Ağustosun tam ortasındayız. Eskiler, “Esas15 Temmuz-15 Ağustos arası Yaz’dır” derler. Memleketim, Urfa‘da ise, bugün için “Kuyruk doğdu” derler. Ne anlama geldiğini ve hikayesini bilmiyorum ama, bu tarihten sonra sıcakların yavaş yavaş azalarak bizi, hüznün, kurtarılmış bölgesine Sonbahara doğru sürükleyeceğini biliyorum… Merhabalar Efendim. Hepinize, Merhabalar. Her gün çığ gibi büyüyen, Sınıf arkadaşlarımdan, Can Dostlarıma kadar herkese kucaklar dolusu Merhabalar…
Malûm, günlük konular o kadar çok ki onun için takip etmek yerine aklımıza iz bırakanlara bakmak gereği hissediyorum… Kurban işini unutamıyorum… Yurt içi dururken; niye, mantar gibi biten iyilik (!!!) derneklerinin yurt dışına yönlendiklerinin ilk bilgilerine ulaştım… Bir Afrika Ülkesinde ortalama maaşların 10-15 $ seviyesinde, bir koyununda 9-10 dolara karşılık gelen ücretinin olduğunu öğrendim… Yani, Türk parasıyla 60 TL civarında… Peki vatandaştan ne alınıyor… En az 600 TL… Anladınız mı “Yurt dışındaki kardeşlerimize yardım yarışını“… Edindiğim istihbaratlara göre de eğer kurbanınız kesiliyorsa, öpün başınıza koyun… Sanal ortamlardaki işlemlerden öteye geçmeyenler var… Bu durumda, siz, Müslüman Kardeşinize yardım niyetiyle yola çıkıyorsunuz, Allah’ın emri gereği onun rızası için, bir miktar para ödeyip vekâlet veriyorsunuz, buradaki sahtekâr, düzenbaz, ve art niyetliler paralarınızı “Cebellezine, İndira Gandi” yapıyorlar…
Eskiden, hesap kitap gereğiydi. Bayram’ın birinci günü veya ikinci günü kurban alırdık. Nerdeyse yarı yarıya ucuz olurdu. Mal Sahibi, hayvanları tekrar yükleyip, Erzurum’a veya Kars’a götürmek istemezdi. Bu ona pahalıya gelirdi. Onun içinde ucuza satar elden çıkarırdı… Buna benzer olaylar, çağdaş değişimlerle gene oluşmuş… “Bayram oldu, böyle oldu. Son iki kurbanım, Abi, Tanzanya’da, kasap elinde bıçak bekliyor. Son dakika indirimi. Ver 300’ü kap sevabı” türü olaylarında olduğu bilgileri geliyor… Dedim ya seneye bende bu sevap (!!!) işine gireceğim. Bir taşa kaç kuş hesap edin…
Bugün maytap günüm. Devam edelim mi ne dersiniz. Kalem benim elimde, klavyede karşımda, ne diyeceksiniz ki, eliniz mahkûm…
Corona tabanlı iki üç tespit ama maytap normunda…
İnanamadım ama, resmi ilan afalladım kaldım… “Coronadan en iyi korunma yolu, ona yakalanmamaktır” diyor… O zaman problem yok. Millet olarak karar alalım, bu iş olsun bitsin. Ben öncülük yapıyorum. Huzurlarınızda karar alıyorum. Bu namussuza yakalanmayacağım… Bu mantıkla gidersek birçok belayı da başlamadan bertaraf edebiliriz. Mesela, motorlu taşıtlara binmeme kararı alıyorum… Hadi bakalım, Azrail. Canımı trafik kazasından alabiliyorsan al da görelim… Biz, O değerli MEB’ımızın kıymetini bilememişiz. Hazret ne demiş… “Şu okullar olmasa Maarif’i ne güzel idare ederim” diye. Haksız mı yani…
