Hoş geldin Aralık… Heybende ne var , bize ne gibi sürprizler hazırlıyorsun , bilemiyoruz ama az çok tahmin ediyoruz. Keşke , en azından düşünce bazında iyi şeylerle karşılaşabilsek… Maalesef , düşünce veya hayal boyutunda bile umut verici şeyler yok gibi. Merhabalar olsun can Kardeş’ lerim…
Ben , yapılanlardan ilham alarak , epey de zorlayarak birşeyler hayal ettim ama gerçeğinden farksız oldu. Sizlerle de paylaşmamı ister misiniz. Reyis’ im , bütün heybetli ve şurekasiyla elinde makas bekliyor… Bedava otöbüs ve kumanya ehli kişiler ceplerine konan paranın aşkıyla çılgınlar gibi alkışlıyor… Asrın Lider’ inin gökgürültüsü gibi sesi duyulduğunda , kalabalık çıt çıkarmadan can kulağıyla dinlemeye başlıyor… Adil Kapkaraismail Bey, Sen Adanada’ sın , hazır mısın dediğinde kameralar oraya dönüyor , makaslar şakır şakır çalışıyor… Dünya Lideri , tekrar ortaya çıkıyor ve gürlüyor… Mustafa Varak Bey , Trabzon hazır mı… Bunu duyan Trabzon eşrafı durur mu , makasların parıltısı gözleri kamaştırıyor…Sahibimiz Efendimiz tekrar göründüğünde herkes ne olacağını artık biliyor… Seksen bir il , sırayla , ” Nereden nereye ” bağırtılarıyla açılışlarını tamamlıyor… Kısa süre içinde , Memleket ,her ilde ikinci hatta üçüncü icra dairelerine de kavuşuyor… ” Yüz bini aşan icra dosyalarının olduğu yerlerde , ikinci ve üçüncüleri de açılacak ” haberini okuduktan sonra , bu olaya yakışacak tek durumun , yukarıda yazdığım gibi olabileceğini düşündüm… Ne der siniz…
Bir gün adamın kapısı çalar. Açtığında , şaşkınlık ve korkuya uğrar. Gelen , karikatürlerine çok benzeyen Azrail’ dir… Dört büyük Melekten biri olan bu mubareğin görevi ve geliş maksadı herkesçe malûmdur… İlk panikten sonra , müstakbel mevta yalvarmaya başlar. Birdenbire oldu , daha yapacak çok işim var , biraz müsade et ama gelmeden de ikaz et , der. Teşbihte hata ve kusur olmaz. O gün Azrail’ in cömert gününe denk gelir ve “Peki” diyerek gider… İnsanoğlu , herşeyi çabuk unutur. Zamanda son hız geçer, derken , bir haber gelir. Adamın Kan-kası Rahmetli olur , arkasından kuzeninin haberini alır… Her gün alış veriş yaptığı bakkalın önünde ki kalabalığı merak edip yaklaştığında , faninin kalp krizi sonucu rahmetli olduğunu öğrenir… Bir sabah çayını yudumlayıp , gazetesini okurken , kapı çalar. Açtığında , Azrail’ hazretleriyle burun buruna gelir… İlk şaşkınlığı atlattıktan sonra , ” Hani haber verecektim” diye kekeler. Cevap çok net , ” Daha nasıl haber vereyim ” dir… Düzce’ de meydana gelen , daha önce İzmir’ de meydana gelen ve hemen hemen her gün , Yurdun farklı yerlerinde muhtelif büyüklükteki depremlerden sonra bu olay aklıma geldi… Bizler , İlmen kesin olan ve her an beklenen İstanbul Deprem’ i için tedbirler alacağımıza , olayı 2035 e ötelemeye çalışıyoruz. Pislikleri halının altına süpüren pasaklı kadınlardan daha beter durumdayız. Çok acil ve büyük ihtiyaç olan , deprem sonrası toplanma alanları bile , muhtelif rantlara heba edildi… Elimizde ki yegane şey ; muhtemel bir felaketi ,gene Cenab-ı Allah’ ın sırtına yıkarak ” Kader planı , taktiri İlahi ” gibi laflarının arkasına sığınmaktır… Hoş diyeceksiniz ki , hadi bütün yapıları yeniledik veya elden geçirdik , felaketlerden kurtulabilir miyiz… Hayır dostlarım hayır. Bunun için beyinlerinde yenilenmesi , çalmayı , çırpmayı serbest kılan yeni dinden acilen İslam’a dönmemiz gerekiyor… Yahu bu kadarda değil diyecek dostlarım zahmet etmesin. Gitsin baksın Düzce’ ye , Gölyaka’ ya… Derme çatma barakalar ayakta , Devlet’ e ait binaların tamamı hasarlı. En başta Adliye , Devlet Hastanesi , Öğrenci Yurdu vs alayı dokunsan yıkılacak noktada. Gazete haberlerine göre , bunları yapan müteahhitlerin , Yurt içinde aldıkları ve inşaat ını sürdürdükleri daha onlarca yapı var… Hani bir laf vardır. Yaptıkları yapacaklarının teminatıdır , diye. Eğer öyle ise vay halimize , deprem bizden uzak dur…
Keloğlan’ ı bilmeyenimiz yoktur. Saf temiz , içinden kötülük geçmeyen , göreninin , kesin kandırırım dediği ama sonunda kaksızları galebe çalan bir garip olduğunu çok iyi bilirsiniz. TRT de 26 bölüm , Keloğlan Dizisi yapan bir kimse olarak , tespitlerin özet olarak yukarda ki gibidir… Bu Milli karakterimiz oluşan varoş kültürü neticesinde evrim geçirerek , rahmetli Kemal Sunal’ ın , Şaban tiplemesini oluşturdu… Şaban , Keloğlan yapısındaydı ama onun kadar efendi değildi. Arasıra küfür ediyordu , bazen de argo el kol hareketleriyle , çok müstehcen şeyleri imâ edebiliyordu… O da , jönünün ahirete intikaliyle tarihe malolunca , evrim durmadı ve Recep İvedik ortaya çıktı… Kaba , saba , küfürbaz , kavgacı vs.vs. anlatmama gerek yok , ciğerini biliyorsunuz… Bunları niye mi anlattım… Bana soruyorsunuz ya , Eski siyasilerin , Demirel’ in , Ecevit’ in , Erbakan’ ın , Türkeş’ in vs. vs. nin nezaketleri , şu an ki siyasiler de niye yok diye… İşte bu yüzden anlattım… Nezaket yerini kabalığa bıraktı. Saygı , küstahlıkla yer değiştirdi. Bitirim yaklaşımlar , taktir toplamaya başladı. Efendilik sırtlara yük ; çakallık prim yapmaya başladı. Dayı dayı yürümek , herkese posta koymak , tercih sebebi oldu. Argo gündelik hayata girdi… İşte bu yüzden , arz talep dengesi gereği , siyasetin dili kirlendi…Şimdi anladınız mı haber dinlerken havada uçuşan hakaretlerin sebebini… Milleti yatıştırması , germemesi gerekenlerin , ağzından köpükler saçılması , çocukların TV den uzak tutulma ihtiyacı , ancak siyasetin eski nezaketini dönüşüyle normalleşir… Ne dersiniz , mümkün mü… Hepiniz Yaradan’ ıma emanetsiniz. Hoşça kalınız…