Müyesser Yıldız
Müyesser Yıldız

AB’nin Yolu Nereden Geçer?

featured

Erdoğan 11 Temmuz’daki NATO Zirvesi için Litvanya’ya giderken iktidar medyasına göre, Avrupa başkentlerinde gündemi sarsan şu çağrıyı yaptı:

Türkiye’yi AB kapısında 50 yılı aşkın zamandır bekleten ülkelere sesleniyorum; önce gelin Türkiye’nin Avrupa Birliği’nde önünü açın, biz de Finlandiya’nın nasıl önünü açtıysak, İsveç’in de önünü açalım.”

Ardından NATO’ya hitaben, “Biz Türkiye’yiz. Çatladıkapı ülkesi değiliz.” dedi.

Her zamanki gibi, iktidar medyası Erdoğan’ın bu sürpriz çıkışına övgüler yağdırdı. Diğer medya ve muhalefet ise ciddi ciddi, hukuk ve demokrasi standartlarımızı hatırlatıp, “Nasıl olacak?” demeye getirdi.

CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bile konuya aynı pencereden bakıp şu değerlendirmeyi yaptı:

Ben Erdoğan’ın AB’ye girmek istediğini düşünmüyorum. AB’ye girmeniz için gazetecilerin, siyasetçilerin, iş insanlarının, iktidara muhalif diye kimsenin tutuklu olmaması gerekir; Erdoğan bunu göze alamaz. Yargının bağımsız olması gerekir; Erdoğan bağımsız yargı istemez. Ekonominin şeffaf olması gerekir; Erdoğan istemez. Medyanın bağımsız olması gerekir; Erdoğan medyayı bağımsız bırakamaz. AB’ye girmeniz için ülkede çoğulculuk olması gerekir; Erdoğan, çoğulculuğu bırakın en ufak muhalif sese tahammül edemez.”

Sanki Türkiye’de hukuk ve demokrasi AB’nin çok umurundaydı!..

Onların başından beri derdi; “Cumhuriyet nişanı” taktığımız, dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw’ın dillendirdiği üzere, “ayının derisini öldürmeden yüzmek”. Buna şimdi bir de ülkemizin göçmen kampı konumunun korunması eklendi. AKP’ye bakarsanız; onlar ise zaten “Ankara’nın şerrinden Brüksel’in şefaatine” sığınmıştı!.. Yani kazan-kazan durumu ve bu anlayış zaman zaman kesintiye uğrasa da sürüyor.

AB’nin Aklına Karpuz Kabuğu Düşürmek

Erdoğan’ın, “AB’yi sarsan” çağrısına dönersek; NATO’daki görüşmelerden sonra konuyu tüm liderlerle görüştüğünü, “Türkiye’ye yönelik olumlu adımların atılmasını istediğini” söyledi.

Sonuç? Sırtında yumurta küfesi olmayan ABD, “Türkiye’nin AB’ye üye olma arzusunu her zaman desteklediğini ve desteklemeye devam ettiğini, ama üyeliğin Türkiye ile AB üyesi ülkeler arasındaki bir mesele olduğunu” açıkladı. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg de destek verdi.

Ya AB’nin patronları; başta Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel ile Almanya, Fransa, İtalya? Michel, “İlişkilerimizi yeniden canlandırmak için önümüzdeki fırsatları ele aldık.” derken diğerleri diplomatik bir dille reddetti.

Bu tablonun en net yorumu ise Rusya’dan geldi. Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov, Türkiye’nin Avrupa’da istenmediğini kaydedip Ankara’nın bu konuda pembe gözlükler takmaması uyarısında bulundu.

Ama Erdoğan hiç de oralı olmadı. Pazartesi günkü Kabine toplantısından sonra yine pembe tablolar çizip, “[AB’ye tam üyelik sürecine ilişkin]bu hamlelerin müspet neticelerini inşallah yakında göreceğimizi” anlattı. Bu arada aylardır, “KKTC tanınmadan müzakere olmaz.” resti çekmişken, yine “çözümden kaçmamaktan, elini taşın altına koymaktan” söz edip, “Annan Planı’ndaki samimiyetlerini” referans gösterdi.

Tesadüf bu ya; AB liderleri de yaklaşık 1 ay önce yaptıkları zirvede, “Kıbrıs müzakerelerinin yeniden başlatılması” çağrısında bulunmuş, 20 Temmuz’daki AB Dışişleri Bakanları toplantısında da “Kıbrıs ve insan hakları meselelerinde adımlar atılması halinde ilişkilerin geliştirilmesi” kararlaştırılmıştı.