Gelelim, “Maske İşine” neredeyse başlı başına bir sektör. Üretimi, pazarlaması, propogandası ve modası var… Kapalı gişe çalışan üretimin en ufak bir pazar sıkıntısı yok. Yurt dışı satışlar da, sanki Devletin o ülkelere hibesi gibi sunuluyor. Anlayacağınız, Ekonomi ve siyasetin “Kazan kazan” ortaklığı… Ama en önemli konu iç tüketimin getirdiği moda rüzgârı. Beyaz, Siyah, lacivertten sonra, kreasyonlara kırmızı olanlarda dahil oldu… Bu konuda neredeyse “Fan Club“ler kurulmak üzere. Altyapı aşağı yukarı tamamlandı, tamamlanacak…Taşıma şekillerinin verdiği mesajlarda oluşmak üzere… Erkeklerde, pazu ve dirsek tercih edilirken, bayanlarda, el bilekleri rağbet görmekte…Çene altı, boyunda taşımak, klasik usul olarak her kesimin halâ ilgi odağı… Ayak bileklerinin birine zincir takanlar, ikinci ayak için taşıma pratiği arayışı içindeler… Tesettür kesimi, peçeyi çağrıştırır tasarımlar peşinde… Her ne olursa olsun tek olmaz “normal kullanım” olarak karşımıza çıkıyor… Sektör, çok büyük potansiyeli olmasına rağmen tedirgin… Aşı çalışmaları yakından takip ediliyor… ” “Bulundu” lafı her şeyi ters yüz edebilir. Bütün stoklar ve beklentiler bir anda yerle yeksan olabilir… Bir de maske sistemin can simidi… Biliyorsunuz bir ara Dünya bizi alkışlıyordu. Dünya’da bu olaydan kimsenin haberi olmamasına rağmen, Sağlık Bakanımız, kısmi iyileşmeleri, her Bakanın yaptığı gibi CB’ye bağlamış ve teşekkürünü çekmişti. Gel gör ki o, vazifenin hemen ardından sayılar füze gibi fırlamıştı… Şimdi nasıl kıvırtılacak merakla bekliyorum. Elimizde bir tek maske var. Bana kalırsa, takılmaması üzerine mazeretler bina edilecek… Polis aldığı talimat gereği sadece maske ile ilgileniyor… Bir de bazı bedbahtlar; sayının 1000 psikolojik sınırına dayanma tarihinden, yani 2 Ağustostan 7-10 gün geriye gidip, Ayasofya’nın açılışına ne zaman ulaşırlar, hakikaten merakla bekliyorum…Yoksa; asker uğurlamalarında ki 40-50 kişiye laf edersiniz, yüzbinlerin toplanmasına toplu namaz kılmasına nasıl seyirci kalırsınız dediler mi bilemiyorum, tatilde olduğum için matbuatı takip edemiyorum. Gerçi onları, sahiller ve maske üzerinden püskürtürüz, merak etmeyin…
Hatırlarsanız, Sizlere, NATO’nun Baltık projesine uyguladığımız VETO’yu nasıl kaldırdığımızı teferruatlarıyla anlatmıştım… Artık YPG-PKK’yı tanımış bile olabileceğimizden uzun uzun bahsetmiştik… İşte , ilk gelişme geçen hafta yaşandı… Bir ABD Şirketi bu itlerle petrol anlaşması yaptı… Bizimkiler viyaklıyor. “Bu teröre finansman sağlamaktır” diye. İyi de o zaman terör şartını niye geri çektin… Hem yolu açacaksın hem de vızırdayacaksın, kedilerin yaptığı gibi… Bu başlangıç. Daha başımıza ne işler açılacak meçhul… Sen 10 tane F-16 kaldırıp 3 terörist etkisiz hale getirdim diye, yere göğe sığmamaya kalkacaksın… ABD 80.000 kişilik bir kuvvet oluşturacak ve hepsini eğitecek… Sen, TV’lere malzeme yapacaksın. Efendim, 3 kaleş 100 mermi ve yaşam malzemesi ele geçirdik diye…Sonrada ABD’ye sitem et on binlerce TIR malzeme yolladı diye… Bölücü Örgütte çözülme devam ediyor diye zavallı iki kişiyi afişe edeceksin falan… Bir de enteresan bir komiklik var… Tarihin gelmiş geçmiş en Soylu Bakanı telefon operatörü oldu. Nerede bir birlik ziyaret etse, Ağasını arıyor, her seferinde de boş vaktine denk getiriyor ve Askerlerle konuşturuyor. Ne hikmetse her seferinde de kamera hazır oluyor da değerli RTE’mizin o babacan konuşmalarına şahit olabiliyoruz.
Aldık başımızı gidiyoruz. Birisi de çıkıp “Dur” demiyor… Peki ne olacak şimdi… Açıp, genç ama tecrübeli Kimya Mühendisi Süha‘ya sorayım desem, bu saatte hayır dua almayacağım kesin… Tek çare kalıyor, veda etmek. Hepiniz Allah’a emanet olun. Hosça kalınız…