Feridun Yıldız
Feridun Yıldız
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. PKK’nın 12. Olağanüstü Kurultayı Bildirgesi’nin Düşündürdükleri

PKK’nın 12. Olağanüstü Kurultayı Bildirgesi’nin Düşündürdükleri

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

PKK’nın 12. Olağanüstü Kurultayı Bildirgesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısına, Türk Milleti’nin birliğine ve Cumhuriyet’in kurucu değerlerine yönelik bir tehdittir. Bildirgenin Lozan Antlaşması’nı ve 1924 Anayasası’nı suçlaması, etnik temelli kolektif haklar talep etmesi ve Abdullah Öcalan’a siyasi rol biçmesi, Türk Milliyetçileri tarafından kabul edilemez. Türk Milleti üzerinde toplumsal güveni zedeleme ve kutuplaşmayı artırma riski taşıyan bildirge, Türk Devleti açısından güvenlik, hukuk ve diplomasi alanlarında yeni meydan okumalar yaratabilir.

PKK’nın 12. Olağanüstü Kurultayı Bildirgesi (Mayıs 2025), örgütün kendini feshettiğini ve silahlı mücadeleyi sonlandırdığını duyurmasıyla Türk Milleti ve Türk Devleti açısından önemli bir dönüm noktası oluşturmuştur

 

  1. Bildirgenin İçeriği ve Değerlendirme

PKK’nın bildirgesi, örgütün silahlı mücadeleyi bırakarak “barış ve demokratik toplum süreci”ne katkı sunmayı hedeflediğini iddia ederken, aynı zamanda Lozan Antlaşması’nı ve 1924 Anayasası’nıKürt inkâr ve imha siyasetinin” kaynağı olarak suçlamaktadır. Bildirgede, “Kürt halkınınkolektif kimliğinin tanınması, Cumhuriyet’in kurucu yapısında yer alması ve demokratik özerklik gibi talepler öne çıkmaktadır. Ayrıca, TBMM’ye tarihi bir sorumluluk yüklenerek, hükümet, muhalefet ve sivil toplumun sürece katılması çağrısı yapılmıştır.

Bu talepler, Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısına, milli bütünlüğüne ve Türk Milleti’nin ortak kimliğine yönelik bir tehdit olarak algılanır. Türk Milliyetçiliği, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” anlayışıyla (Atatürk, 1925) etnik temelli ayrıştırıcı söylemleri reddeder ve yurttaşlık temelinde birliği savunur. Bildirgenin Lozan Antlaşması’nı hedef alması, Türk Milliyetçileri tarafından Cumhuriyet’in tapu senedi olarak görülen bu antlaşmanın tartışmaya açılması ve dolaylı olarak Sevr Antlaşması’nın yeniden gündeme getirilmesi girişimi olarak değerlendirilir. Bu, Türk Devleti’nin egemenlik haklarına ve kurucu değerlerine bir meydan okuma olarak görülür.

Bildirgedeki “Kürt halkının kolektif kimliğinin tanınması” talebi, etnik temelli bir bölünme önerisi olarak yorumlanmalıdır. Türk Milleti kavramı, etnik kökenlerden bağımsız olarak tüm vatandaşları kapsayan bir üst kimliktir. Bu nedenle, belirli bir etnik gruba kolektif haklar tanınması, Türk Milleti’nin birliğini zedeleyeceği gerekçesiyle kabul edilemez bulunur. Bildirgenin “ortak vatan” ve “demokratik toplum sosyalizmi” gibi kavramları, PKK’nın sosyalist ve konfederalist ideolojisini meşrulaştırma çabası olarak görülmeli ve bu, üniter devlet yapısına aykırı bir federasyon ya da özerklik talebi olarak algılanmalıdır.

 

  1. Türk Milleti Üzerindeki Etkiler

Bildirgenin Türk Milleti üzerindeki etkileri hem toplumsal hem de psikolojik boyutlarda değerlendirilebilir:

  • Toplumsal Bütünlüğe Tehdit: Bildirgenin etnik temelli talepleri, Türk Milleti’nin ortak kimliğini zayıflatma riski taşır. Türk Milliyetçileri, PKK’nın geçmişte 40 yılı aşkın süredir yürüttüğü silahlı mücadelede binlerce asker, polis ve sivilin hayatını kaybetmesine neden olduğunu hatırlar. Bu nedenle, örgütün “barış” söylemi, Türk Milleti nezdinde samimiyetsiz bulunabilir ve toplumsal güveni zedeleyebilir. Bildirgenin, PKK’nın eylemlerinden dolayı özür dilemek yerine Türkiye Cumhuriyeti’ni suçlaması, Türk Milleti’nin hassasiyetlerini provoke edebilir.
  • Psikolojik Etkiler: Bildirgenin Lozan ve 1924 Anayasası’nı hedef alması, Türk Milleti’nin Cumhuriyet’in kuruluşuna dair kolektif hafızasına bir saldırı olarak algılanır. Türk Milliyetçileri, Cumhuriyet’in kuruluşunu emperyalist güçlere karşı verilen bir mücadele olarak görür ve bu mücadelede Kürt, Türk, Laz, Çerkez gibi tüm unsurların ortak paydada birleştiğini savunur. PKK’nın bu ortak mirası “soykırım” ve “inkâr” söylemleriyle karalaması, Türk Milleti’nde öfke ve tepki yaratabilir.
  • Toplumsal Kutuplaşma: Bildirgenin TBMM ve siyasi partilere yönelik çağrıları, Türk Milleti içinde siyasi kutuplaşmayı derinleştirebilir. Türk Milleti özellikle muhalefet partilerinin bu sürece destek vermesi durumunda, bunu “PKK’nın taleplerine teslimiyet” olarak yorumlayabilir. Bu, toplumsal uzlaşmayı zorlaştırabilir ve Türk Milleti’nin bir kesiminde güvensizlik hissi yaratabilir.

 

  1. Türk Devleti Üzerindeki Etkiler

Türk Devleti açısından bildirgenin etkileri, güvenlik, hukuk ve diplomasi boyutlarında ele alınabilir:

  • Güvenlik Boyutu: PKK’nın silahlı mücadeleyi sonlandırdığına dair açıklaması, Türk Devleti’nin güvenlik politikaları açısından olumlu bir adım olarak görülebilir. Ancak PKK’nın geçmişte birden fazla ateşkes ilan edip bunları bozduğunu (örneğin, 2015 Suruç saldırısı sonrası) hatırlanırsa, bu kararın samimiyetine şüpheyle yaklaşılmalıdır. Bildirgenin, silahların nereye teslim edileceği veya örgütün militanlarının nasıl entegre edileceği konusunda somut bir plan sunmaması, Türk Devleti’nin güvenlik kaygılarını sürdürmesine neden olur. Türk Milliyetçileri, örgütün silah bırakmadan önce “demokratik siyaset hakkı” ve “hukuki güvence” talep etmesini, bir pazarlık taktiği olarak değerlendirilebilir.
  • Hukuk ve Siyaset Boyutu: Bildirgenin, Abdullah Öcalan’ın sürece liderlik etmesi ve “demokratik siyaset hakkı” tanınması talebi, Türk Devleti’nin hukuk düzenine bir meydan okuma olarak görülebilir. Türk Milleti, Öcalan’ın terör suçlarından müebbet hapis cezasına çarptırıldığını ve Türk Milleti nezdinde binlerce şehidin sorumlusu olarak görüldüğünü bilmektedir. Bu nedenle, Öcalan’a herhangi bir siyasi rol tanınması, Türk Devleti’nin egemenlik haklarına ve adalet anlayışına aykırıdır. Ayrıca, bildirgenin TBMM’ye tarihi sorumluluk yüklemesi, Türk Devleti’nin yasama organını bir terör örgütünün taleplerine muhatap kılma girişimi olarak değerlendirilebilir.
  • Diplomasi Boyutu: Bildirgenin uluslararası kamuoyuna ve “küresel demokrasi hareketine” hitap etmesi, PKK’nın uluslararası meşruiyet arayışının bir parçası olarak görülebilir. PKK’nın geçmişte ABD, AB ve Rusya gibi güçlerle değişken ilişkiler kurup bu ilişkileri Türkiye’ye karşı kullanmıştır. Bildirgenin “yüzyıllık soykırım politikaları” gibi ifadelerle uluslararası aktörleri sürece dahil etmeye çalışması, Türk Devleti’nin dış politikada yeni bir baskı dalgasıyla karşılaşma riskini artırabilir. Bu tür söylemlerin Türkiye’yi uluslararası alanda suçlu konumuna düşürme amacı taşıdığını düşünülebilir.

