Ören’in köşe yazısı, Türkiye’deki çeşitli güncel meselelere eleştirel bir bakış açısı sunmaktadır. Yazar, liyakat eksikliği ve yanlış yönetim iddialarını örneklerle destekleyerek, özellikle Tarım ve Orman Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Et ve Süt Kurumu gibi devlet kurumlarındaki uygulamaları sorgulamaktadır. Peygamber Efendimizin mütevazı yaşam tarzıyla günümüzdeki bazı yöneticilerin lüks düşkünlüğünü kıyaslayarak ahlaki bir eleştiri getirilmektedir. Ayrıca, otoyolların kalitesi, memur maaşları, enflasyon, ekonomik politikaların maliyeti ve bunun toplum üzerindeki etkileri gibi konulara da değinilerek genel bir toplumsal çöküş endişesi dile getirilmektedir.
Alemlerin Efendisi Peygamber Efendi’mizin mal varlığı hakkında bilgisi olan var mı? Olsa, bu hırs olur muydu? Çok zor bir soru değil mi. Olayı, bu devrin neresine sığdıracağız… Gerçek İslam’ı yaşamak isteyenlerin malla mülkle ilgileri olabilir mi? Devre uygun, statümüze uygun bir hayat tarzı fevkinde bir şey isteyebilir miyiz? Gerçek İslam’ı benimsemiş biri, hem de Seyhülislam makamındaki biri, TOGG arabayı beğenmeyip, “Bir A..diyi bana çok gördüler” diyebilir mi? Maalesef diyor. Sadece kendi değil, Devleti’nin her kademesinde ufacık bir koltuk ele geçiren her kes de diyor… Çarpıcı bir örnekle olayı bağlayayım… Efendimiz Hazretleri, ailesinin ihtiyaçlarını karşılamak için Yahudi’nin birinden borç aldığı ve zırhını rehin bıraktığı bilinmektedir… Hepinize merhabalar olsun. Türkiye birden büyüktür.
Hani, “Bazı şerler vardır hayır doğurur, bunu sizler bilemezsiniz” düsturu var ya, onun gibi, bilinen liyakatsizlik örnekleri de bazan insanlarda muazzam yaklaşımlar ve örnekler oluşturur, hatta yol gösterir… İşte onlardan biri “Şu okullar olmasa Milli Eğitimi ne güzel yönetirim” diyen liyakatsiz muhteşem bir salata malzemesini bilmeyenimiz yoktur… İşte onun ruhu post-modern biçimde her yere sinmiş vaziyette… Hatırlarsınız, Et ve Süt Kurum’unun (ESK) bir Yöneticisi vardı. Ne demişti. “Kuyruklar çok uzun diye zam yaptık”… Geçtiğimiz yıllarda, ismini unuttuğum, bir başka salata malzemesi ne demişti… “Benzini ucuzlatırsak, yollar arabadan geçilmez”… Bu örnekleri çoğaltmak mümkün ama biz kısa yoldan neticeye gelelim… Mevzu bahis yöneticiler kervanına, Kürt asıllı İngiliz Memoş da katıldı… Memura, İşçiye, emekliye, TÜİK’e emirle ilan ettirilen enflasyonun bile çok çok altında zam veren sistem, kimse bir şey alamaz ise enflasyonun düşeceğini hesaplıyor… Anladınız mı şimdi. Esasında o Milli Eğitim Bakanımız, kendinden sonraki bütün yöneticilere örnek olmuş, ilham kaynağı olmuş… Tıpkı, girdi fiyatları arttırılarak tarımın bitirilmesi, tıpkı, ormanların yakılarak, bitirilmesi gibi. O zaman ne güzel yönetilir Tarım ve Orman Bakanlığı…
Temmuz-Ağustos sıcak dönemlerdeki, Ilgaz – Kastamonu ikamet sezonunu bitirdik. Kayınvalideyi, İstanbul’a bırakıp Datça’ya gitmek için yollara düştük. TEM Otoyolunun feci halini bir daha yaşadım. Her taraf yama dolu. Yol sık sık asfalt çalışmaları yüzünden tek şeride düşüyor. Bu da muazzam kuyruklar ve zaman kaybı demek. Yıllar önce bir arkadaşım demişti. Bu durumun onda biri Avrupa’daki bir otoyolda olsa, gişeler devre dışı kalıyormuş, çünkü, yolu, oto yolluktan çıkmış kabul ediyorlarmış… Her neyse, ora Avrupa bura Türkiye… Otoyolu daha uzun süre işgal ettiniz diye sizlerden ilave ücret almadıklarına şükredin… Almanya’ya gittiğimde, otoyolların, Hitler Döneminde yapıldığını, şu ana kadar da herhangi bir tamirat, tadilat yapılmadığını söylemişlerdi… Düşündüm… Her yama her çökme, malzemeden çalma demek oluyor… Altının malzemesini uygun yükseklikte döşer, asfaltı da kaliteli ve hesaplanan kadar serersen, asla tamir ihtiyacı oluşmaz… Tam tersi işlemde, Londra’daki mülklere malzeme olur…
Hani bir laf vardır, “Ayranımız yok içmeye, faytonla gideriz hamama” derler ya durum ondan da beter. Memura, İşçiye, Emekliye verecek kuruşumuz yok ama, siyasal ikbalimiz için paramız çok, hatta çok bile değil sınırsız… Ekrem İmamoğlu’nu, elimine operasyonlarının, Millet’imiz maliyeti 150 milyar $ ı aşmış durumda… Bir de KKM’ler var. Artık yeni mevduat açılmıyor ama şu an ki zarar toplamda, 2.5 Trilyon lirayı aşmış halde. Peki bu paraları biz nereden tedarik ediyoruz… Londra Banker’lerinden, yüksek faizle. Kim ödüyor faizleri, tabi ki vergi mükellefleri yani bizler…
Ekonominin çökmesi demek, ahlakın çökmesi demektir sağlığın çökmesi demektir. Son zamanlarda hiç dikkatinizi çekti mi. Sokaklar, kendi kendine konuşan, acayip hareketler yapan insanlarla doldu. Eskiye nazaran sayıları da epeyce arttı. Allah sonumuzu hayreylesin, aklımıza mukayyet olsun İnşallah.
Her zamanki gibi sizleri Allah’a emanet ediyorum. Hosça kalınız…