Rum Kesimini Tanımak Zorunda Kalmayalım da

Türkiye’nin AB üyeliği gibi imkânsız bir çağrıyı ciddiye alıp onun üzerinde durmamızın sebebi şu:

Erdoğan, NATO Zirvesi’nde İsveç’in üyeliğine onay verecek olmasının üstünü örtmek için bu konuyu gündeme getirmiş olsa bile, ilk etapta masaya konması planlanan vize serbestisi” ve “Gümrük Birliği’nin güncellenmesi” pazarlıkları sırasında elimizi verip gövdemizi kaptırma ihtimalimiz çok yüksek.

Şöyle ki; müzakereler AB Konseyi’nin Rum kesimi ve Fransa ile birlikte 14 faslı bloke etmesi sonucu kesilmedi mi?

Şimdi nasıl olacak da müzekere yapılacak? En azından Rum kesimi bunlara yine karşı çıkmayacak mı veya karşılığında ne istenecek?

Ne isteneceği belli. Türkiye’nin Rum kesimini tanıması, ilişkilerini normalleştirip NATO’ya ve diğer uluslararası örgütlere üyeliğine onay vermesi!..

Hatırlayalım; 16-17 Aralık 2004’teki AB Zirvesi’nde Türkiye ile müzakerelerin 3 Ekim 2005’te başlaması kararlaştırıldığında ilk şart, Gümrük Birliği ek protokolünün “yeni üyeleri de kapsayacak şekilde” imzalanmasıydı. Kastedilen, elbette ki, “Kıbrıs Cumhuriyeti” dedikleri Rum kesimiydi.

Erdoğan ile Abdullah Gül’ün katıldığı o zirvede ne oldu? Dönemin Devlet Bakanı Beşir Atalay imzasıyla, “Ek protokülü imzalayacağız” taahhüdünde bulunuldu. Ha, muhalefetin tepkisi üzerine iktidar o ek protokolü Meclis onayına getiremedi, o başka.

Ama şimdi, hem ekonomi hem de muhalefet bu haldeyken “güncelleme” adı altında onaya sunulur mu, sunulur. Veya iş Erdoğan’ın bir kararnamesiyle halledilirse ruhumuz bile duymaz!..

Diyeceğimiz; bırakın üyeliği, müzakerelerin açılmasının ilk yolunun Rum kesimini tanımaktan geçtiğini bilmezler mi?

Sadece o mu? AB’nin “Kürt sorunu” ve PKK’ya ilişkin geçmişteki, çoğu yerine getirilmiş olan talepleri bir yana; 2022 Türkiye İlerleme Raporu‘na bakalım, yeter. Kıbrıs dışında ana başlıklarıyla örneğin şunlar da var:

– Doğu Akdeniz’de istikrar için gerilimleri azaltın.

– Yunan kara sularının Ege’de 12 mile genişletmesine karşı alınan savaş nedeni (casus belli) kararını kaldırın.

– Ege’de uçuşları durdurun, Yunan adalarının egemenliğine yönelik tehditte bulunmayın.

– Libya ile yaptığınız anlaşmadan vazgeçin.

– Suriye ve Irak’taki operasyonları durdurun.

– Kamu hizmetlerinin Türkçe dışındaki dillerde de sunulmasına imkân tanıyın.

– Azınlık kuruluşlarına tüzel kişilik verin. Ruhban Okulu’nu açın.

– Zorunlu askerliği kaldırıp vicdani red hakkını tanıyın.

AKP’nin şimdilerde adeta yegâne “kırmızı çizgi” yaptığı “LGBTIQ” bireylerle ilgili taleplerle bitirelim; “Temel haklarını koruyun… Nefret söylemi, karalama kampanyaları, ayırımcılık, sindirme ve şiddet eylemlerinden vazgeçin… Cinsiyet değiştirme hakkına erişimi kolaylaştırın.” deniliyor.

Erdoğan 2004’teki o AB zirvesinin dönüşünde Ankara’da düzenlenen şölende, “Hamdolsun tarihi aldık, başarı halkımızın.” demişti.

19 yıl sonraki bu yeni süreçte de neler alıp vereceğimizi, “hamdolsun”, hep birlikte göreceğiz!..

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!