H. Nurcan Yazıcı tarafından kaleme alınan makale, Türkiye siyasetindeki en büyük sorunun, gücün kendisini hakikat veya hak yerine koyma eğilimi olduğunu ileri sürmektedir. Yazar, sandıktan çıkan iradenin sadece yönetme yetkisi verdiğini, yöneticilere erdem veya yanılmazlık sağlamadığını, ancak siyasi gücü elinde bulunduranların devletin tüm kurumlarını tek bir iradenin uzantısı haline getirmeye çalıştığını vurgular. Bu zihniyetin hukuku zedelediğini, toplumsal güveni çürüttüğünü ve insanların meseleyi kimin haklı olduğu yerine, kimin güçlü olduğu üzerinden değerlendirmesine yol açtığını belirtir. Metne göre, ekonomik sorunlar dahi bu temel zihniyetin bir sonucu olup, adaleti kurtarmanın yolu yargının gücü frenleme görevini bağımsız şekilde yerine getirmesinden geçer. Aksi takdirde, eleştiriler susturulur, kurallar gücün çıkarına göre eğilir ve kontrolsüz güç önce hukuku, sonra ekonomiyi ezerek toplumu sessizliğe gömer. Demokrasinin ruhunun kimin haklı olduğu ile beslendiği ifade edilerek, bu tehlikeli algının yıkılmasının adaletin en önemli görevi olduğu belirtilmektedir.
Türkiye’de siyasetin en büyük handikabı, gücün kendisini “doğru” gibi pazarlayabilmesidir. Kimileri sandıktan çıkmayı haklılığın delili sayar; oysa sandık sadece iradeyi gösterir, erdemi değil. Yönetme yetkisi verir, yanılmazlık değil. Bu yüzden siyasetin en kritik kırılma noktası, gücün kendini hak yerine koymaya başladığı andır.
Siyasi gücü elinde bulunduranlar, hakkın da sahibi olduklarını sanıyor. Devletin tüm kurumlarını tek bir iradenin uzantısı hâline getirip, bunu da “millet iradesi” diye pazarlayarak kendilerini aklamaya çalışıyor.
Oysa unuttukları çok basit bir gerçek var:
Güç, hak yaratmaz; sadece hakikati bastırır.
Gücün haklı olduğu zannedilen ülkelerde önce söz ölür, sonra sessizlik büyür.
Ve o sessizlik en çok da yönetenlerin işine yarar.
Gücün yaptığı doğrudur algısı, sadece hukuku çökertmez; insanlar arasındaki güveni de çürütür.
Komşu komşuya, çalışan yöneticisine, vatandaş devlete güvenemez hâle gelir.
Çünkü herkes bilir ki mesele kimin haklı olduğu değil, kimin güçlü olduğudur.
Bu da bir çürüme değil; bir sessiz yıkımdır.
Haklı olduğunuz için kazanmanız gerekir, güçlü olduğunuz için değil.
Bugün Türkiye’nin en büyük sorunu ekonomik kriz değil, işsizlik değil, kutuplaşma bile değil. Bunların hepsi bir sonuç. Asıl sorun, bu sonuçları doğuran zihniyettir:
“Ben güçlüyüm, o halde doğrusunu ben bilirim.”
İşte bu cümle, bir ülkede adaletin tabutuna çakılan ilk çividir.
Bu algıyı yıkmak için toplumun gücünü değil, adalete olan inancını ayağa kaldırmak gerekir.
Çünkü yargının görevi, sadece suçluyu cezalandırmak değil; gücü frenlemektir.
Ama ne yazık ki bu ülkede frenler uzun zamandır tutmuyor. Çünkü bağımsız olması gereken kurumlar, güç sahiplerinin gölgesinde çalışıyor. Eleştirenler susturuluyor, soru soranlar gözden çıkarılıyor, doğruları söyleyenler dışlanıyor.

Adalet susarsa:
Güç, kendini devlet yerine koyar.
Kurallar, gücün çıkarına göre eğrilir.
Toplum, doğruyla yanlışı ayırt etme cesaretini kaybeder.
Haksızlık olağanlaşır, itiraz tehlikeli hâle gelir.
Ve en önemlisi, haklı olan korunmadığı için insanlar doğrulukta ısrar etmeyi bırakır.
Sonuç olarak
Bugün siyaset arenasında gördüğümüz pek çok kavga, aslında fikir çatışmasından çok güç gösterisidir. Oysa demokrasinin ruhu, “kimin güçlü olduğu” ile değil, “kimin haklı olduğu”yla nefes alır.
Bu yüzden açık konuşalım:
Gücün yaptığı doğrudur algısını yıkmak, bugün bu ülkede adaletin en önemli görevidir.
Çünkü bu algı yıkılmadıkça;
– İktidarın yanlışları “milli çıkar” diye paketlenmeye devam edecek,
– Eleştirenler “tehdit” diye yaftalanacak,
– Halk, hak yerine sadakate mahkûm bırakılacak,
– Ve en kötüsü, ülkenin vicdanı giderek körleşecek.
Bir ülkede adalet bağımsız değilse, iktidar ne kadar oy alırsa alsın güçlü değil; sadece kontrolsüzdür.
Kontrolsüz güç ise önce hukuku ezer, sonra ekonomiyi çökertir, en sonunda toplumu sessizliğe gömer.
Bugün Türkiye’nin ihtiyacı olan şey daha fazla güç değil; daha fazla hukuk, daha fazla şeffaflık, daha fazla cesarettir.
Kimsenin dile getiremediği gerçekler bunlar.ancak herkesin içinden düşündüğü. Kalemine sağlık. Yazarin.kutlarim.akıçı anlaşılır ve gerçek