Mehmet Özkendirci
Mehmet Özkendirci
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Dedemin Makaraları

Dedemin Makaraları

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Çocukluğumun en güzel anları dedemin yatağında sırt üstü yatıp, gözlerimizi tavana dikerek dünya turuna çıktığımız dakikalardı.

Bu doyumsuz zamanlarda bazen Kuzey Kutbuna gider Eskimolarla tanışırdık. Onların buz kalıplardan yaptıkları adına iglo ya da iglu dedikleri evlerinde bir gece geçirirdik. Bu evler yağ lambalarının ve kendi vücut ısılarıyla ısınırmış. Ben yine de çok üşüdüm. Merak edip dedeme sordum neden Eskimo denir bu insanlara diye. Dediğine göre tam bir nedeni bilinmemekle birlikte farklı diller konuştukları içinde olabilirmiş. Burada ağırlığı 700 kiloya varan beyaz kutup ayıları yaşar, sıcak havalarda buz banyosu yaparlarmış.  Sabah sekiz kadar köpeğin çektiği kızağa yaşıtım Shoyo’nun arkasında ona sıkı sıkı tutunup bindim. Uçsuz bucaksız kar ve buz denizinde rüzgâr gibi uçuyorduk. Meğer Burası sahiden buz denizi üzeriymiş. Çok az olan kara parçası yaz gelip havalar ısınınca ortaya çıkarmış. Akşam olmadan geri döndük.

Bir başka gün Okyanuslara dalış yapardık. Meğer karada olduğu gibi denizlerde de ne çok bilmediğimiz görmediğimiz binlerce belki de milyonlarca tür canlılar varmış. Rengarenk desen desen irili ufaklı nice deniz hayvanları varmış. Hepsinin de değişik avlanma korunma yöntemleri varmış. En çok merak ettiğim güneş ışığının ulaşamadığı derinliklere bu canlıların nasıl hareket edebildikleri oldu.  Okyanusun en derin yeri Mariana çukuru yaklaşık 11.000 metreymiş. Yani dünyanın tepesi sayılan 8.850 metreye yakın yükseklikteki Everest tepesinden daha derinmiş. Dedeme göre dünyanın dörtte üçü denizlerle kaplı olmasına karşın dünyadaki içilebilir su oranı ancak yüzde üç kadarmış. Dünyada pek çok insanın bu sudan yararlanamadığını öğrenince bir damla suyun bile değerini daha iyi anladım. Keşke silahlara verilen bu paralar bu sular için harcansaydı dünyada açlık diye bir problem olmaz dedi dedem.

Güney Kutbuna da gittik bir gün. Burada Afrika’nın yarısı kadar kara parçası varmış ve altı ay gece altı ay gündüz olurmuş. Biz gündüz gittiğimiz için o paytak paytak yürüyen hepsi birbirine benzeyen smokinli penguenleri gördük. Beni hayrete düşüren yüzlerce penguenin yavrularını nasıl buldukları. Burası Kuzey Kutbundan daha soğuktu, penguenleri sevemeden ayrıldık.

Soğuk yerlerden sonra dedem’ için ısınsın’ diyerek bugün de İtalya’ya gidelim dedi. Hemen kabul ettim. Meşhur pizza ve makarnaları başkent Roma’da yiyecektik. Uuuf gerçekten nefislermiş. Üzerine de Roma dondurması yemesek olmaz dı. Güzel bir günde bu çizmeyi andıran ülkenin sahillerini gezdik plajına girdik. Tekrar gelmeye sözleştik. Laf aramızda ne zaman Roma’ya gitsek desem dedem beni bir pizzacıya götürür ve dondurma yedirirdi.

