Her gün biteviye aynı şeyleri yapıyoruz… Sabah kalkıyoruz. Elimizi yüzümüzü yıkıyoruz. Kahvaltı , işe gitme , eve dönüş , tv seyretmek , uyumak vs vs… Farkında mısınız , bu gün değişik bir şeyler yapalım dediklerimiz bile , daha az yaptığımız şeylerin tekrarı değil mi…
Netice , diyen sevgili okurlarım netice yok. Bizler sürekli tekrarlanan hayatları sürdürmeye devam edeceğiz. Tıpkı bu günkü yazımız gibi , kiminizin güzel bularak , kiminizin kızarak okuduğu gibi… Her neyse hepinize Merhabalar…
Biraz empati yapalım mı. Konuyu siyaset dışı düşünün. Bir usta ile muhatapsınız. Evinizin bir işini , kendisini tercih ederseniz , 8-9 günde bitiririm diyor… Ama iş 20 günde tamamlanmıyor. Niye diye sorduğunuzda , kendisine 30 gün daha süre verirseniz , mükemmel şekilde ortaya çıkaracağını söylüyor…
Bu usta ile ilişkinizi kestikten sonra , O’ nu bir daha eve sokar mısınız… Hep bir ağızdan “Sokmam ” dediğinizi duyuyorum. Peki bu olayı siyasete tahvil edecek olursak , önümüze ne gibi bir durum çıkıyor… İsmi önemli değil , bir kabiliyet fukarası , ” Bu kardeşinize verin…. ” diyor. Sizlerde gül hatırını kırmayıp , tamam diyorsunuz ama yirmi yılda gelinen nokta felaketinde ötesinde… Kardeşiniz bunla kalmıyor. Bu seferde 2023 vizyonunu terkedip 2053 vizyonuna evriliyor Yani bir 30 yılcık daha istiyor. Bu durumda benim aklıma , ABB Başkan adayı Hasseki kardeşimiz geldi…
Geçenlerde gazete haberi olarak okudum. Ankara-İstanbul arasını 80 dakikaya düşürecek yeni bir süper hızlı tren projesi gündeme alınmış. Her ne hikmetse bu tip işler seçim yaklaştıkça mebzûl miktarda artıyor… Madalyonun diğer tarafına bakalım mı. Şu an bitmiş gibi görünen , yıllardır faaliyette olan hat bile , henüz tamamlanamadı. İşin en önemli ve süreyi kısaltacak tünelinin akıbeti belli değil. Çağdaş Ülke’ lerde bu durumda hat faaliyeti yapılmaz. Ne zamanki tam biter , O zaman açılır. Kimsenin fazla farkında olmadığı başka bir hat ise , akıbeti meçhul ne olduğu belirsiz bir vaziyette bekliyor. Yıllar önce bitirileceği söylenen Ankara-İzmir Hızlı tren hattından en ufak bir ses seda yok… Hal böyle iken , tamda seçim öncesi ” Ecek , acak ” durumuna uygun Yeni projeye nasıl sıcak bakalım…
Olay sadece hızlı tren projesiyle sınırlı değil ki. Her konu böyle. Mesela TOKİ nin yapacağı projelerde olduğu gibi… Bu güzide kurumumuz , sanki önceden başladığı daha ufak ölçekli projelerden , alnının akıyla çıktı da , milyonların girdiği son işi nasıl kotaracak…
Birde Ay meselesi var… Hani eskiden derlerdi ya , eller gider Ay’ a , biz gideriz yaya… Benim kızım , NASA’ nın , Mars’ a yerleşim projesinde çalışıyor… Bu da şunu gösteriyor. Olay bir kademe yükselmiş. Ay’ a gidenler , Mars’ a gitmeye , yaya olanlarda Ay’ a gitmeye uğraşıyor. Gerçi biz hala yaya konumumuzu muhafaza ediyoruz. Bir ara Millet’ i gaza getirmek için , önce sert sonra yumuşak gidişlerden bahsedildi ama , şu an konuşulmuyor bile… Garibim Ay , orada. Her gün şaşkın şaşkın bakıyor , acaba bu bademler benim hakkımda daha ne cevherler yumurtlayacaklar diye…
Petrol olayının da eli kulağındadır. Her seçim öncesi bulunan , Petrolün yarısı bile bizi Suudi Arabistan’ ın önüne geçirirdi. Abdülhamit sondaj gemisi , Akdeniz’ e ( White Ses ) açılmak üzere. Ben , Nisan veya Mayıs Ay’ ında önemli rezervlere ulaşılmasını bekliyorum. Bir ara gündüz vakti yapılan havai fişek gösterilerine seçime on kala da şahit olabiliriz…
Hükümet ve onun başında ki algı yönetmeye , hiç kuşkusuz artan bir hızla devam edecek. Nereye kadar , seçim bitene kadar , sonrası mı , düşünemiyorum bile… Verilenlerin hepsi , misliyle geri alınacak , kimsenin şüphesi olmasın. Hayır , fal bakmıyorum. Önceki yaşadıklarım yetiyor… Bu beyin izinde olduğunu söylediği biri vardı ya…Rahmetli Demirel ona , Çankaya’ nın Şişman’ ı adını takmıştı ya… İşte O şişman , Seçimin ertesi sabahı bütün zamlar açıklanırken , kendisine soru soran gazeteciye ne demişti…” Seçimden önce yapacak kadar enayi değilim ” mutlaka hatırladınız… Katar’ dan , Suut’ tan , Rusya’ dan ve kaynağı belli olmayan şaibeli yerlerden gelen paralar , esas sahiplerine mutlaka verilecek , veren de sizler olacaksınız bilesiniz… Bizden önce , buzdolabı yoktu diyenler , yarın araba nedir bilmezdiniz onu da biz yaptık , daha önce ,eşeğe biniyordunuz diyebilirler. Kuvvetli alkışlarınızdan güç alıp , daha da ileriye gidebilirler. Bizden önce peynir yoktu , domates yoktu , zeytin yoktu bile diyebilirler… Dediklerin de ne mi olur. Olan avuçlarımıza olur. Patlayabilir , kan revan içinde kalabilirler. Yani her halükarda olan bize olur , onlarda Saraylarında kıs kıs gülerler.
Çağ atlayan , çözülen , bu sebepten randevu , ilaç ve doktor bulamadığız ama kesemizi boşaltan devasa hastane binalarına sahip olduğumuz , sağlık sistemimiz , trajik komik bir olayla karşı karşıya kaldı… Eşine Afrika’ da ki muz cumhuriyetlerinde bile rastlamayacağınız olay , Tekirdağ , Çerkezköy Devlet Hastanesin de yaşandı… Diploması olmayan , doktorlukla alakasız , lise mezunu bir hanım kızımız , ” Ben Doktorum ” diyor ve aylarca çalışabiliyor… İBB de çalışanların yedi sülalesini inceleyen sistem burada sadece baş sallıyor… Daha komik bir olaysa , İl Sağlık Müdürlüğünün cevabı. hepsini yazıp vaktinizi almayacağım… Diploması olmadığı veya şaibeli olduğu ileri sürülen kimselerin çok yüksek makamlara geldiği konuşulan bir Ülke’ de , bu kızımızda doktorculuk oynasa kıyamet mi kopardı… Bırakın , şifa (!) dağıtsaydı…
Haftaya da İnşallah Hepiniz Allah’ a emanetsiniz . Hoşça kalınız.
Mehmet Edip Ören
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı