Bu alıntı, Atsız Burucu’nun “Kendini Eğitmenin Sessiz Gücü” başlıklı metninden olup, kişisel gelişim ve içsel rehberlik kavramlarını ele almaktadır. Metin, kişinin kendini eğitme sürecinde yalnızlık, sessizlik ve reddedilme gibi zorluklarla barışması gerektiğini öne sürer, bu unsurların aslında içsel bilgeliğe giden kapılar olduğunu belirtir. Gerçek özgürlüğün dış onaydan bağımsız olarak öz disiplin ve içsel istikrar yoluyla kazanıldığı vurgulanır. Kendini eğitmenin sadece bilgi edinmek değil, aynı zamanda duyguları tanımak ve hataları birer ders olarak görmek olduğu açıklanır. Son olarak, yazar kendiyle diyalog kurmayı öğrenen birinin, başkalarının alkışına ihtiyaç duymadan, kendi içindeki sessiz onay ile var olabildiğini ifade eder.
Kendini eğitebilen insan, hayatın en zor öğretmenleriyle barışmış insandır: yalnızlık, sessizlik ve reddedilme. Bu üçü, dışarıdan sert görünür ama içsel bilgelik yolunun kapı bekçileridir. Onlarla kavga etmek yerine onları dinlemeyi öğrenen kişi, artık kendi içinin rehberidir. Sessizlik, onun için bir tehdit değil; düşüncelerin billurlaştığı bir laboratuvardır.
Yalnız yemek yemekten korkmayan kişi, aslında kendisiyle diyalog kurmayı öğrenmiştir. Boş sandalyeler ona eksikliği değil, içsel doluluğu hatırlatır. Çünkü kendi zihniyle konuşabilen biri, başkalarının onayına mecbur kalmaz. Reddedilmek artık onun için bir yenilgi değil, bir sınavdır. “Bu beni neden üzdü?” diye sormayı bilir. İşte o sorunun peşine düşmek, kişinin kendi ruhunu eğitmeye başlamasıdır.
Kendini eğitmek, yalnızca bilgiyle donanmak değildir. Bu, duygularını tanımak, öfkenin kaynağını görmek, sabırla kendi içindeki çocukla oturabilmektir. İnsan, kendi iç dünyasının öğretmeni olduğunda, artık dış dünyanın derslerinden korkmaz. Çünkü bilir ki, her hata bir ayna, her kırık bir anahtardır.
Zamanla öğrenir: disiplin, baskı değil özgürlüktür. Kendine söz verip o sözü tutmak, öz saygının ilk adımıdır. Sabah uyanmak, düşünmek, üretmek, susmak ve tekrar denemek… İşte kendini eğiten insanın ritmi budur. O kişi, artık başkalarının onu alkışlamasına ihtiyaç duymaz; çünkü kendi içindeki sessiz alkışı duyar.
Acıdan kaçmaz, çünkü bilir ki acı, dönüşümün öğretmenidir. Yaralarını bastırmak yerine anlamlandırır. Her çizik, bilincine kazınmış bir ders gibidir. Bu süreçte “öz sevgi” ile “öz disiplin” birbirine karışır. Çünkü kendini eğitmek, kendini sevmektir — başkalarının gözünden değil, kendi gözünden var olmayı seçmektir.
Ve bir kez kendi ayaklarının üzerinde durmayı öğrendiğinde, seni kim iterse itsin düşmezsin. Çünkü artık seni ayakta tutan şey, dış dünyanın desteği değil, iç dünyanın istikrarıdır.
Gerçek özgürlük, kendini eğitmiş bir zihnin sessizliğinde başlar.