Ben yine de en çok haritalarda hiç göremediğim Horono ülkesini merak ederdim. Dedemin anlattıklarını dakikalarca dinlerdim. Ormanı bol göllerle dolu bu ülkede benim birde arkadaşım vardı. Sekaya benim yaşıtım daima güler yüzlü bir kızdı. Onunla en büyük zevkimiz balık kaynayan göllerde ellerimizle balık tutmaktı. Küçük balıkları öpüp tekrar göle atardık. Günlük yiyeceğimizden fazla balık tutmaz bilmediğimiz dillerden şarkılar söyleyerek hoplaya zıplaya bin bir çiçekler arasında evlerine dönerdik. Babası ve annesi de hep gülümseyen kişilerdi. Belli ki açgözlü hayvanlardan bile tehlikeli adına insan denen yaratıklarla hiç tanışmamışlardı. Türkiye’ den sesten hızlı küçük aracımızla getirdiğimiz ürünleri soframızda paylaşırdık her seferinde. Dünyada böylesi insanların olabilmesi dedeme göre insanlık için bir örnek olmalı ve sayılarının hızla artması gerekirmiş.

Ben dedeme gideceğim günleri sabırsızlıkla beklerdim hep. Yıllar sonra öğrendiğime göre dedem belgesellerden izlediği ülkeleri bana hayal dünyamda gezdirirmiş. Belgesellerde bilinmeyen Horono ülkesi yine bana bir mesaj vermek için anlattığı kendi ülkesiymiş.

Dedemin kış günleri en yakın arkadaşları terzi babasının sobayı yakmak için eve getirdiği makaralarmış. Makaraları karşılıklı olarak halı üzerine dizip bir bilye ile maç yaptırırmış. Sonraları takımlar karışmasın diye makaraların bellerini renkli ipliklerle bağlamış. Çocukken sokak aralarında oynadıkları maçlar çok çekişmeli geçer her maç yarım kalırmış. Nedeni bir yaş büyük kardeşiyle, hep kavga etmeleriymiş. Kimseler ayıramaz, hayli kilolu olan annelerini çağırırlarmış. Kadıncağız soluk soluğa gelince ikisi de ayrı yönlere kaçışırmış. Ama annelerinin intikamı (!) gece yatağa girdiklerinde üzerlerine hafiften oturunca başlarmış. Dedem o günleri gülerek anlatırken şöyle derdi. Ben boydan uzadım kardeşim enden uzadı. Gerçekten de dedem ince uzun kardeşi kısa ve kiloluydu…

Böylesi çekişmeli maçlardan sonra dedemin gazeteciliği de başlarmış. Tek sayfalık gazetesinde o günkü maçtaki takım kadrolarına verdikleri yıldızlar, gollerin atılış şemalarını küçük figürlerle çizilirken gol ve yıldız krallığı da sayfasında yer alırmış. Tabi en başta da büyük harflerle onun takımı Kartal Spor ve kardeşinin takımı Şahin Spor. Takım isim ve kadrolarını top onların olduğu için onlar seçermiş. Gazetenin patronu yazarı çizeri her şeyi dedem olduğu için kendine bayağı torpil geçermiş. En çok yıldızları kendi alır en çok golü yine kendi atarmış. Sizce de dünyanın en küçük gazetecisi olmayı dedem hak etmiyor mu?

Dedem sonraki yıllarda hep hayaller kurmuş ve gerçekleşmeleri için yılmadan çalışmış. Bugün seksen yaşlarında hala o makaralı çocuk kadar heyecanlı ve tutkulu. Ona göre dünyadaki tüm buluşlar ve eserlerin ardında hep hayaller var. Hiçbir icat hayalsiz olmaz. Örneğin uçağı ilk yapan kişi bugün uçak yapayım diye işe başlamamıştır. Uçan kuşlardan esinlenmiştir, hayaller kurmuştur ve sonuç alana kadar çalışmıştır. Hayalleri olmayan insanlar sis denizinde kaybolmuş küreksiz sandala benzer derdi dedem.

Aradan yıllar geçti bende hayallerimin peşinden gittim ve çok başarılı bir belgesel ve kısa film yapımcısı oldum. Yaptığım bazı kısa filmler dünya çapında ödüller aldı. Her ödül alışımı dedeme adarım. Bugün salonumda onun yaptığı Horono ülkesinin tablosu var. Tabi tablonun tam ortasında arkadaşım Sekaya ve ben el ele çiçek tarlalarında koşarken…

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.