En büyük millî bayramımız…
Günler öncesinden heyecanı sarar beni her zaman.
Bu defa daha farklı hissediyordum kendimi. Cumhuriyet Bayramı ülkemizde kutlanırken yurt dışında olacaktım. Ayrı bir hasret duygusu sarmıştı her yanımı. Biraz özlem giderebilmek için “Acaba, bu en büyük bayramımız için ne gibi hazırlıklar var? Devletimiz neler planlamış, Millî Eğitim Bakanlığı’mız yavrularımızın kalbine Cumhuriyet aşkını hangi etkinliklerle perçinleyecek?” gibi soruların cevaplarını aradım.
Baktım coşkulu etkinlik planlamalarına… Hepsinde belediyelerin imzası var.
Aramaya; bıkmadan, usanmadan aramaya devam ettim. Bu esnada iç sesim “Tık tık!” etti. “Ne var?” dedim sertçe. Her gelişinin sonunda bir hinlik çıkıyor. “Senin için TRT Müzik kanalından bir şarkı isteğinde bulundum ve 29 Ekim’de çalmalarını istedim.” dedi. Utandırdı beni bu defa. Ben, onun hakkında neler düşünüyorum; o, benim için şarkı istiyor. Canım iç sesim…
Sesimi yumuşatarak “Ne şarkısı istedin benim için?” diye sordum. “Ellerim boş, boş mu kalacaktı?” dedi sırıtarak. Bak işte! Beni hep tuzağa düşürüyor. 29 Ekim’de çalınmak üzere, benim için “İzmir’in dağlarında…” şarkısını isteyecek sanmıştım.
O şarkıyı çok sevdiğimi bilir oysa…
O şarkıyı duyunca Cumhuriyet gelir aklıma, Atatürk‘ü hatırlarım. Tebaasına “Kullarım…” diye hitap eden bir zihniyetten, halkına “Türk milleti!” diye seslenen bir zihniyete geçişin sembolü olarak görürüm bu şarkıyı.
Tam “Defol!” diyecektim, beni durdurdu: “Kızma!” dedi “Seni bu defa oyuna getirmek için değildi söylediklerim çünkü senin 29 Ekim’de hangi şarkıyı dinlemek istediğini en iyi ben bilirim. Özellikle konuşmanın buraya geleceğini bildiğim için söyledim, ne söylediysem. Bil ki bugün ben çok üzgün ve kızgınım. Sen de kız ve üzül istedim. Kızma işi tamam, sıra üzülmende.”
Bu defa ben meraklandım. “Hayırdır?” dedim. Çok doluymuş anlattı.
***
Cumhuriyet’in okullarında okuyan…
Cumhuriyet’in üniversitesini bitiren…
Cumhuriyet’in öğretmeni olarak bir süre çalışan…
Cumhuriyet’in üniversitelerinde ders veren…
Cumhuriyet’in kalbi olan TBMM’de üç dönemdir milletvekili olan…
Cumhuriyet’in sağladığı sistemle ailesinin iaşesini sağlayan Sayın Mahir Ünal:
“Cumhuriyet, bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir.” dedi.
İç sesim gibi ben de çok üzüldüm. Hani, deveye sormuşlar, “Neren eğri?” diye, o da cevap vermiş, “Nerem doğru ki?” diye. O hesap… Bu cümlenin neresini düzelteceksin? Neresinden tutsan elinde kalır.
Asıl konuşacağım “dil” de, iki üç cümleyle alfabeden söz etmesem olmayacak.
***
Alfabemizi yok etti derken kastettiği veya benzer düşünenlerin kastettikleri Göktürk ve Uygur alfabelerimiz mi? İyelik ekiyle “bizim” anlamını algıladığımız alfabelerden bize ait olanlar onlar… Sahi onlar gidince, “geçmişimiz yok oldu” yasını tutan oldu mu ki bunlardan…
Yoksa, her şeyimizi kaybetmemizin sebebi olarak gördükleri, kastettikleri Arap alfabesi mi? (Tabii ki o olduğunu biliyorum.)
Öyle geniş ve önemli ki bu konu, herkes araştırmalı. Bu konuda konuşma hakkı kazanmak için önce 1926 Bakü 1. Türkoloji Kurultayı kitabını (TDK Yayınları) okumak ya da YouTube’a DTCF BİRLİK BULUŞMALARI 15 / PROF. DR. VAHİT TÜRK “1926 BAKÜ TÜRKOLOJİ KURULTAYI” yazıp videoyu dinlemek gerekir. Keşke yapabilsek…
Ama bizde kolaya kaçanlar revaçta. Harekeli Elifba öğrenerek Arap alfabesiyle okuyup yazabildiğini zanneden bir kitleye, sosyal medyada dört yaşında bebeler bile öğrenebiliyor Osmanlıcayı diyenlere bunları anlatabilmek zor mu zor!
***
Neyse ben, yukarıda yazdığım gibi dilden söz etmek istiyorum. Bana göre her şeyden önemlisi o!
Dilimizi yok etti demiş beyefendi… Hangi dili?
Kaşgarlı Mahmut’un dilini mi? Dede Korkut’un mu, Nasreddin Hoca’nınkini mi, Karacaoğlan’ın mı… Yoksa Yunus Emre mi, Pir Sultan Abdal mı, Aşık Veysel mi; hangisinin dili?
Yoksa masallarımızdaki, destanlarımızdaki dil mi? Hangisi o kaybettiğimiz dil?
Bir şey söyleyeyim mi size? Aralarında yüzyıllar olan bu ozanlarımızın, düşünürlerimizin söylediklerini, yazdıklarını; masallarımızı, destanlarımızı o gün de anlıyorduk, bugün de anlıyoruz.
Onların hepsi bizim dilimizle yazılıp söylenmişti, yani Türkçe! Anamızın, babamızın, dedelerimizin, ninelerimizin dili…
O hiç kaybolmadı ve kaybolmayacak.
Tıpkı Cumhuriyet’imiz gibi…
Hepimize kutlu olsun.