A. Yağmur Tunalı
A. Yağmur Tunalı
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Verdiğiniz ödül sizi ele verir

Verdiğiniz ödül sizi ele verir

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Makale, Yağmur Tunalı’nın kaleme aldığı bir metin olup, edebi ve sanatsal ödül mekanizmalarına yönelik derin bir eleştiri ve şüphecilik sunmaktadır. Yazar, ödül seçimlerinin sıklıkla adalet fikrinden uzaklaştığını ve dini, ideolojik veya kişisel sempatilerin etkisi altında kaldığını, hatta bazen sonuçların önceden belirlendiği yarışmalar yaşandığını bir anısıyla destekleyerek belirtir. Tunalı, bu güvensizliğin sonucu olarak kitlesel beğeniyi ve popüler eserleri otomatik olarak sorguladığını, çünkü sürü psikolojisiyle kabul görenlerin genellikle vasatın altında değerler taşıdığını savunur. Metin, gerçek aşkın değerin ve üstün yaratıcıların yaşamları boyunca nadiren takdir edildiğini, aksine genellikle aşağılanma ile karşılaştığını felsefi bir bakış açısıyla vurgular. Tüm bu şüpheciliğine rağmen, yazar ödüllendirmenin vazgeçilmezliğini kabul ederek, yazısını okuyucuları Emine Işınsu Roman Ödülü törenine davet ederek sonlandırır. Bu davet, yazarın eleştirisine rağmen düzgün verilen ödüllerin varlığını onayladığını gösterir.

 

Ödülleri verenler aracıdırlar. Okuyucu adına seçme görevini üstenirler. Bilen için ağır sorumluluktur. Ödüllere mesafeli duruşumuz hayatın her alanında geçerli bir bozulmanın sonucu. Çünkü adalet fikrini, en basit ölçüleri yok sayacak kadar ileri dinî ve ideolojik kabuk bağlılıklarının esiriyiz. Yüzleşeceğimiz bir meseledir.

Bu yaşıma kadar birçok yarışmada seçiciler arasında bulundum. İşim ve merakım gereği başka yarışmaları ve ödülleri takip ettim. Yer yer, jüri üyelerinin sempatilerinin rol oynaması normaldir. Heyet içinde bu yakınlıkların etkisi yumuşatılır, dengeye getirilir. Problem, sonucu belli yarışmalara kadar varanlardadır. Bu da az yaşanmıyor. Bir kere ben de şâhid oldum.

Sanırım 1992 yılı olacak, Kültür Bakanlığı’nın senaryo yarışmasında ilgili kurumların temsilcilerinin ağırlıkta olduğu bir jüri oluşturulmuştu. Ben İlesam’ı temsilen jüri üyesiydim. Heyete başkanlık eden Müsteşar Yardımcısı ile Sesam Başkanı aktör Tanju Gürsu tarafından Refik Erduran’ın Metamorfoz eserinin çekimi için her şartın hazırlandığı ve onu seçmemiz gerektiği ima edildi. Biz birkaç kişi başka eserlere daha yüksek puan vermiştik. Tartışıldı ve oylamada sayımız yetmedi. Dedikleri eser birinci oldu ve bakanlık tarafından bütçelendirilerek çekildi.

 

ŞÜPHELERİMİZ VE SORULARIMIZLA VARIZ

Her ödül bahsi açıldığında “Ödüller kime gitti?” sorusu etrafında şüphelerin zihnimizi kurcalaması bu türden seçimleri bilmekten ve duymaktandır. Bununla kalmaz, aynı şüphecilik başka alanlara da sıçrar. Ben de o şüphenin getirdiği ihtiyatlılık var. Kalabalıkların peşine takıldığı her ne ise orada körlük kesindir, derim. Kitapsa hemen okumam, filmse hemen gitmem.

Herkesi peşine düşürmüş görünen isimlere ve eserlere karşı bende mesafe otomatiktir. Çünkü öyle bir toptan ve toptancı yönelişin anlamayla ilgisi olmadığını tecrübe edecek kadar yaşamışımdır. Öylesi sürü psikolojisinde üflenen kavala uymaktır. Sevgiyle alakası da epeyce şüphelidir.

