu yol gidemediler?
Yıl 2004; çiçeği burnunda Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin önündeki engelin bürokratik oligarşi olduğunu belirtip, “Bunu aştığımız gün, bu milleti tutana aşk olsun. Tutamazlar, çok hızlı gideriz. Makası kaparız.” dedi.
8 yıl sonra, 2012’de şöyle konuştu:
“Sistem düzgün kurulmamış, sistemde yaşadığımız sıkıntılar var. Düzgün kurulmadığı içindir ki, umulmadık yerde, umulmadık şekilde bakıyorsunuz bürokrasi karşınıza dikiliyor, bürokratik oligarşi karşınıza dikiliyor, umulmadık yerde yargıyla karşı karşıya kalıyorsunuz.”
Yıl 2015; artık Saray’daydı. 7 Haziran – 1 Kasım seçimleri arasındaki döneme işaret ederek önce şunları anlattı:
“Ne oldu o arada? Adeta bürokratik oligarşi, seçilmişe karşı tavır koydu. Niye? ‘Ortada güçlü bir hükümet yok, ne olacağı belli değil, gitti gidiyor.’ havasıyla bakıyorsunuz birçok yerde dirseklerin farklı bir şekilde dönmeye başladığını bizzat ben de gördüm buna şahit oldum. Bu bürokratik oligarşi, ülkelerin felaketidir… Eğer iktidarlar güçlü olmazsa bürokratik oligarşi iktidar olma gayreti içine girer. Ve ülkede her şey adeta durur.”
Ardından da bu çarpıklıkları düzeltmek için yeni anayasa ve başkanlık sistemini istediklerini vurguladı.
İktidar olmalarının üzerinden tamı tamına 19 yıl geçmişti. Nihayet 2021’de, “ülke genelindeki bürokratik oligarşiyi kırdıklarını” müjdeledi!..
“KUKLALARI” KİM SEÇTİ?
Ama o da ne; önce gün grup toplantısında yine “Bürokratik vesayete izin vermeyiz… Kuklayı da kuklacıyı da oyunu kimin yazdığını da çok iyi biliyoruz.” demez mi?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti bürokrasinin yerinde yeller estireli çok olmuşken, kurdukları “Yeni Türkiye”nin bürokratları kimlerdi ki, “vesayet” kurmaya yeltenmişlerdi?.. Örneğin “kukla” olduğunu anladığımız, Bora Kaplan skandalından sorumlu tutulup gözaltına alınan “kumpasçı müdürleri” kimler, hangi özelliklerinden dolayı göreve getirmişti?
BU SORUŞTURMA “SELAMETLİ” OLUR MU?
Burada hemen şunu kaydedelim:
“Kuklaların” evlerinde arama yapıldı, dijitallerine el kondu. Sonra da gözaltına alındılar.
Bunların aramalarını kim yaptırdı? Onları göreve getiren Ankara Emniyet Müdürü Engin Dinç’in emir verdiği polisler…
Peki el konulan dijitalleri ve diğer belgeleri kimler inceleyecek? Yine Dinç’e bağlı polisler…
Diyeceğimiz; Allame-i cihan olsa da “soruşturmanın selameti” açısından evvel emirde Dinç’in görevden alınması gerekmez miydi?!
YARGININ SİYASALLAŞMASI
İktidarın önemli kalemlerinden birisi Bora Kaplan skandalı konusunda dün şunları yazdı:
“Biliyoruz ki… Bu devlete ve millete büyük bedeller ödeten FETÖ, iğrenç metotlarını adeta kötü bir miras gibi ardında bıraktı. Gizli tanıklarla düzmece ifade tutanağı düzenleme, uydurma delil, kapalı devre soruşturma, itibar suikastı, iftira… Az sayıda doğrunun yanına bolca yalan ekleyip, ana dosyayı sulandırıp, gizli ya da ertelenmiş hesabı görme!”
Allah Allah, FETÖ’nün iğrenç metotlarının mirasını kimin göreve getirdikleri sürdürmüş olabilir ki?!.. Ve de hangi cüretle, niçin?!
“Gizli tanıklarla düzmece ifade tutanağı, uydurma delil” vs. sadece polisin mi sorunu? Yargının hiç mi suçu yok?
