O ışık, geçmişimi unutmamamı, köklerimi hatırlamamı söylüyor: “Unutma! Sen, Bilge Kağan’ın öğüdünü dinleyen, Kürşad’ın cesaretini taşıyan, Oğuz Kağan’ın izinden yürüyen bir milletin evladısın! Sen, Fatih’in fethettiği şehrin ve Atatürk’ün bağımsızlık ruhunun mirasçısısın!”
İçimdeki ışık, etrafımı saran karanlıktan daha keskin, daha güçlü… Bu, Atatürk’ün bize emanet ettiği, özgürlüğün ve bilimin ışığı! Atalarımın binlerce yıldır taşıdığı, destanlara konu olmuş Türklüğün ışığı! O ışık, bana yön gösteren, beni ayakta tutan en büyük güçtür. Başkalarının beni nasıl gördüğü ya da hakkımda ne düşündüğü önemli değil. Çünkü benim yolumu belirleyen, içimde taşıdığım kutlu ışık!
O ışık, geçmişimi unutmamamı, köklerimi hatırlamamı söylüyor:
“Unutma! Sen, Bilge Kağan’ın öğüdünü dinleyen, Kürşad’ın cesaretini taşıyan, Oğuz Kağan’ın izinden yürüyen bir milletin evladısın! Sen, Fatih’in fethettiği şehrin ve Atatürk’ün bağımsızlık ruhunun mirasçısısın!”
Ve bana sesleniyor:
“Dürüst ol! Milletini sev, geleceği için çalış! Cehaleti yık, aklın ve bilimin ışığında yürü! Orta Çağ’ın bataklığında kalmış hurafeleri yok et! Sen, bilimde, sanatta, teknolojide ve felsefede ileri gidecek büyük bir milletin temellerini atacaksın!”
Ve soruyor:
“Neredesin, Turan? Ey Türk, ne zaman uyanacaksın?”