Belki esas itibariyle söylenecek şudur: “Aşk”ın aşkınlığı istisnai bir yerdedir. Fakat hayatın normal seyrinde sevginin de makul olanına bakılır. Beğenmelerimizde, sevmelerimizde “normal” hâkimdir. Olağanüstülükler istisnadır. Üst ve üstün olanı, aşkın değeri aracı olarak değerlendiren ve hayata katanların normali zenginleştirmesi ayrı bir bahistir. Onlar olmadan olmaz. İnanç alanı kadar, yüksek kültür ve sanat ta o aşkınlıktan ses verir.

HAYATI SIRADIŞILIKLAR DÖLLER

Hayatın normalini anormallikler besler. Aşkı ve aşkınlığı da böyle anlarız. Kendisini bir değer uğruna feda edenler sayesinde varız. Oysa üstün değer taşıyan ve yaratanlardan yaşarken göklere çıkarılan pek çıkmaz. Anlaşılmaları zaman işidir. Anlaşılmak bir yana, hangi peygamber, hangi filozof ve hangi bilge, hangi büyük şair yaşadığı devrin insanlarınca en diplere atılmaktan kurtulabildi? Ancak üç beş inanan, güvenen ve anlayan olabildi. Yakınlarda hayat hikâyesine rastladığım Spinoza her tür aşağılanmayı yaşadı ve yolundan dönmeyerek düşkün şekilde öldü.

Fırsat bulursam belki ne demek istediğimi birkaç yazıyla açmalıyım. Erbabının konuşması, tartışması gereken bir konudur. Belki değil muhakkak, edebiyat ve sanat eleştiricilerinin, Chomsky gibi dilbilimci filozofların, Fukuyama ve Harari gibi düşünürlerin ele alacağı ve geniş kitlelere anlatabileceği bir meseledir.

 

HEM BİR ARADA HEM AYRIYIZ

Kalabalık tapacak mabed ve insan arar. İnsanı da yukarı bir yerde konumlandırmayı ister. Derin ihtiyacı bu yöndedir. Bağlanacak ve kurtulacaktır. Şu var ki geniş kitlelerce yaşarken övülenler daha çok ortalama ve vasat altı değerlerdir.

Çok övülmenin de belli bir derecesi ve sınırı var. Türkân Şoray’ın ve Hülya Avşar’ın gösterilen sevgiye karşılık gelecek değerde oldukları söylenebilir mi? Nâzım’a, Necip Fâzıl’a gösterilen sevginin edebî değer ve karakter özelliklerini yansıtmadığını da düşünmek lazım. Bu gibi taraftar duygusuyla toptancı övme ve övülmelerde hakkı teslim edilmiş bir değerden bahsedemezsiniz.

Ben, bu türden kalabalıklara karışmamaktan memnunum. Kitap fuarlarında, imza günlerinde önünde uzun kuyruklar oluşanlardan uzak dururum. Kalabalığa katılarak sürüklenenlerde ne varsa beni onlardan ve beğendiklerinden köşe bucak kaçırır. Ödüle boğulanlar da onlardır.

 

2025 EMİNE IŞINSU ROMAN ÖDÜLÜ

Özellikle çok popüler olanlar ve ödüller hakkında bu kadar laf ettikten sonra, okuyucularımı bir ödül törenine davet etmemi yadırgayanları anlarım. Yalnız biraz dikkatli bir okuyucu ödülü nasıl verdiğimizi ve az da olsa düzgün ödüller dağıtıldığını anlattığımı da unutmaz. Marifetin iltifata tabi olduğunu da unutmaz. Ödüllendirmenin vazgeçilmez olduğunu da unutmaz.

İşte geçen haftaki yazıma başlık olan 2025 Emine Işınsu Roman Ödülü bugün Hülya Başarangil Demir’e verilecek. Romanlarını bu eserle eşit ve yakın değerde gördüğümüz ve ödül bir esere gideceği için mansiyon adıyla ödüllendirdiğimiz Mahmut SarıkayaGazi karabulut ve S. Yüksel Akın da beratlarını alacaklar. Saat 14.00’te Ankara’da DTCF Farabi Salonu’ndayız. Edebiyatseverleri bekliyoruz.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.