Yargının en tepesindeki Yargıtay Başkanlığı seçimlerini biliyorsunuz… Tarikatlar, cemaatler, MHP ile paylaşımlar bolca konuşuldu…
Derken dün gece Erdoğan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na, Başkanlık adaylığından çekilen Muhsin Şentürk’ü seçti.
Oysa seçimlerde en çok oyu Şentürk değil Yaşar Şimşek almıştı. Tamam, Erdoğan’ın önüne gelen 5 kişilik listeden birisini atama hakkı var; ama bari şu günlerde Yargıtay üyelerinin tercihine uyulsaydı!..
Ez cümle; Bora Kaplan skandalından ders alınsa, hiç yargının siyasallaştırılması tam gaz sürer miydi?
DEVLETİ KİM KİME “İŞGÂL” ETTİRDİ?
İktidar yazarlarından devam edelim.
Birisi, “Sanki tekrar başa döndük ve yeni bir FETÖ belasıyla karşı karşıyayız.” dedi…
Bir başkası, “FETÖ’nün boşalttığı devlet kadrolarını diğer tarikat/cemaat ve grupların işgâli ile karşı karşıyayız.” tespitini yaptı…
Yeni bir keşif değil, bilinen ve görülen bir tablo. Sorulmayan şu:
22 yıldır aynı iktidar varken, “FETÖ”den sonra diğer tarikat/cemaat ve gruplar devleti nasıl işgâl ediyor?!
Geçtiğimiz 1 Mayıs günü meşhur İsmailağa cemaati yetkilileri, bir grup gazeteciyi ağırlayarak, “medreseleri ve eğitim sistemleri” hakkında bilgi verip, “mali ve siyasi anlamda hiçbir bagajları bulunmadığını”, “devlet içinde herhangi bir yapılanma sürecine girmediklerini”, “Adalet Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı içinde bir örgütlenmeleri olmadığını”, “kıyafetleriyle de, ‘Devlete sızmayız.’ mesajı verdiklerini” anlattılar.
O toplantıya katılan AKP’li yazarlardan bir isim; “Dini, parasal ya da siyasi faaliyetleri tartışılabilir, konuşulabilir, eleştirilebilir; ama bugün İsmailağa gibi, Menzil gibi büyük yapılanmalar… birliğimizi, bütünlüğümüzü, imanımızı, ahlâkımızı ayakta tutuyorlar.” dedikten sonra şunları kaydetti:
“Kemalist tayfa, cemaat ve tarikatların tarihte ve bugün nasıl bir fonksiyona sahip olduklarını göremiyor olabilir ama ‘elin gâvuru’ bunu çoktan fark etti ve uzun zamandır bu yapılanmaları yıpratmak için operasyonlar yapıyor. Bir ABD yapımı olan, ABD’den yönetilen ve var olduğu her yerde ABD çıkarları için çalışan Fetullahçılığın, dini bir yapılanma görüntüsüyle toplumun, milletin imanının, devletin ayarlarıyla nasıl oynadığını hepimiz gördük.”
Ne yaman çelişki!..
Evet, “elin gavuru” cemaat ve tarikatları yıpratmak için operasyonlar yapıyor olabilir; ama bizatihi kendisinin vurguladığı üzere, “FETÖ” örneğindeki gibi, onları pekâla kullandı ve kullanabilir de!..
Yetkililerin en önemli açıklaması; “İsmailağa camiası devlet tarafından akredite yapılmış bir yapıdır, yani devlet nezdinde güvenilirlik sağlamıştır. Nettir, bunda hiç şüpheniz olmasın.” iddiasıydı.
“Devlet tarafından akredite edilmek” mi dediniz?
Evet, bir vakitler Fetullah Gülen cemaati de devlet değil, ama AKP nezdinde akrediteydi.
Bunun için; MGK’nin Gülen cemaatine ilişkin 2004’te aldığı kararları “yok hükmünde” sayıp “rafa kaldırdılar”…
Ne istedilerse verdiler…
Onun sonucu da, “FETÖ”nün mirasını sırtlanıp yola devam edenlerin yaptıkları da ortada!..
Demek ki, sorun tarikatlardan evvel devlette…
Tabii devlet diye bir şey bırakıldı veya kaldıysa!..