 

  1. Türk Milliyetçilerinin Tepkisi ve Önerileri

Türk Milliyetçileri, bildirgeyi Cumhuriyet’in kurucu değerlerine ve Türk Milleti’nin birliğine yönelik bir tehdit olarak görürken, şu noktalara vurgu yapar:

  • Üniter Devletin Korunması: Türk Milliyetçileri, herhangi bir etnik gruba kolektif haklar tanınmasının veya özerklik taleplerinin kabul edilmesinin, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünü tehlikeye atacağını savunur. Cumhuriyet’in yurttaşlık temelli yapısı, tüm vatandaşların eşitliğini garanti altına aldığı için bu yapının korunması gerektiği vurgulanır.
  • Lozan’ın Tartışmaya Açılmaması: Lozan Antlaşması, Türk Milliyetçileri için Türkiye’nin egemenlik belgesidir. Bildirgenin bu antlaşmayı hedef alması, Türk Devleti’nin kuruluş ilkelerine bir saldırı olarak görülür ve bu tür söylemlerin kesin bir şekilde reddedilmesi gerektiği belirtilir.
  • PKK’nın Geçmiş Eylemlerine Karşı Adalet: Türk Milliyetçileri, PKK’nın 40 yılı aşkın süredir gerçekleştirdiği terör eylemlerinin hesabının sorulması gerektiğini savunur. Bildirgenin, örgütün eylemlerinden dolayı özür dilemek yerine Türkiye’yi suçlaması, Türk Milleti’nin adalet beklentisini karşılamamaktadır. Bu nedenle, örgütün silah bırakması halinde bile, sorumluların yargı önünde hesap vermesi gerektiği vurgulanır.
  • Toplumsal Uzlaşma ve Kapsayıcılık: Türk Milliyetçileri, Kürt kökenli vatandaşların Türk Milleti’nin ayrılmaz bir parçası olduğunu ve etnik temelli ayrıştırıcı söylemlerin reddedilmesi gerektiğini belirtir. Kürt vatandaşların kültürel hakları, anayasal eşitlik çerçevesinde zaten garanti altındadır. Bu nedenle, PKK’nın taleplerine teslim olmak yerine, Türk Milleti’nin ortak değerleri etrafında birleşmesi gerektiği savunulur.
  1. Sonuç

PKK’nın 12. Olağanüstü Kurultayı Bildirgesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısına, Türk Milleti’nin birliğine ve Cumhuriyet’in kurucu değerlerine yönelik bir tehdittir. Bildirgenin Lozan Antlaşması’nı ve 1924 Anayasası’nı suçlaması, etnik temelli kolektif haklar talep etmesi ve Abdullah Öcalan’a siyasi rol biçmesi, Türk Milliyetçileri tarafından kabul edilemez. Türk Milleti üzerinde toplumsal güveni zedeleme ve kutuplaşmayı artırma riski taşıyan bildirge, Türk Devleti açısından güvenlik, hukuk ve diplomasi alanlarında yeni meydan okumalar yaratabilir.

Türk Milliyetçileri, bu süreçte üniter devletin korunmasını, Lozan Antlaşması’na sahip çıkılmasını ve PKK’nın geçmiş eylemlerinden dolayı adaletin sağlanmasını talep eder. Aynı zamanda, Türk Milleti’nin ortak kimliği etrafında birleşerek, etnik ayrıştırıcı söylemlere karşı kapsayıcı bir duruş sergilenmesi gerektiğini savunur.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.